• consulting@dkn.com.tr
  • +90 212 293 90 00

Yurt Dışı Hizmet İhracinda Vergi İndirimi Uygulamasi

Bu çalışmada yurt dışı hizmet ihracından elde edilen kazançlar için geçerli olan vergi indirimi müessesesi ele alınmıştır. Konu, Kurumlar Vergisi Kanununda yer alan düzenleme, madde gerekçeleri, ilgili tebliğ düzenleme ve açıklamaları, İdarenin konuyu özelgelerle yönlendirme şekli ve uygulamada karşılaşılan özellikli durumlar üzerinde durulmak suretiyle detaylı bir şekilde incelenmiştir.
Bazı yurt dışı hizmet ihracından elde edilen kazançlar için getirilen vergi indirimi avantajı, kurumlar vergisi mükellefleri yanında Gelir Vergisi Kanunu 89’uncu maddesinde de yapılan düzenlemeyle gerçek kişi mükellefler için de sağlandığı için gelir vergisi mükellefleri açısından da geçerlidir. Bu sebeple bu yazıda ele alınan gelir ve kurumlar vergisi indirimi uygulaması, kısaca “indirim uygulaması” şeklinde bahsedilecektir.
Konu ele alınırken hizmet ihracına konu faaliyetlerin neler olduğu, bu kapsama giren girmeyen faaliyetler, konuyla ilgili verilen özelgeler de dikkate alınarak ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Bu kapsamda çalışmada yaklaşık 70 farklı Özelge’ye 80 yerde atıf yapılmıştır. Hizmet ihracında kurumlar vergisi indirimi konusunda İdarenin özelgelere yansımış mevcut görüş ve yaklaşımlarından hareketle henüz özelge konusu olmamış ama olma ihtimali bulunan konularda da şahsi yorumlarımıza bu çalışmada yer verilmiştir.
Gelir ve kurumlar vergisi açısından indirim uygulaması ele alınırken, konuyla alakalı hizmet ihracı, sağlık turizmi istisnası, zararların mahsubu, yurt dışında ödenen vergilerin mahsubu gibi pek çok konuda yeterli bilgilere de yer verilmeye çalışılmıştır.
Türkiye’deki faaliyetlerle ilgili olması, yurt dışında yararlanma, ithal ve ihraç edilen ürünlere yönelik sunulan hizmetler konuları, İdare ve Yargı kararları ışığında ele alınmış, yorumlanmış, şahsi görüşlerimiz hukuki ve ticari teamüller doğrultusunda diğer okuyucuların dikkatine ve katkısına sunulmuştur. Bu aşamada 10 civarında Danıştay Daire ve Vergi Dava Daireleri Kurul kararı irdelenmiştir.
Konular ele alınırken, özel sektör ya da idare lehine yorum yapılmaya çalışılmış, hukuk metinleri ve yargı kararları doğrultusunda doğrunun peşinden gidilmiştir. Bu sebeple özel sektör aleyhine bazı görüş ve kararlar eleştirildiği gibi özel sektör lehine verilmiş bazı görüş ve kararlar da eleştirilmiştir.
Son olarak, vergi olaylarını yorumlama mantığını kazandıran Hesap Uzmanları Kuruluna, İdari görüş ve Yargı kararlarının ortaya çıkmasına emek veren memurundan gelir idaresi başkanına ve tüm vergi yargısı hakimlerine, görüş ve kararların meydana gelmesi için İdareye müracaat eden, dava açan meslek mensubu arkadaşlarıma, avukatlara ve cesur mükelleflere sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Çalışma konusu uygulama, aynı zamanda KDV Kanunu’ndaki hizmet ihracatı ve yabancılara verilen sağlık hizmeti istisnası konularıyla birebir ilişkili olduğu için ilgili kanun hükümleri bu bölümde ele alınmıştır.

Kurumlar vergisinde, kurum kazancı belirlendikten sonra kurumlar vergisi matrahı tespit edilirken; kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10’uncu maddesinde sıralanan bazı unsurların “diğer indirimler” olarak sırayla indirilmesi mümkündür. Bu “diğer indirimler";

  • Sponsorluk harcamaları,
  • Kamu kuruluşlarına, vakıflara, okul, cami ve gençlik merkezlerine, kültür eserlerine, yardım kampanyalarına, Kızılay’a, Yeşilay’a yapılan bağış ve yardımlar,
  • Girişim sermayesi olarak ayrılan tutarlar,
  • Engelli istihdamı için ödenen ücretler,
  • Nakdi sermaye artışı faizleri,
  • İstanbul Finans Merkezi katılımcılarının kazançları ve
  • Bazı hizmet ihracı kazançlarıdır.
Diğer indirimler, esasen kazancın bulunması halinde beyanname üzerinden indirim konusu yapılan ve maddede aksi belirtilmedikçe kazancın yetersiz olması nedeniyle sonraki yıllara devredilemeyen indirimlerdir. Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10 uncu maddesine eklenen (ğ) bendi uyarınca, 15/6/2012 tarihinden itibaren
“Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilerle, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara Türkiye’de verilen ve münhasıran yurt dışında yararlanılan mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi, ürün testi, sertifikasyon, veri saklama, veri işleme, veri analizi ve ilgili bakanlıkların görüşü alınmak suretiyle Maliye Bakanlığınca belirlenen mesleki eğitim alanlarında faaliyette bulunan hizmet işletmeleri ile ilgili bakanlığın izni ve denetimine tabi olarak eğitim ve sağlık alanında faaliyet gösteren ve Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilere hizmet veren işletmelerin münhasıran bu faaliyetlerinden elde ettikleri kazancın, elde edildiği hesap dönemine ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihe kadar tamamının Türkiye’ye transfer edilmesi şartıyla, %80’i .”
bir diğer indirim unsuru olarak kurumlar vergisi matrahından beyan edilen kurum kazancından indirilebilecektir. Aşağıda belirtilen;
  • “Ürün testi, sertifikasyon, veri saklama, veri işleme, veri analizi ve ilgili bakanlıkların görüşü alınmak suretiyle Maliye Bakanlığınca belirlenen mesleki eğitim” faaliyetleri, 6728 sayılı Kanun ile 9/08/2016’dan itibaren,
  • Kazancın beyanname verilinceye kadar Türkiye’ye transfer edilmesi şartı ve artan %80 indirim oranı ise 7491 sayılı Kanunla 1/1/2023 tarihinden itibaren elde edilen gelirler ve kazançlara uygulanmak üzere 28/12/2023 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. Ayrıca, Kanun hükmü uyarınca;
“Bu indirimden yararlanılabilmesi için fatura veya benzeri belgenin yurt dışındaki müşteri adına düzenlenmesi şarttır.”
“Bu bentte yer alan oranı, hizmet alanları ve kazanç tutarları itibarıyla sıfıra kadar indirmeye veya % 100’e kadar artırmaya ve Türkiye’ye transfer edilecek kazanç tutarını sıfıra kadar indirmeye veya kanuni seviyesine kadar artırmaya Cumhurbaşkanı, bu bendin uygulanmasına ve denetime ilişkin usul ve esasları belirlemeye ilgili bakanlıkların görüşünü almak suretiyle Maliye Bakanlığı yetkilidir.”

Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ’de yer alan bu hükmün aynısı Gelir Vergisi Kanunu 89/13’te yer aldığından, söz konusu indirim uygulaması şartları sağlayan gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin hepsi için geçerlidir. Dolayısıyla “kurumlar vergisi matrahından indirilebilir” denilen her kazanç, “gelir vergisi matrahından indirilebilir” anlamına gelmektedir. Bu noktada gelir vergisi mükellefleri açısından elde edilen gelirin ticari kazanç veya serbest meslek kazancı olması gerekmektedir. Yurt dışındaki bir işverene bağlı olarak faaliyette bulunan kişilerin elde ettikleri kazanç bir ticari ya da serbest meslek faaliyet geliri değil, ücret geliridir. Ücret gelirlerinde yurt dışı müşteri adına düzenlenecek bir belge de söz konusu değildir. Dolayısıyla bu yazıda sadece tacirler ve serbest meslek erbapları tarafından elde edilen kazancın indirimi ele alınmaktadır.

Yukarıda yer alan kanun metninde açıkça “hizmet ihracatı”, “yurt dışındaki müşteriler için yapılan hizmet” ifadeleri geçmese de kanun gerekçesinde açıkça zikredildiği üzere, burada mevzu bahis olan yurt dışındaki müşteriler için yapılan hizmettir. Bu kapsamda eğitim ve sağlık faaliyetleri de esasen yurt dışındaki müşterilere sunulmaktadır.
Hizmet ihracına bağlı KDV istisnası ile kurumlar vergisi matrah indirimi uygulamaları birbirine paralel, benzer uygulamalar olmalarına rağmen birebir aynı uygulamalar olmadığını belirtmekte fayda vardır. Kurumlar vergisi indirimine konu olan her hizmet ifası, hizmet ihracı kapsamında KDV’den istisna olmadığı gibi, KDV istisnasına konu her hizmet ihracı da, faaliyet türü farklılığından dolayı, kurumlar vergisi indirimine konu olamaz. Eğitim ve sağlık hizmetleri Türkiye’de sunulduğu ve yararlanıldığı için Gelir İdaresi KDV istisnasını kabul etmemektedir. Sağlık hizmetleri daha sonra KDV Kanunu 13/1-l hükmüyle KDV istisnası kapsamına alınsa da İdareye göre eğitim hizmetleri halen KDV’ye tabidir.
Bu sebeple aksine bir hüküm olmadığı müddetçe 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 12/2 hükmüne de müracaat edilmesi gerekir.
“2. Yurt dışındaki müşteri tabiri; ikametgâhı, işyeri, kanunî ve iş merkezi yurt dışında olan alıcılar ile yurt içinde bulunan bir firmanın yurt dışında kendi adına müstakilen faaliyet gösteren şubelerini ifade eder. Bir hizmetin yurt dışındaki müşteriler için yapılan hizmet sayılabilmesi için aşağıdaki şartlar yerine getirilmiş olmalıdır.”
“a) Hizmetler yurt dışındaki bir müşteri için yapılmış olmalıdır.”
“b) Hizmetten yurt dışında faydalanılmalıdır.”

Bu noktada “Türkiye’ye gelen öğrenci ve hastalara verilen eğitim ve sağlık hizmetleri, Türkiye’de verildiği için Türkiye’de yararlanma söz konusudur” iddiasıyla yıllarca hizmet ihracı olarak kabul edilmediğini, dolayısıyla bu hizmetlerin KDV’den istisna tutulmadığını belirtmek gerekir. Oysa eğitim ve sağlık hizmetleri, yeme, içme, konaklama vesair turizm hizmetleri gibi anında tüketilen bir hizmet olmadığı, elde edenlerce kısa, orta ve uzun vadede sürekli faydalanıldığı için tam anlamıyla Türkiye’de faydalanmadan söz edilemez. Eğitim ve sağlık hizmetlerini alanlar esasen yerleşik oldukları yerlerde bu hizmetten faydalanırlar. Bunun için, eğitim ve sağlık hizmeti alanların KDV uygulaması açısından yerleşiklik durumunun hesaba katılması daha doğru olacaktır.
Kaldı ki, KDV Kanunu'nun ilham kaynağı olan Avrupa Birliği uygulamasında, yabancı öğrencilere sunulan ve süresi 6 aya kadar olan eğitim faaliyetleri ile yabancı hastalara sunulan sağlık hizmetleri KDV’den istisnadır. 6 ay ile 1 yıl arasındaki eğitim hizmetleri indirimli KDV oranına tabi iken 1 yıldan fazla süren eğitim faaliyetleri ise normal KDV oranına tabidir. Görüldüğü üzere Avrupa ülkelerinde eğitim ve sağlık faaliyetlerinde KDV, hizmet alan kişinin mukimlik durumuna göre belirlenmektedir. Sonuç itibariyle KDV Kanunu açısından yurt dışı yerleşiklere verilen eğitim ve sağlık hizmetlerinden yurt dışında faydalanıldığı için verilen hizmetlerin Ülkemizde de hizmet ihracı olarak kabul edilmesi ve KDV’den istisna olması gerekir.

Yabancılara sunulan eğitim ve sağlık hizmetlerini, hizmet ihracı kabul etmek yerine, sadece yabancılara sunulan bazı sağlık hizmetlerinde KDV istisnası, KDV Kanunu’nun istisnalarla ilgili ikinci kısmının ikinci bölümünde, “Araçlar, kıymetli maden ve petrol aramaları ile ulusal güvenlik harcamaları ve yatırımlarda istisna” madde başlığının altında 13’üncü maddede düzenlenmiştir. 2018 yılında yürürlüğe giren bu düzenleme ile yabancılara sunulan bazı sağlık hizmetleri, hizmet ihracı olup olmadığına bakılmaksızın, KDV Kanunu sistematiği açısından ele alındığından alakasız bir bölümde KDV’den istisna tutulmuş ve tartışmalar kendi içinde sonlandırılmıştır.
“l) Sağlık Bakanlığınca izin verilen gerçek veya tüzel kişiler tarafından, Türkiye’de yerleşmiş olmayan yabancı uyruklu gerçek kişilere, münhasıran sağlık kurum ve kuruluşlarının bünyesinde verilen koruyucu hekimlik, teşhis, tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri (Türkiye’de yerleşmiş olmayan yabancı uyruklu gerçek kişilere söz konusu hizmetlerle birlikte sağlanan diğer teslim ve hizmetler istisnanın kapsamına dahil değildir.),”
Umulur ki altı aydan daha kısa süreliğine Türkiye’ye gelen yabancılara sunulan eğitim hizmeti de normal bir tebliğ düzenlemesiyle açıklığa kavuşturularak ya da yukarıdaki hükümle birlikte 12’nci madde içerisinde yer bularak, mevzuattaki bu karmaşık ve ucuca eklemeli düzenlemeler bir nebze azalır, hizmet ihracı istisnası ile kurumlar vergisi uygulamaları çok daha uyumlu hale gelir.

Kanun hükmünü doğru yorumlayabilmek için madde gerekçeleri önemlidir. Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yukarıda yer verilen değişiklikleri yapan 6322, 6728 ve 7491 sayılı kanunların ilgili madde gerekçeleri aşağıdaki gibidir:
“Hindistan ve Malezya gibi ülkelerde etkin bir şekilde desteklenen hizmet ihracına yönelik olarak ülkemizde de vergisel teşvikler getirilmesi suretiyle genç ve kalifiye bir nüfusa sahip olan Türkiye’nin beyin göçü vermeden, hizmet ihracına imkân sağlanacağı, böylece üretim, istihdam ve ihracata yönelik olarak çok önemli katkıların yapılacağı,” öngörülmektedir.
“Hizmet ihracı yoluyla ülke ekonomisinin uluslararası rekabetçiliğinin artırılması, yeni ihracat alanlarının oluşturulması, istihdam imkânlarının yaratılması ve nitelikli işgücünün Türkiye'de istihdamının artırılarak sürdürülmesinin desteklenmesi amacıyla, yüksek katma değer yaratma potansiyeli bulunan hizmetler için yeni bir teşvik unsuru ihdas edilmektedir. Yurt dışı yerleşiklere yüksek katma değerli hizmet veren hizmet işletmeleri vergisel açıdan teşvik edilerek, bu faaliyetlerden elde edilen kazancın % 50'sinin beyanname üzerinden indirilmesi imkânı getirilmektedir.”
“Bu teşvikler, bir taraftan ülkemizde belli bir konuda uzmanlaşmış, yabancı dil bilgisine sahip olan vatandaşlarımızın istihdam olanaklarını artıracaktır. Yurt dışına gitmeksizin de dünyanın her yerine birçok hizmetin verilmesi imkânı doğacağı için beyin göçünü de engelleyecektir.”
“Ayrıca, bulunduğu coğrafi konumu itibarıyla ülkemizin, bölgesel hizmetlerin merkezi olmasına yönelik hedefi çerçevesinde, ürün testi, sertifikasyon, veri işleme, veri analizi ve mesleki eğitim hizmeti verenler tarafından, Türkiye'de yerleşmiş olmayan kişilerle, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara Türkiye'de verilen ve münhasıran yurt dışında yararlanılan bu hizmetler dolayısıyla oluşan kazançların yarısının, kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde indirim konusu yapılması öngörülmektedir.”
“Bu hizmetler, yararlanıcısı yurt dışında olan müşterilere, uzaktan erişim imkanları kullanılarak verilen, münhasıran yurt dışında yararlanılan; mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi, veri saklama, tıbbi raporlama gibi hizmetlerdir.”
“Ayrıca, ilgili bakanlığın izni ve denetimine tabi olarak eğitim ve sağlık alanında faaliyet gösteren ve Türkiye'de yerleşmiş olmayan kişilere hizmet veren işletmelerin bu faaliyetlerinden elde ettikleri kazancın %50'sinin de beyanname üzerinden indirilmesi mümkün olacaktır. Bu hizmetlerin, fiziki olarak Türkiye'de verilmekle birlikte, yararlanıcısının yurt dışı yerleşikler olması gerekecektir.”
“Mevcut düzenlemede, yurt dışına verilen mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kayıt tutma, çağrı merkezi, ürün testi, sertifikasyon gibi bazı hizmetler ile yabancılara verilen eğitim ve sağlık hizmetlerinden elde edilen kazançların %50'si belirli koşullarda mükellefler tarafından beyanname üzerinden indirim konusu yapılabilmektedir. Madde ile bu hizmetlerden elde edilen kazançlara indirim uygulanabilmesi için, kazancın tamamının Türkiye'ye transfer edilmesi şartı getirilmekte ve indirim oranının %80 olarak uygulanması sağlanmaktadır. Ayrıca, Cumhurbaşkanına Türkiye'ye transfer edilecek kazanç tutarını azaltma ve tekrar kanuni seviyesine kadar artırma yetkisi verilmektedir.” Önceki kazanç indirim oranının yanı sıra Türkiye’ye getirilecek paranın transfer oranını da artırmaya indirmeye Cumhurbaşkanına geniş bir yetki verilmiştir.
“Söz konusu istisna, bir kazanç istisnası olduğundan; istisna kapsamındaki faaliyetlerden elde edilen hasılattan bu faaliyetler nedeniyle yüklenilen gider ve maliyet unsurları ve istisna kapsamına giren faaliyetler ile bu kapsama girmeyen işlerin birlikte yapılması halinde müşterek genel giderler ile müştereken kullanılan tesisat, makine ve ulaştırma vasıtalarının amortisman giderlerinden pay verilmesi sonucu bulunacak kazancın %50'si gelir vergisinden istisna olacaktır. İstisna kazancın ve bu bağlamda beyan edilecek kazancın tespiti açısından, istisna kapsamında bulunan ve bulunmayan hasılat, maliyet ve gider unsurlarının ayrı ayrı izlenmesi ve istisna kapsamında olan faaliyetlere ait hasılat, maliyet ve gider unsurlarının, diğer faaliyetlerle ilişkilendirilmemesi ve kayıtların da bu ayrımı sağlayacak şekilde tutulması gerekecektir.”

Diğer taraftan kanun gerekçesinde açıkça yazmasa da en önemli gerekçe, söz konusu faaliyetlerin tespitinin zaten son derece güç olmasıdır. Bu sebeple vergilendirme oranı %4’lere kadar düşürülmüştür. Yeter ki bu faaliyetler Türkiye’de yapılsın, istihdam Türkiye’de sağlansın, para Türkiye’de kalsın, her şey kayıtlara girsin, %4 oranında vergilendirme yapmaya Gelir İdaresi razıdır.

Kanun metnine göre yurt dışı hizmet ihracı indiriminden yararlanılabilmesi için aşağıdaki şartların varlığı aranmaktadır:

  • İfaya konu bir hizmetin bulunması,
  • Hizmetin Türkiye’den sunulması,
  • Kanunda sayılı hizmetlerden biri olması,
  • Hizmetin Türkiye’de yerleşik olmayan kişilere sunulması,
  • Fatura veya benzeri belgenin yurt dışı müşteri adına düzenlenmesi,
  • Hizmetten yurt dışında yararlanılması,
  • Eğitim ve sağlık hizmetlerinde ilgili bakanlıkların izin ve denetimine tabi olmaları,
  • Elde edilen kazancın yıllık beyanname verilinceye kadar Türkiye’ye getirilmesi,
  • şarttır. Kanundan gelen bu zorunlulukların yanı sıra Tebliğ açıklamalarında da Kanun’un Bakanlığa verdiği uygulama ve denetim yetkisine binaen bazı şartlar getirilmiştir;
  • İndirim kapsamına giren hizmet faaliyetinin ana sözleşmede yer alması,
  • İndirim kapsamına giren hizmetlerin ayrı muhasebe kayıtlarında tutulması ve takip edilmesi.

Bu şartların hepsinin bir arada gerçekleşmesi zorunludur. Bu şartlardan birinin yokluğu kurumlar vergisi indiriminden yararlanma imkanını ortadan kaldırır. Bu sebeple aşağıda gerekli şartları tek tek tartışırken, diğer şartların da gerçekleşmesi gerektiği her zaman göz önünde bulundurulmalıdır.

KDV Kanunu’nun 4/1 hükmüne göre hizmet;
“Hizmet, teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemlerdir.”
“Bu işlemler; bir şeyi yapmak ve işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek gibi, şekillerde gerçekleşebilir.”

Basit bir şart gibi gözükse de dikkat edilmesi gerekir. Özellikle hizmet ve teslimlerin bir arada sunulması halinde, mal teslimine isabet eden kazançlar bu indirimin kapsamına girmezler. Mesela Türkiye’de yabancılara sunulan sağlık hizmetinin yanında medikal bir ürün, eğitim hizmetinin yanında bir kitap, mühendislik hizmetiyle birlikte bir makine, mimarlık projesiyle birlikte inşaat malzemesi, tasarım hizmetiyle birlikte tasarlanmış ürünün teslimi gibi durumlarda teslimden elde edilen kazançların, sağlık, eğitim, mühendislik, mimarlık ve tasarım faaliyeti kazançlardan ayrı bir şekilde takip edilmesi gerekir.
Mal teslimi ve hizmet ifasından elde edilen kazançların sağlıklı bir şekilde ayrıştırılabilmesi için yabancı müşteri ile yapılan sözleşmelerden başlamak üzere net bir ayrıma gidilmesi ilerde ortaya çıkabilecek vergisel ihtilafları önleyecektir. Sözleşmede yapılan ayrıma göre faturanın da sunulan hizmet ve satılan ürünler itibariyle ayrı satırlar halinde düzenlenmesi gerekir. Bazı durumlarda mal bedelinin ayrı bir şekilde faturalandırılması ticari açıdan sıkıntılı olabilir. Ancak gümrükten geçmesi gereken makine, inşaat malzemesi gibi teslimler için her hâlükârda ayrı fatura düzenlenmesi zorunludur.
Orijinal bir tasarım ve mühendislik içeren makine imalatında, makinenin satış fiyatı ile tasarım ve mühendislik hizmet bedeli şeklinde bir ayırıma giderken makine bedelinden hizmet bedeli üzerine bir aktarım olmamalı, vergiyi azaltmak amacıyla kar transfer edilmemelidir. Bu tür durumlarda makine bedeli, maliyet bedelinin üzerine makul bir kar eklemek suretiyle bulunabilir.
Diğer taraftan hizmet bedelinin ağırlıklı olduğu, hizmetle birlikte verilen ürün tesliminin nispeten önemsiz kaldığı durumlarda, teslim edilen ürünün maliyet bedeli kazanç tespitinde dikkate alınacağı için ayrı fatura kesilmesine, kazancın ayrı takip edilmesine gerek yoktur. Söz gelimi sağlık turizmi kapsamında rehabilitasyon merkezine gelen yabancı hastalara teslim edilen, bir çeşit eşantiyon gibi verilen havlu takımını ayrı bir teslim gibi görmeye gerek yoktur. Bu durumda teslim edilen havlu maliyetlerinin kurumlar vergisi indirimine tabi tutulacak kazancın tespitinde dikkate alınması zaruridir.

Kanun maddesini tekrar aşağıya alacak olursak:
“Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilerle, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara Türkiye’de verilen ve münhasıran yurt dışında yararlanılan mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi, ürün testi, sertifikasyon, veri saklama, veri işleme, veri analizi ve ilgili bakanlıkların görüşü alınmak suretiyle Maliye Bakanlığınca belirlenen mesleki eğitim alanlarında faaliyette bulunan hizmet işletmeleri”
ile “ilgili bakanlığın izni ve denetimine tabi olarak eğitim ve sağlık alanında faaliyet gösteren ve Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilere hizmet veren işletmelerin…”

indirim avantajından yararlanabilecek hizmet işletmelerinin “ile” bağlacından önceki ve sonraki olmak üzere ikiye ayrıldığı görülmektedir. Önceki hizmet işletmelerinde “Türkiye’de verilme ve münhasıran yurt dışında yararlanma” şartları aranırken, “ile” bağlacından sonraki hizmet işletmelerinde bu şartların aranmadığı görülecektir. Türkiye’de verilme ve yurt dışında yararlanma şartlarının “ile” bağlacı üzerinden atıf yapılarak eğitim ve sağlık hizmeti veren hizmet işletmelerini de kapsadığı düşünülmemektedir. Bu sebeple yurt dışında verilen eğitim ve sağlık hizmetlerinden elde edilen kazançların da kurumlar vergisi matrah indiriminden yararlanabileceği düşünülmektedir. Bu yorumun, Kanun’un yukarıda belirtilen gerekçeleriyle daha uyumlu olduğunu söyleyebiliriz.
Bu aşamada, eğitim ve sağlık hizmetlerinin Türkiye’de verilme şartı aranmadığına göre, bu hizmetlerin “ilgili bakanlığın izni ve denetimine tabi olma” şartının nasıl gerçekleşebileceğini değerlendirmekte fayda olacaktır.

  • Türkiye’deki eğitim ve sağlık faaliyetlerini ilgili bakanlıkların izin ve denetimine tabi olarak gerçekleştirmesi yeterli midir?
  • Yoksa yurt dışında sunulan eğitim ve sağlık hizmetleri ilgili bakanlıkların izin ve denetimi dışındadır, dolayısıyla bu hizmetlerden elde edilen kazançlar indirim uygulamasının kapsamına girmez.

İlk yorum, kanunun gerekçesine daha uygunken, ikinci yorum mevcut kanun metnine daha uygun gözükmektedir. Bu sebeple, bu konuda Kanun gerekçesine uygun bir şekilde, kanun metninde gerekli düzenlemelerin yapılması daha isabetli olacaktır.
Genel olarak Türkiye ifadesiyle kastedilen, 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 2’nci maddesinde belirtilen Türkiye kara suları, iç suları ve hava sahası da dahil olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti topraklarıdır. Diğer taraftan 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu’nun 6’ncı maddesine göre,
“Serbest bölgeler, Türkiye Gümrük Bölgesinin parçaları olmakla beraber; yer ve sınırları Cumhurbaşkanınca belirlenmiş, serbest dolaşımda olmayan eşyanın herhangi bir gümrük rejimine tabi tutulmaksızın ve serbest dolaşıma sokulmaksızın, gümrük mevzuatında öngörülen haller dışında kullanılmamak ya da tüketilmemek kaydıyla konulduğu, ithalat vergileri ile ticaret politikası önlemlerinin ve kambiyo mevzuatının uygulanması bakımından Türkiye Gümrük Bölgesi dışında olduğu kabul edilen ve serbest dolaşımdaki eşyanın bir serbest bölgeye konulması nedeniyle normal olarak eşyanın ihracına bağlı olanaklardan yararlandığı yerlerdir.”
Bu hüküm aynı zamanda KDV’nin uygulanabileceği genel sahayı tarif etmektedir. Limanlar, hava meydanları, serbest bölgeler gibi bazı bölgeler Türkiye ifadesi kapsamında olmakla birlikte bu bölgede gerçekleşen teslim ve hizmetler ancak özel istisna düzenlemeleriyle KDV’den istisna edilmiştir. Sonuç itibariyle bu kapsamda gerçekleşecek hizmetlerin, Türkiye Cumhuriyeti siyasi sınırları içinde sunulması gerekir.
Kurumlar vergisi açısından, kanun metninde ve gerekçeden açıkça görüldüğü üzere hizmet faaliyetinin esas olarak Türkiye’de gerçekleşmesi, diğer bir tabirle hizmeti sunanların Türkiye’de istihdam edilmesi, Türkiye’de ikamet etmeye devam etmesi önemlidir. Bununla birlikte mimarlık, mühendislik, tasarım gibi hizmetlerden yurt dışında yararlanılması göz önüne alınacak olduğunda, proje başında veya sonunda uygulama aşamasında geçici olarak yurt dışına gidilmesi hizmetin Türkiye’de sunulmadığı anlamına gelmeyecektir.
KDV Kanunu açısından “hizmetin Türkiye'de yapılmış sayılması için, 3065 sayılı Kanunun (6/b) maddesine göre hizmetin Türkiye'de yapılması veya hizmetten Türkiye'de faydalanılması gerekir.” Ancak Kurumlar vergisi indirimi için hizmetten Türkiye dışında faydalanılması gerekmektedir. Bu sebeple burada KDV ve Kurumlar vergisinin kesişim kümesi olan hizmetin Türkiye’de yapılması esas alınmalıdır.
Hizmet ihracından bahsedebilmek için söz konusu hizmetin öncelikle KDV’nin konusuna girmesi bunun için de hizmetin Türkiye’den sunulması gerekir. Türkiye’de sunulmayan, tamamen yurt dışında sunulan hizmetler hizmet ihracı sayılmadığı için bu kazançlardan elde edilecek kazancın kurumlar vergisinden indirimi de söz konusu değildir.
“Yurt dışı firmalara yurt dışında sunulan iş takibi, ürün tedarik etme, ihale dosyası hazırlama, ürün resmi bulunması, teknik çizim yapılması, kurulum şeması hazırlanması, yaklaşık maliyetlerin tespit edilmesi gibi hizmetler danışmanlık kapsamında değerlendirildiğinden ve verilen danışmanlık hizmeti Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ bendi kapsamında sunulan bir hizmet olarak değerlendirilemeyeceğinden, bu faaliyetten elde edilen kazancın kurum kazancından indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.”
Sunulan hizmetin niteliğinden bağımsız olarak, hizmetin yurt dışında sunulması sebebiyle Gelir İdaresinin görüşü sonuç itibariyle doğrudur. Ancak Gelir İdaresinin yurt dışında sunulan bir hizmetten ziyade, danışmanlık hizmetinin kanunda yer almadığına odaklanması isabetli olmamıştır.
Serbest meslek faaliyeti kapsamında plastik cerrahi uzmanı olarak faaliyette bulunan bir mükellefe verilen cevapta Gelir İdaresi, “Bu hizmetler, fiziki olarak Türkiye'de verilmekle birlikte yararlanıcısının Türkiye'de yerleşmiş olmayan kişiler olması,” diyerek sağlık hizmetlerinde de hizmetin Türkiye’de verilmesi şartını aradığı görülmektedir.

Kanun’da geçen ifadeden de görüleceği üzere, indirime konu edilebilecek kazançların hangi faaliyetlerden elde edilmesi gerektiği tek tek sayılmıştır. Kanun metninde “gibi”, “ve benzeri” ifadeleri yer almamaktadır. Bu sebeple kanunda tadadi olarak sayılanların haricinde hiçbir hizmet faaliyeti, bunlarla birlikte veya ayrı bir şekilde sunulsa bile bu kapsamda değerlendirilemez. Kanun’da sayılı hizmet faaliyetlerini Tebliğ, aşağıdaki gibi üç grupta değerlendirmektedir:
“İlgili şirketler tarafından elde edilen kazancın %80’inin beyan edilen kurum kazancından indirilebilmesi için bu kazancın aşağıda belirtilen faaliyetlerden elde edilmiş olması gerekmektedir.
- Mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi, ürün testi, sertifikasyon, veri saklama, veri işleme, veri analizi hizmetleri.
- İlgili bakanlıkların görüşü alınmak suretiyle Maliye Bakanlığınca belirlenen mesleki eğitim hizmetleri.
- İlgili bakanlığın izni ve denetimine tabi olarak verilen eğitim ve sağlık hizmetleri.
Yukarıda belirtilen hizmetlerin fiilen verilmesi gerekmekte olup bu alanlarda sunulan asistanlık, danışmanlık ve aracılık gibi hizmetlerin bu kapsamda değerlendirilmesi mümkün değildir.”

Söz gelimi sağlık hizmeti verilmek üzere yabancı kişilerin Türkiye getirilmesi, hastane randevularının alınması, konaklama ihtiyaçlarının giderilmesi kapsamında verilen aracılık ve danışmanlık hizmetlerinden elde edilecek kazanca kurumlar vergisi indirimi uygulanması mümkün değildir.
Yurt dışı makine montaj, devreye alma, mimari proje denetimi, mali denetim gibi hizmetler bu indirim kapsamına girmeyen faaliyetlerdir. Benzer şekilde gerek yurt içinde gerek yurt dışında
“…yabancı katılımcılara sunulan fuar organizasyonu hizmeti, Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ bendinde sayılan faaliyetler arasında yer almadığından, … hizmet karşılığında elde edilen kazancın… indirim konusu yapılabilmesi mümkün bulunmamaktadır.”
“…işletme ve diğer idari danışmanlık faaliyetleri (Bir organizasyonun stratejik, mali, pazarlama, üretim iş süreçleri, proje ve benzeri yönetim hizmetleri ile ticari marka ve imtiyaz konularında danışmanlık) kapsamında, Almanya'da yerleşik firmalara discount marketlerde pazar geliştirme ve firmanın ticaretini yaptığı ürünlerin daha iyi pazarlanabilmesi, raf konumlandırmaları, fiyat politikası ve benzeri konularda bilgi toplayarak yurt dışında yerleşik firmalara verilen danışmanlık hizmetinden elde edilen kazancın …”
“…yapılan danışmanlık faaliyeti, Gelir Vergisi Kanunu’nun 89/1-13 numaralı bendinde sayılan faaliyetler içinde yer almadığından, bu faaliyete ilişkin elde edilen kazancın … indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.”

Mesleki eğitim faaliyeti kapsamında verilen pazarlama stratejileri eğitimi, tek bir firmaya ya da birkaç firmaya özel olarak verildiğinde yukarıdaki özelgede görüldüğü üzere idari danışmanlık hizmetine dönüşmekte ve bu faaliyet de Kanun’da sayılan faaliyetler arasında yer almadığı için indirim uygulaması kapsamına girmemektedir. Verilen hizmete idari danışmanlık hizmeti değil, mesleki eğitim hizmeti demek pek mümkün değildir. İdari danışmanlık hizmetleri de Kanun’da belirtilmediği için verilen Özelge doğrudur. Bununla birlikte, aynı kişi tarafından aynı mahiyette verilen birbirine yakın iki faaliyet arasındaki böyle bir fark olması doğru değildir. Bu sebeple mesleki eğitim konularında verilen idari danışmanlık hizmetlerinin de kanun kapsamına alınması ya da Tebliğ’in kapsamı biraz daha geniş yorumlaması isabetli olacaktır.
Diğer taraftan bu hizmetin Türkiye’de kimler tarafından verildiğinin bir önemi yoktur. Söz konusu hizmetler, Türk vatandaşları tarafından verilebileceği gibi istihdam edilmek üzere Türkiye’ye gelen ya da Türkiye’de şirket kuran yabancı uyruklu kişilerce de sunulabilir. Gerekçede belirtildiği gibi uluslararası rekabetçi bir ortamın sağlanması ve nitelikli istihdamın artırılması amaçlandığı için, Türkiye’ye gelen gerçek kişilerin doğrudan veya istihdam edilmek suretiyle bir şirket üzerinden vermiş olduğu hizmetler bu kapsamda değerlendirilir.
Hizmeti sunan gerçek kişinin uyruğunun bir önemi olmadığı gibi benzer şekilde tüzel kişi şirketin kısmen veya tamamen yabancı sermayeli olmasının da bir önemi yoktur. Söz konusu hizmetler yabancı uyruklu kişiler ve yabancı sermayeli şirketler tarafından rahatlıkla yurt dışından da verilebilecek hizmetler olduğu için nitelikli istihdamın Türkiye’ye çekilmesi, düşük de olsa bir vergilendirmenin yapılması yeterli görülmektedir.

Mimarlık–mühendislik–tasarım faaliyetleri rahatlıkla iç içe geçebilen kavramlar olduğu için bu bölümde bir arada ele alınmıştır. Tebliğ’de bu faaliyetlerin/hizmetlerin tanımı yapılmamıştır. Dolayısıyla bu tür hizmetlerin münhasıran mimar, mühendis ve tasarımcı unvan veya diplomasına sahip kişiler tarafından yapılacağına dair katı bir yoruma gidilmemiştir. Böyle bir hizmet sunulduktan ve uluslararası alıcısı da bulunduktan sonra hizmet sunanın yeterliliğini aramaya, diploma ibrazına gerek duyulmamıştır. Bu konuda dikkat edilmesi gereken en önemli husus, kazancın bizzat mimarlık, mühendislik ve tasarım faaliyetlerinden elde edilmiş bir kazanç olmasıdır. Maddedeki vurgu kazancın niteliğine ilişkindir. Bu faaliyetlerle birlikte ifa edilen yapım, onarım, bakım, tadilat, montaj gibi faaliyetlerden elde edilen kazançlar kapsam dışıdır. Kapsam dahilinde olan faaliyetlerin neler olduğu aşağıda tanımlanmış, ilgili özelge ve olası durumlar göz önünde bulundurularak ele alınmıştır:

Mimarlık, estetik ve fonksiyonel prensiplere dayanarak, yapıların ve mekânların tasarlanması, projelendirilmesi, teknik ve idari işlemlerinin yürütülmesi ve denetlenmesi, yapıların inşa edilmesi ve onarımı, restorasyonu, kentsel ve kırsal alanlarda planlama ve uygulama projelerinin yapılması, iç mimarlık, peyzaj mimarlığı gibi konularda danışmanlık ve proje yönetimi hizmetlerinin sunulması faaliyetlerini kapsar.
“Almanya merkezli bir firmanın dünya çapındaki tüm mağazalarına ait mimari tasarım ve proje işlerini yapan şirketin, bu faaliyetlerden elde ettiği kazancın Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ kapsamında, diğer şartların sağlanması kaydıyla, kurum kazancınızdan indirim konusu yapılması mümkündür.”
Söz konusu mimari proje kapsamında malzemelerin tedariki, ihracı ve sonrasında projenin uygulanması ve montajından elde edilen kazançlar buna dahil değildir.
“Bir Türk vatandaşın yurt dışındaki evi için yurt dışında yapılan tadilat işlemleri verginin konusuna girmeyeceğinden…Türkiye’den verilen mimarlık, proje hizmetinin hizmet ihracı kapsamında KDV’den istisna olması da söz konusu olmayacaktır.”
Bir mimarlık proje çizimi faaliyetinin hizmet ihracı olabilmesi için üç temel şart bulunmaktadır:
  • Hizmetin Türkiye’den sunulması,
  • Hizmetten yurt dışında yararlanılması ve
  • Hizmetin Türkiye’de yerleşik olmayan kişilere sunulması.

Mimarlık ve tasarım işlerinde hizmetten yurt dışında yararlanma şartı ile hizmetin Türkiye’den sunulması şartı, birbiriyle çelişecek şekilde yorumlanmamalıdır. Diğer bir ifadeyle mimar, mimari bir projenin tasarımı ve çizimi öncesinde bölgenin coğrafi konumunu görmek, iklimini ve topografik özelliklerini belirlemek, çevredeki diğer binaların özelliklerini görmek, konsepti oluşturmak, kullanılacak malzemeyi kararlaştırmak, keşif, ölçüm, rölave gibi yurt dışında birtakım çalışmalar yapabilir. Mimari proje ve tasarım çizilmeden önce yurt dışında bu öncü çalışmaların yapılması, mimarlık ve tasarım faaliyetinin Türkiye’de gerçekleşmediği anlamına gelmeyecektir. Aksi takdirde tamamı Türkiye’de sunulan ama yurt dışında yararlanılan bir mimarlık, mühendislik ve tasarım faaliyetinden bahsedilemez. Hiç kimse de bu kapsamda kurumlar vergisi matrah indirimden yararlanamaz.
Yukarıdaki özelge üzerinde yorum yapacak olursak, yurt dışındaki bir evin mimarlık projesi çizildiği için yurt dışında yararlanma şartının gerçekleştiği rahatlıkla söylenebilir. Ancak hizmetten yararlanın, Türk vatandaşı olup olmadığına bakılmaksızın, Türkiye’de yerleşik olmama şartı gerçekleşmediği için, hizmet ihracı ve kurumlar vergisi matrah indirimi söz konusu değildir. Diğer bir ifadeyle evi yaptıran müşteri Türkiye’de mukim olduğu için matrah indiriminden yararlanamaz. Şayet Türk vatandaşı müşteri Almanya mukimi olsaydı, Türkiye dışındaki herhangi bir yerde bulunan evinin mimari proje çiziminden elde edilen kazanç kurumlar vergisi matrahından indirilebilecektir.
Diğer taraftan bu projenin uygulamasına ilişkin malzemelerin Türkiye’den gönderilmesi ihracattır. Söz konusu malzemelerin yurt dışından tedariki, yurt dışında teslimi ve uygulaması ise KDV’nin konusuna girmediği gibi kurumlar vergisi matrah indiriminin konusuna da girmemektedir. Ancak yurt dışı inşaat işleri istisnası kapsamında ele alınabilir.
Yurt dışı inşaat işleri dolayısıyla kurumlar vergisi istisnasından yararlanan bir müteahhite yurt dışı proje için sunulan mimarlık projesinde müşteri, yurt dışında inşaat işini yaptıran yabancı müşteri olmadığı ve ödeme yabancı müşteri tarafından yapılmadığı için bu faaliyetten elde edilen kazanç indirim konusu yapılamaz. Şayet tam tersi olsaydı, yapılabilirdi.
Mimarlık projelerinin hazırlanması, sunulması kapsam dahilinde olduğu halde, projelerin yapımı inşaat faaliyetine girdiğinden kapsam dışıdır. Bununla birlikte mimarlık faaliyeti proje hazırlanmasından sonra, uygulama aşamasında da inşaat faaliyetlerinin projeye uygun sürdürülüp sürdürülmediğini denetleme faaliyetlerini de kapsamaktadır. Söz konusu faaliyetlerin kapsam dahilinde olabilmesi için denetleme faaliyetlerinin de Türkiye’de verilmiş olması gerekir. Bu kapsamdaki mimarlık projeleri yurt dışında inşa edilip uygulandıkları için bu işlerin denetiminin Türkiye’den yapılması pek mümkün görülmemektedir. Bu sebeple mimarlık projelerinin denetim faaliyeti her ne kadar mimarlık faaliyeti kapsamında olsa da Türkiye’de ifa edilmedikleri için bu faaliyetlerden elde edilen kazancın kurumlar vergisinden indirimi mümkün değildir. Bunun için de mimarlık sözleşmelerinde şayet uygulama esnasında denetim ve yönetim hizmetinin verilmesi gibi şartlar varsa bu faaliyetlere isabet eden kazancın ayrıştırılması gerekir.

Mühendislik, doğa bilimlerinin ve matematiğin kullanılmasıyla, teknik ve ekonomik ilkeler doğrultusunda, can ve mal güvenliğini sağlayacak şekilde, üretim, tasarım, araştırma, geliştirme, uygulama, proje, danışmanlık, denetim ve eğitim faaliyetlerinin yürütülmesi şeklinde sürdürülen disiplinler arası bir meslek dalıdır. Elektrik, elektronik, makine, mekanik, kimya, bio, bilgisayar, çevre, inşaat, malzeme, yazılım, uçak, gemi, uzay, ziraat mühendisliği gibi pek çok mühendislik dalı bulunmaktadır.
“İsviçre'de bulunan ve uçak üretimi yapan müşteri için dijital harita, radar veri tabanı, görsel simülasyon veri tabanı gibi verilerin bilgisayar ortamında oluşturulması ve yapılan hizmetin elektronik ortamda sunulmasından oluşan mühendislik hizmetinden elde edilen kazancın, diğer şartların da sağlanması kaydıyla, %50'si, Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ kapsamında geçici vergi döneminde de uygulanmak üzere kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılabilecektir.” .
“Yurt dışında faaliyet gösteren firmaya yine yurt dışında inşa ya da tadil edilmekte olan gemileri için internet üzerinden verilen proje çizimleri ya da teknik destek hizmetleri, hizmet ihracatı istisnasına ilişkin diğer şartların da sağlanması kaydıyla KDV Kanununun 11/1-a maddesi kapsamında KDV'den istisna olacaktır. ”

Her ne kadar yukarıdaki özelgede kurumlar vergisi indirimi ile ilgili görüş sorulmamış olsa da bu kapsamda verilen gemi mimarlık, mühendislik faaliyetlerinden elde edilen kazancın, Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ kapsamındaki şartları karşılaması durumunda kurum matrahından indirilmesi mümkündür.
Yukarıda belirtildiği gibi mühendislik faaliyetleri üretim, tasarım, araştırma, geliştirme, uygulama, proje, danışmanlık, denetim ve eğitim gibi değişik şekillerde icra edilebilecek bir faaliyettir. Tek bir icra türü yoktur. Bu sebeple yapılan işin esas mahiyetini kavramaktan uzak olan aşağıdaki görüşe katılmak mümkün değildir.
“… ziraat mühendisi olduğunuz ve yurt dışı mukimi firmaya "…" isimli pestisit/bitki büyüme düzenleyici tipindeki ürüne ilişkin danışmanlık hizmeti verdiğiniz belirtilerek söz konusu hizmet nedeniyle elde ettiğiniz kazancın,…”
“… ilgide kayıtlı özelge talep formunun ve sistem kayıtlarının incelenmesinden; faaliyet konunuzun "Başka Yerde Sınıflandırılmamış Diğer Mesleki, Bilimsel ve Teknik Faaliyetler (Çevre Danışmanlığı, Güvenlik Danışmanlığı, Matematikçiler, İstatistikçiler, Agronomlar vb. Tarafından Verilen Danışmanlık Hizmetleri, Patent Aracılığı vb.)" olduğu, … tarih ve … benzersiz kodlu işe başlama yoklamasında faaliyetinizin tarımsal konularda danışmanlık hizmeti faaliyeti olarak beyan edildiği ve … Technologies Inc. ile yaptığınız sözleşmenin danışmanlık sözleşmesi olduğu anlaşıldığından, söz konusu danışmanlık faaliyetiniz nedeniyle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 89/1-13 numaralı bendinde yer alan indirimden faydalanmanız mümkün bulunmamaktadır.”

Mesleği ziraat mühendisliği olan bir mükellefin tarımsal konularda danışmanlık hizmeti vermenin haricinde mesleğini daha başka nasıl icra edebilir! Aslında kısaca mühendislik faaliyeti, mühendisin sahip olduğu mesleki, teknik bilgi birikimi ve tecrübesini çeşitli formlarda talep edene sunmaktır. Bu sunuş şekli üretim, araştırma, geliştirme projelerine katılmak, dışarıdan danışmanlık hizmeti vermek şeklinde olabileceği gibi akademik bir araştırmaya, yazılan rapor ve makalelere destek vermek suretiyle de gerçekleşebilir.
“… yurt dışındaki bir firmaya redaksiyon hizmeti verdiğiniz, faturanın yurt dışındaki firmaya kesildiği, hizmetten yurt dışında faydalanıldığı ve sicil kayıtlarında ana faaliyet kodunun "749090- diğer mesleki, bilimsel ve teknik faaliyetler" olarak yer aldığı belirtilerek, elde etmiş olduğunuz kazancın …”
“Bu itibarla, yurt dışındaki firmaya verilen redaksiyon hizmeti, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 89/1-13 numaralı bendinde sayılan faaliyetler arasında yer almadığından, söz konusu hizmet karşılığında elde ettiğiniz kazancın %50'sinin gelir vergisi matrahının tespitinde indirim olarak dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır.”
İlgili özelge formundan yeterince bahsedilmemekle birlikte, verilen özelgede mükellefin kendi mühendislik mesleğiyle ilgili olarak yurt dışı firmaya redaksiyon hizmeti verdiği, redaksiyon hizmetinin de Kanun’da sayılan faaliyetlerden olmadığı gerekçesiyle olumsuz görüş verildiği anlaşılmaktadır. Özelge talep formunda yapılan işin mühendislik faaliyeti kapsamında olduğu, bu kapsamda yabancı müşterinin web sayfasındaki teknik ifadelerin, kullanım kılavuzlarının düzeltildiği belirtilmez ise “redaksiyon hizmeti, … bendinde sayılan faaliyetler arasında yer almadığından,” gerekçesiyle olumsuz görüş alınması son derece normaldir.
“… Türkiye'de faaliyette bulunan bir seramik fabrikasına yapacağı makine yatırımı için teklif vermek isteyen Hong Kong mukimi bir firmanın tasarım ve çizim alanında şahsınızdan teknik hizmet alımında bulunduğu ve bu çalışma bedelinin tarafınızca Hong Kong mukimi şirkete fatura edildiği belirtilerek, yurt dışında mukim firmaya söz konusu iş nedeniyle vermiş olduğunuz teknik hizmetten elde ettiğiniz kazancın …”
“… Türkiye'de yerleşmiş olmayan kişilerle, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara Türkiye'de verilen ve münhasıran yurt dışında yararlanılan bahse konu teknik hizmetlerden elde edilen kazancın %50'sinin gelir vergisi beyannamesi üzerinde indirime konu edilebildiği açıkça ifade edilmiş olup, tarafınızca Hong Kong mukimi şirkete verilen ancak bu şirket tarafından Türkiye'de yararlanılan söz konusu hizmetlerden elde edilen kazancınızın gelir vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.”

Yukarıdaki Özelge’de İdare, makine yatırımı için teklif veren firma adına yapılan makine tasarım, çizim gibi teknik hizmetleri, mühendislik ve tasarım faaliyetleri arasında değerlendirmiştir. Bununla birlikte söz konusu hizmetlerden Türkiye’de yararlanıldığı gerekçesiyle olumsuz görüş verilmiştir. Söz konusu faaliyetlerin yabancı firmanın Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olduğu kabul edilmekle beraber bu hizmetlerden Türkiye’de yararlanıldığı söylenemez. Bu noktada İdareden farklı düşünülmektedir.
Fabrikalarda kullanılan makine ve teçhizatın bir kısmı seri üretim sonucu üretilen makine ve teçhizat olsa da bazı makine ve teçhizat; fabrikanın özelliğine, alıcının talebine göre üretilmektedir. Özel eritme fırınları, fabrikaya uygun ısıtma, soğutma, yükleme, boşaltma, vinç, yük asansörü tertibatları, özel elektrik tesisatları gibi kullanıcıya özel, sipariş üzerine üretilen makine ve teçhizatların üretiminde sunulan mühendislik ve tasarım faaliyetlerinden elde edilen kazançlar da kurumlar vergisinden indirilebilir. Ancak bu faaliyetlere dair elde edilen kazancın sözleşme ile belirlenmesinde fayda vardır.
Siparişe özel üretilecek makine ve teçhizat imalatı sözleşmesinde mühendislik – tasarım, imalat, kurulum – montaj – üretime alma gibi farklı aşamaların ayrıntılandırılması ve her aşama için talep edilen ücretin belirtilmesi, ya da sunulan hizmete, yapılan imalata paralel bir ödemenin çıkarılacağına dair sözleşmeye hüküm konması iyi olacaktır. Sözleşmede ve fiyatlamada dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de üretilecek makineden elde edilecek mühendislik, imalat, kurulum-montaj gibi faaliyetlere isabet eden kazançları mühendislik lehine artacak şekilde transfer etmemektir. Sonuç itibariyle seri üretim haricindeki makine ve teçhizat üretiminde mühendislik – tasarım faaliyetlerinden elde edilen ve ayrıştırılabilen kazançlar kurumlar vergisi matrahından indirilebilir.
Mühendislik faaliyetlerinde elde edilen kazancın kurumlar vergisinden indirilebilmesi için, faaliyetin Türkiye’de ifa edilmesi, hizmetten yurt dışında yararlanılması, yurt dışı bir müşteriye fatura düzenlenmesi ve bu müşteriden ödemenin alınması hususları göz ardı edilmemelidir. Tıpkı mimarlık faaliyetinde olduğu gibi yurt dışında gerçekleşecek dolayısıyla yararlanılacak bir inşaat projesinde elektrik projesi çizimi öncesinde keşif ve sair ön çalışmalar için kısmen yurt dışında çalışılması “faaliyetin Türkiye’de ifa edilmesi” şartını ihlal etmeyecektir.
Türkiye’den ihraç edilecek gemi, uçak, SİHA gibi araçlara, makinelere üretim aşamasında verilen mühendislik hizmetleri ya da söz konusu üretimlerin yurt dışı alıcının talebine, imzalanan teknik şartnameye uygun üretilip üretilmediğine dair sunulan ve mühendislik hizmetinin bir unsuru olarak verilen denetim ve kontrol hizmetlerinden elde edilen kazançlar, diğer şartların gerçekleşmesi halinde, kurumlar vergisi indirimine tabi tutulur.
İhraç edilecek gemi, uçak ya da makinenin Türkiye’de olması, hizmet alanın Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olduğu, hizmetten Türkiye’de yararlanıldığı anlamına gelmez. Hizmet sunulan obje ile hizmet sunulan kişiyi karıştırmamak gerekir. Ayrıca, hizmet sunulan kişinin Türkiye’de yerleşik olmama şartını, hizmet sunulan objeyi de kapsayacak şekilde genişletmek mümkün değildir. Dolayısıyla hizmet sunulan obje ihraç edilecek bir gemi, uçak, tren, araba olabilir ve Türkiye’de bulunabilir. Yurt dışı alıcının alacağı bu tür ürünlerine yönelik, ihraç tamamlanmadan önce sunulan mühendislik hizmeti faaliyetinden elde edilen kazancın kurumlar vergisi matrahından indirilmesi mümkündür.
Burada önemli olan husus Türkiye’de yerleşik mühendislerin yabancı şirketlerin projelerinden daha çok pay alabilmesidir. Bu sebeple, yabancı şirketin mühendislik hizmetini başka bir ülke mühendisinden temin etme ihtimali varsa, vergi avantajı sağlamak suretiyle Türkiye’deki mühendislerin bu projelere daha rekabetçi bir şekilde girebilmeleri teşvik edilmektedir.

Tasarım faaliyetlerinin tanımı 4691 ve 5736 sayılı Kanunlarda aynı şekilde yapılmıştır. Buna göre tasarım: “Sanayi alanında ve Cumhurbaşkanı’nın uygun göreceği diğer alanlarda katma değer ve rekabet avantajı yaratma potansiyelini haiz, ürün veya ürünlerin işlevselliğini artırma, geliştirme, iyileştirme ve farklılaştırmaya yönelik yenilikçi faaliyetlerin tümünü,” ifade eder. Sanayi alanlarının haricinde Cumhurbaşkanınca uygun görülen diğer tasarım alanlarına dair bir belirleme henüz yapılmamıştır. Bu sebeple kurumlar vergisi indirimine tabi bir tasarım faaliyeti kazancından bahsedebilmek için tasarım faaliyetinin sanayi alanında olması, tasarım sonucunda sınai, iktisadi, ticari bir ürünün ortaya çıkması beklenir. Endüstriyel, görsel, moda, çevre, mimari, ürün, grafik, bilgisayar destekli, sanat ve el sanatları tasarımı olmak üzere çeşitli tasarım türleri bulunmaktadır.

Kanun metninde belirtildiği gibi diğer şartların sağlanması halinde, mimarlık, mühendislik faaliyetinden elde edilen kazançlar gibi tasarım faaliyetinden elde edilen kazancın da %80’i kurumlar vergisi matrahından indirilir. Elbette bu kazancın da sadece tasarım faaliyetinden elde edilmiş olması gerekir.

“Şehir akvaryumları ve büyük çaplı akvaryumları kuran, filtrasyon sistemleri ve cihazlarını yapan, bu cihazların ithalat ve ihracatını gerçekleştiren şirketin, dizayn/tasarım, makine ve teçhizat tedariği, montajı ve kurulumu ile devreye alma olmak üzere 4 aşamada gerçekleştirilen faaliyetlerden sadece tasarım ve dizayn hizmetlerinden elde edilen kazancın Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmaktadır. Ancak, söz konusu indirim uygulaması yurt dışında verilen tasarım/dizayn hizmetleri ile sınırlı olup proje kapsamında verilen diğer hizmetlerin bu kapsamda değerlendirilmeyeceği tabiidir.”[1]

Görüldüğü üzere; söz konusu tasarım faaliyetlerinin sonrasındaki tedarik, kurulum ve devreye alma faaliyetlerinden elde edilen kazançlar kapsam dışındadır.

Tasarım ve grafik tasarım konusunda "741003 – Uzmanlaşmış Grafik Tasarımcılarının Faaliyetleri (Marka ve Alametifarika Tasarımı Dahil)" kapsamında faaliyet gösteren gelir vergisi mükelleflerinin sormuş oldukları aşağıdaki konuların hepsine Gelir İdaresi olumlu görüş vermiştir: 

“… tablo, parti, kutlama, t-shirtlere baskı veya web siteleri tarafından kullanılmak üzere dijital ortamda grafik tasarımı yaptığınız, tasarladığınız desen, hayvan çizimleri, temaya uygun kalp, noel baba gibi içerikleri yurt dışında faaliyet gösteren internet sitesi aracılığıyla sergileyerek satışını yaptığınız, söz konusu satışlara ilişkin ödemelerin internet sitesi tarafından aylık olarak hesabınıza gönderildiği ve gelen ödemeler karşılığında fatura düzenlediğiniz belirtilerek, tasarım hizmeti faaliyetinize ilişkin elde ettiğiniz kazancın…”[2]

“… reklam ajans faaliyetleri ve grafik tasarımı faaliyetlerinde bulunduğunuzu, faaliyet konunuzun "731101 - Reklam Ajanslarının Faaliyetleri (Kullanılacak Medyanın Seçimi, Reklamın Tasarımı, Sözlerin Yazılması, Reklam Filmleri İçin Senaryonun Yazımı, Satış Noktalarında Reklam Ürünlerinin Gösterimi ve Sunumu)" ve "741003 - Uzmanlaşmış Grafik Tasarımcılarının Faaliyetleri (Marka Ve Alametifarike Tasarımı Dahil)" olduğunu, bu faaliyetleri içerik üretimi, tasarım, uygulama ve yayınlama olarak gerçekleştirdiğinizi, yurt dışında faaliyet gösteren e-ticaret platformu aracılığıyla müşterilerden kendilerine ait fotoğraf, yer almalarını istedikleri mekan, obje gibi ana materyalleri alarak kişiye özel portre, kişiselleştirilmiş sulu boya aile portresi, birleştirilmiş fotoğraf portresi gibi ürünleri adobe indesign, adobe illustrator, photoshop gibi programlarla tasarladığınızı ve söz konusu içerikleri dijital dosya olarak mail yolu ile ya da yurt dışında bulunan global baskı firmalarına göndererek poster, canvas tablo şeklinde istenilen boyutta bastırıp müşterilere satışını yaptığınızı belirterek, söz konusu faaliyetlerden elde ettiğiniz kazançların…”[3]

“…internet siteleri üzerinden grafik tasarımı, içerik satışı ve illüstrasyon çalışmaları yapan bir şirkete hizmet verdiğiniz, verdiğiniz hizmetten yurt dışında bulunan kişi ve kurumların faydalandığı ve ödemelerin de döviz olarak hesabınıza geldiği belirtilerek, tasarım hizmeti faaliyetinize ilişkin elde ettiğiniz kazancın...”[4]

“… merkezi Romanya'da bulunan Türkiye'de şubesi bulunmayan tekstil firmasına vermiş olduğunuz tasarım hizmetinden elde edilen kazancın …”[5]

artık %80’inin, diğer şartların da sağlanması koşuluyla, beyanname üzerinden indirimi mümkündür.

Yukarıda tanımlandığı gibi tasarım“ürün veya ürünlerin işlevselliğini artırma, geliştirme, iyileştirme ve farklılaştırmaya yönelik yenilikçi faaliyetlerin tümünü ifade eder. Bu faaliyetler bir tasarımcı için doğrudan tasarlamak şeklinde başlarken, ilerleyen dönemlerde geriden gelen tasarımcılara yön verme, kendi birikimlerinden istifade ettirme şeklinde bir tasarım danışmanlığı faaliyetine dönüşür. Diğer bir ifadeyle tasarım danışmanlığı, tasarım faaliyetlerinin bir ileri noktasıdır. Dolayısıyla danışmanlık 


[1] İzmir VDB'nin 12.05.2023 tarih ve 84098128-125[10-2021/13]-212590 sayılı özelgesi

[2] Ankara VDB’nin 29.11.2023 tarih ve E-38418978-120[89-2022/17]-551136 sayılı özelgesi

[3] İzmir VDB’nin 27.03.2023 tarih ve E-84098128-120[89-2022/]-150878 sayılı özelgesi

[4] İstanbul VDB’nin 24.03.2022 tarih ve E-62030549-120[89-2021/728]-325092 sayılı özelgesi

[5] İstanbul VDB’nin 11.04.2014 tarih ve 62030549-120[89-2013/504]-869 sayılı özelgesi

şeklinde sunulan tasarım faaliyetlerini salt “danışmanlık” olarak tanımladıktan sonra aşağıdaki şekilde verilen olumsuz görüşte hukuki isabet görülmemektedir.

“…merkezi Kanada'da bulunan ve Türkiye'de şubesi olmayan firmaya verilen tasarım danışmanlık hizmetinden elde edilen kazancın …”

“… ilgide kayıtlı özelge talep formunun ve sistem kayıtlarının tetkiki neticesinde; faaliyet konunuzun "işletme ve diğer danışmanlık faaliyetleri" olması ve ayrıca Kanada mukimi şirket adına düzenlenen faturanın "danışmanlık bedeli" şeklinde düzenlenmesi nedeniyle, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 89/1-13 numaralı bendinde yer alan indirimden faydalanmanız mümkün bulunmamaktadır.”[1]

Bu Özelge’nin olumsuz verilmesinde, vergi dairesine bildirilen faaliyet kodunun uyumsuz olmasının da etkili olduğu söylenebilir. Bir başka özelgede Gelir İdaresi,

“… ‘sinema filmi, video ve televizyon programları çekim sonrası faaliyetleri, ses-görüntü redaksiyonu, asıl kopyaların aktarımı, renk düzeltme, sayısal iyileştirme, görsel efekt, animasyon, alt yazı başlıklandırma, grafik vb. işler’ faaliyetinden dolayı mükellefiyetinizin bulunduğu belirtilerek, Türkiye'de yerleşik olmayan kişilere verilen ve münhasıran yurt dışında yararlanılan video tasarım hizmetinden elde ettiğiniz kazancın, …”

“Vergi Dairesi Müdürlüğünce hakkınızda düzenlenen yoklama tutanağında, faaliyetlerinizin video çekimi ve montaj hizmetlerine yönelik olduğu tespit edilmiştir.”

“Buna göre, tarafınızca Türkiye'de yerleşmiş olmayan kişilere verilen video çekimi ve montaj hizmeti faaliyetlerinin, Gelir Vergisi Kanunu’nun 89/1-13 numaralı bendi kapsamında sunulan bir tasarım hizmeti olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmadığından, bahse konu faaliyetlerden elde ettiğiniz kazancın %50'sinin beyan edilen gelirinizden indirim konusu yapılması mümkün değildir.”[2]

şeklinde görüş beyan etmiştir. Hazırlanan videoların, tam olarak sınai alanda olduğu söylenemese bile ortaya ticari bir ürün çıktığı muhakkaktır. Aslında sınai alandaki tasarım faaliyetleri amacının daha etkin, daha iyi, daha verimli bir ticari ürün üretmek olduğu düşünülürse bu tasarım faaliyetleri sonucunda daha iyi bir video ortaya çıkmaktadır. Bu video ticari bir ürün olarak gösterime girmekte ve izlenme sayısına göre ticari bir reklam geliri elde edilmektedir. Bu kapsamda bu ticari ürünün Kanun’da belirtildiği gibi, “işlevselliğini artırma, geliştirme, iyileştirme ve farklılaştırmaya yönelik yenilikçi faaliyetlerin tümü tasarım faaliyetidir. Özellikle mükellef görüşünü sorarken belirtmiş olduğu “ses-görüntü redaksiyonu, asıl kopyaların aktarımı, renk düzeltme, sayısal iyileştirme, görsel efekt, animasyon, alt yazı başlıklandırma, grafik” gibi faaliyetlerin bu yönde olduğu söylenebilir. Bu işlemler sonucunda video ham halinden çok daha farklı bir hale gelebilir ve çok daha dikkat çekici olabilir. Mükellefin sorduğu söz konusu faaliyetler 4691 ve 5736 sayılı Kanunlarda bizzat tanımlanan tasarım faaliyetlerinden olduğu için bu faaliyetlerden elde edilen kazançların da indirim uygulamasında tabi tutulması gerekir.

Benzer şekilde birer ürün olarak bilgisayar oyunlarının “işlevselliğini artırma, geliştirme, iyileştirme ve farklılaştırmaya yönelik” sunulan bu hizmetler tasarım faaliyeti olarak kabul edilmiştir.

  • Hyper-casual sınıfındaki mobil oyunlar için, oyun motoru içinde yazılımla ilişkili çalışan 3 boyutlu ve 2 boyutlu grafiğin üretilmesi,
  • Oyun karakter tasarımı,
  • Yapılı çevre/arka plan tasarımı,
  • Animasyon (yazılım girdileri kullanılır),
  • 3 boyutlu modeller için malzeme/kaplama üretimi,
  • Üretilen 3 boyutlu modellerin oyun motoruna aktarımı ve yazılımcı ile entegrasyonu,
  • 2 boyutlu grafikler, illüstrasyonlar,
  • Arayüz tasarımı,
  • Hikaye tablosu (storyboard),



  • Pazarlama görselleri ve videoları üretimi,
  • Sanat yönetimi

“…oyun tasarım hizmetlerinin fiilen sunulması ve … söz konusu oyun tasarım hizmetlerinden elde ettiğiniz kazançların … indirim konusu yapılması mümkündür.”[1]

Ayrıca ses ile ilgili bilgisayar üzerinden yapılan bilgisayar destekli aşağıdaki tasarım faaliyetleri de kabul edilmiştir. 

  • Ses (audio) yazılımları/tasarımları (mikro ya da makro) oluşturulması,
  • Müşterilerin sesli, görüntülü ya da yazılı içeriklerini bazı yazılımlar kullanarak paylaşılabilir ve pazarlanabilir hale getirip bu içerikleri kendi web sitelerinde ve bloglarında SEO teknikleri kullanarak paylaşılması,
  • Her müşteri için kendi projelerini oluştururken ya da düzenlerken onlara kolaylık sağlayacak "önayar" lar (preset) ve "şablon" lar (template) oluşturulması,
  • Müşterilerin kendi oluşturduğu içeriklerdeki hataların giderilmesi (editing/debugging)

“…yurt dışında bulunanlara verdiğiniz yazılım ve tasarım hizmetlerinden elde ettiğiniz kazançların … indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.”[2]

Birer ürün olması hasebiyle ses, video ve bilgisayar oyunları arasında bir fark yoktur. Buna rağmen ses ve bilgisayar oyunlarına yönelik sunulan bilgisayar destekli tasarım hizmetleri kabul edilirken, videolara yönelik sunulan bilgisayar destekli tasarım hizmetleri İdare tarafından kabul edilmemektedir.

Bununla birlikte,

“…yurt dışı mukimi firmaya sosyal medya danışmanlığı, web sayfa güncellemesi ve görsel tasarım hizmeti verdiğinizi ve söz konusu hizmetler nedeniyle elde ettiğiniz kazancın …”

“…faaliyet konunuzun "web portalı faaliyetleri" olduğu ve ayrıca … işe başlama yoklamasından, faaliyetinizin sosyal medya kurulumu ve reklam hizmetleri faaliyeti olduğunu beyan ettiğiniz anlaşılmış olup söz konusu faaliyetlerin, … bendinde sayılan faaliyetler arasında yer almaması nedeniyle, bu faaliyetler nedeniyle elde ettiğiniz kazancınızın %50' sini gelir vergisi matrahınızın tespitinde indirim olarak dikkate almanız mümkün bulunmamaktadır.”[3]

Yukarıdaki Özelge’de İdare, mükellefin sorduğu konuyla çok ilgilenmeksizin, vergi dairesine bildirilen ve işe başlama yoklamasında belirtilen faaliyetlerle daha çok ilgilenerek olumsuz görüş vermiştir.

“Yurt dışındaki firmalar adına, mamul kalıbı tasarımı ve imalatı yapan, kalıp imalatından sonra, bu kalıplarla imal ettiği mamulleri yurt dışındaki aynı müşterilerine ihraç eden şirketin sadece tasarım faaliyetinden elde ettiği kazancın Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ kapsamına girdiği görülmektedir.”[4]

Bunun için de kalıp tasarım kazancının, kalıp imalat kazancından ayırt edilebilmesi, yapılan sözleşmede bunun belirtilmesi gerekir. Tasarımı yapılan kalıbın yurt dışına gönderilmesi, yurt dışında üretimde kullanılması gibi şartlar, Gelir İdaresince aranmamıştır. Söz konusu tasarım sonucu imal edilen kalıpla üretilecek ürünlerin yurt dışına ihraç edilecek olması, yararlanmanın yurt dışında olduğunun kabulü açısından yeterli görülmüştür. Gerçekten de bu tasarım hizmetinden Türkiye dışında yararlanıldığı rahatlıkla söylenebilir.

“Yurt dışında mukim kişi ve kurumlara verilen stant tasarımı ve mimarlık hizmetlerinin şirketin esas faaliyet konuları arasında yer alması ve anılan Kanunun 10/1-ğ bendinde yer alan diğer şartların da taşınması halinde, yurt dışındaki kişi ve kurumlara Türkiye'de sunmuş olduğunuz ve münhasıran da yurt dışında yararlanılan tasarım ve mimarlık hizmetlerinden elde edilecek kazancınızın … kurumlar vergisi matrahından indirim konusu 


[1] İstanbul VDB’nin 20.03.2023 tarih ve E-62030549-120-337723 sayılı özelgesi

[2] Karabük Defterdarlığının 07.03.2023 tarih ve E-35831311-010.01-4194 sayılı özelgesi

[3] Bursa VDB’nin 11.03.2022 tarih ve 17192610-120[GV-18-111]-62638 sayılı özelgesi

[4] Kocaeli VDB'nin 24.05.2013 tarih ve 93767041-125[10-2013/19]-95 sayılı özelgesi


  • yapılması mümkün bulunmaktadır. Ayrıca, montaj hizmetlerinin Kurumlar Vergisi Kanununun 10/1-ğ bendi kapsamına girmemesi nedeniyle bu faaliyetten elde edilen kazançların söz konusu indirim kapsamında değerlendirilemeyeceği açıktır.”[1]

    Özelgede belirtildiği gibi yurt dışında gerçekleşecek bir fuar için stant tasarım ve mimarlık hizmetleri Türkiye’de verilebildiği halde montaj hizmetinin Türkiye’de verilmesi mümkün değildir. Türkiye’de verilmeyen bir hizmetin bu kapsamda kurumlar vergisi matrahından indirimi de söz konusu olamaz.

    Diğer taraftan söz konusu fuar Türkiye’de gerçekleşseydi, bu fuar için verilecek mimarlık ve tasarım faaliyetlerinden elde edilecek kazancın kurumlar vergisi matrahından indirilmesi gerekir. Çünkü mimarlık ve tasarım hizmeti yurt dışı müşteriye verilmiştir. Türkiye’de verilmiştir. Ödeme yurt dışından yapılmıştır ve hizmetten yurt dışında yararlanılmıştır.

    Ancak Gelir İdaresi yabancı müşterinin Türkiye’deki faaliyetleri ile ilgili olduğu gerekçesiyle bizimle aynı görüşte olmayacaktır. Gelir İdaresinin bu yaklaşımı Kanun’un metnine ve ruhu diyebileceğimiz gerekçesine açıkça aykırıdır. Gerekçede kaliteli işgücü istihdamının artırılması ve bu hizmet alanlarında diğer ülkelerle rekabet edecek düzeyde yurt dışı müşterilerine daha çok hizmet sunulması hedeflenmektedir. Bir nevi yurt dışı müşterinin başka bir ülke mimarını, mühendisini tercih etmesi yerine Türkiye’de faaliyet gösteren bir mimarı, mühendisi, tasarımcıyı tercih etmesi, bunun vergi politikasıyla teşvik edilmesi esas amaçtır. Gelir İdaresi diğer faaliyetlerle ilgili verilen özelgelerde görüleceği üzere, hizmetin gerçek mahiyetini kavramaktan uzak bir yaklaşımla, “Türkiye’deki faaliyetlerle ilgili olma” mazeretiyle pek çok kez olumsuz görüş vermiştir.

    Oysa bu mimarlık ve tasarım hizmetinden Türkiye dışında yararlanılmaktadır. Çünkü hizmetin, faaliyetin muhatabı yurt dışındaki müşteridir. Söz konusu yabancı müşterinin Türkiye’de hiçbir faaliyeti yoksa, Türkiye pazarıyla ilk defa buluşuyorsa ya da bu fuara diğer ülkelerden gelecek potansiyel müşterilerle buluşmayı hedefliyorsa Türkiye’de yararlanmadan söz edilemez. Yabancı müşterinin esas faaliyet yeri neresiyse mimarlık ve tasarım hizmetlerinden yararlandığı yer de orasıdır. Diğer taraftan eğitim ve sağlık hizmetlerinde olduğu gibi fuar faaliyetlerinde de anlık bir yararlanmadan bahsedilemeyeceği için yabancı bir satıcı Türkiye’de katıldığı bir fuardan yıllarca yararlanabilir.


    [1] Bursa VDB'nin 6.10.2020 tarih ve 17192610-125[KV-18-69]-E.114489 sayılı özelgesi


Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ hükmüne tekrar bakacak olduğumuzda; Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilerle, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara Türkiye’de verilen ve münhasıran yurt dışında yararlanılan yazılım, … alanlarında faaliyette bulunan hizmet işletmeleri ile … işletmelerin münhasıran bu faaliyetlerinden elde ettikleri kazancın, elde edildiği hesap dönemine ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihe kadar tamamının Türkiye’ye transfer edilmesi şartıyla, %80’i” kurumlar vergisi matrahından indirilebilir. Kelimenin tam anlamıyla, yazılım alanında faaliyette bulunan hizmet işletmelerinin münhasıran bu faaliyetlerinden elde ettikleri kazancın %80’i indirime konu edilebilir. Diğer bir ifadeyle, Kanun metninden de açıkça görüleceği üzere, yazılım faaliyetleri sonucunda elde edilen kazancın %80’i (diğer şartları da sağlamak koşuluyla) kurumlar vergisi matrahından indirilebilir. Bunun için bu bölümde yazılım nedir, yazılım faaliyetleri nelerdir, yazılımdan hangi tür gelirler elde edilir gibi konulara öncelikli olarak yer verildikten sonra konu hakkında İdarenin görüşü ve bizim görüşümüz gerekçeli olarak incelenecektir.

Yazılımın en kapsamlı hukuki tanımı 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’na istinaden çıkarılan Uygulama Yönetmeliği’nde[1] yapılmıştır. Anılan Yönetmeliğe göre yazılım; “bir bilgisayar, iletişim cihazı veya bilgi teknolojilerine dayalı bir diğer cihazın çalışmasını ve kendisine verilen verilerle ilgili gereken işlemleri yapmasını sağlayan komutlar dizisinin veya programların ve bunların kod listesini, işletim ve kullanım kılavuzlarını da içeren belgelerin, belli bir sistematik içinde, tasarlama, geliştirme şeklindeki ürün ve hizmetlerin tümü ile bu ürün ya da mal ve hizmetlerin lisanslama, kiralama ve tüm hakları ile devretme gibi teslim şekillerinin tümünü,” ifade eder.


[1] 10 Ağustos 2016 tarih ve 29797 sayılı Resmî Gazete



Yazılım ürünlerinin ve hizmetlerinin geliştirilmesi, test edilmesi, belgelenmesi, dağıtılması ve sürdürülmesi ile ilgili tüm faaliyetleri kapsar.

Yazılım Geliştirme; gereksinimlerin toplanması, analizi, tasarım ve mimari, kodlama ve test, hata ayıklama, düzeltme, entegrasyon ve dağıtım faaliyetlerinin,

Yazılım Test Etme; birim, entegrasyon, sistem, kabul ve performans testi gibi test faaliyetlerinin,

Yazılım Belgelendirme; kullanıcı kılavuzları, teknik dokümantasyon, API dokümantasyonu, yardım dosyaları oluşturulması gibi faaliyetleri, 

Yazılım Dağıtımı; kurulum ve konfigürasyon, güncelleme, yama, destek ve bakım faaliyetlerinin,

Yazılım Sürdürme; hataları düzeltme, yeni özellikler ekleme, performansı iyileştirme, uyumluluğu koruma gibi faaliyetlerinin

tümünü içerir.

Bir web sitesinin, mobil uygulamanın, masaüstü programının, oyunun, bir iş uygulamasının, veri tabanı sisteminin, gömülü sistemin veya robotik yazılımının geliştirilmesi bunlara örnek olarak verilebilir. Yazılım firması yazılımın tamamını ya da bir kısmını hazırlayıp müşterisine sunabilir. Yazılımın görsel efekt tasarımı, kod yazılımı, kullanıcı dostu özellikleri, test denemeleri farklı coğrafyalarda farklı kişiler tarafından yapılabilir. Yazılım faaliyeti, yeni bir yazılım yazmak şeklinde ortaya çıkabileceği gibi mevcut bir yazılımın güncellenmesi, yazılımdaki eksikliklerin giderilmesi, yazılımın geliştirilmesi ve değişik uygulamalarla ara bağlantıların sağlanması şeklinde de sunulabilir, mevcut yazılıma alt yazılımlar, eklenti ve yamalar yapılabilir.



Yazılım faaliyetlerinin neler olabileceğini yukarıda belirttikten sonra, çokça ihtilaf yaşandığı için bu faaliyetlerden elde edilebilecek gelir türlerini daha ayrıntılı ele almakta fayda bulunmaktadır. Yazılımın türüne, kullanım alanına ve pazarlama stratejisine göre elde edilebilecek gelirler şunlardır:

  • Yazılım satış geliri: Yazılımın kullanım hakkının kalıcı olarak satılması, belirli bir süreliğine satılması (lisanslama) veya belirli bir süre için kullanım hakkının kiralanması (abonelik), yazılımın temel sürümünün ücretsiz olarak sunulup, gelişmiş özelliklerinin ücretli olarak satılmasından (freemium) elde edilen kazançlar.
  • Yazılım geliştirme geliri: Müşterinin özel ihtiyaçlarına göre yazılım geliştirilmesi, internet ve mobil platformlar için yazılım geliştirilmesi, online satış için web sitesi, yazılım altyapısı geliştirilmesi karşılığında elde edilen kazançlar.
  • Yazılım bakımı ve destek geliri: Yazılımın hatalarının düzeltilmesi ve yeni özellikler eklenmesi için güncelleme hizmeti sunulması, yazılım kullanıcılarına teknik sorunların çözümü için destek hizmeti sunulması (teknik destek), yazılım kullanımı ve yönetimi konusunda eğitim ve danışmanlık hizmeti sunulmasından elde edilen kazançlar.
  • Reklam ve pazarlama geliri: Yazılımın içinde veya çevresinde reklam gösterimi, yazılımın sponsorluk anlaşmaları ile pazarlanması, yazılımın bağlı kuruluş programı ile pazarlanarak satış komisyonu elde edilmesi.
  • Veri satış geliri: Yazılım tarafından toplanan verilerin doğrudan ya da analiz edilip raporlanması suretiyle satışından elde edilen kazançlar.
  • Açık kaynak yazılım geliri: Açık kaynak kodlu yazılımlar için bağışlardan, sponsorluk gelirlerinden ve ücretli hizmet sunumlarından elde edilen kazançlar.

Kanun metninde, elde edilen kazancın lisanslama satış kazancı, kiralama kazancı, hizmet sunum kazancı olması gerektiğine dair Kanun’da herhangi bir belirleme ya da sınırlama bulunmamaktadır. Dolayısıyla yazılım faaliyetleri sonucunda yukarıdaki gelirlerden hangileri elde edilirse edilsin, elde edilen kazancın %80’i indirime konu edilebilir.


Kurumlar vergisi indirimi açısından konuyu ele alacak olduğumuzda, yukarıda ayrıntılı olarak belirtildiği gibi bir yazılım faaliyetinin ve bu faaliyete ilişkin bir kazancın olması gerekir.

“…her türlü bilgisayar yazılımının üretimi ve geliştirilmesi konusunda faaliyette bulunduğunuz, Şirketiniz tarafından ABD mukimi şirkete verilen yazılım hizmeti karşılığında kesilen faturanın TL olarak döviz karşılığı da belirtilmek suretiyle düzenleneceği, düzenlenen bu faturanın karşılığının yurt dışı mukimi şirket tarafından ödeme alan aracı kuruma gönderileceği ve bu kurumun %3 komisyon bedelini tahsil ettikten sonra geri kalan tutarı Şirketiniz hesabına göndereceği belirtilerek,…”

“…Şirketiniz tarafından ABD mukimi şirkete verilen yazılım hizmeti karşılığında elde edilen ve yukarıda belirtildiği şekilde tespit edilen kazancın … Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10/1-ğ bendi kapsamında kurumlar vergisi matrahının tespitinde kurum kazancından indirim konusu yapılması mümkün bulunmakta olup faaliyet sonucunun zararla sonuçlanması halinde ise indirimin söz konusu olmayacağı tabiidir.” [1]

Yazılım faaliyeti ile ilgili en basit en tartışmasız soru bu olduğu için bu görüşte özellikli pek bir husus bulunmamaktadır.

“Belçika, ABD ve İsviçre mukimi firmalara yazılım, tasarım ile ABAP ve Visual Basic dillerinde uzaktan yazılım geliştirme, telefon ve internet üzerinden bu uygulamalar ile ilgili sürekli destek verme olarak tanımlanan yazılım projeleri destek hizmetleri veren; bu işlere ilişkin faturaları söz konusu yabancı firmalar adına düzenleyen ve fatura bedellerini Türkiye'deki hesaplarına gönderilen bir şirketin, bu faaliyetinden elde edilen kazançların kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılabileceğini belirtmiştir.”[2]

Yukarıda belirtildiği gibi bu şirket doğrudan yazılım yazmasa bile yazılım faaliyeti ile ilgili yazılım destek hizmeti vermek suretiyle gelir elde etmektedir.

Kanun’un yürürlüğe girdiği ilk yıllarda İdare,

“… yukarıda sayılan şartların sağlanması halinde yurt dışında bulunanlara verdiğiniz bilgisayar yazılım hizmetinden elde ettiğiniz kazancın % 50' sinin gelir vergisi matrahınızın tespitinde indirim olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.”[3]

şeklinde fazla ayrıntıya girmeksizin birebir “bilgisayar yazılım hizmeti/faaliyeti” kelimelerini görünce olumlu görüş vermekteydi. İlerleyen yıllarda ise daha fazla seçici olmaya başlamıştır.

“Danışmanlık ve reklam tasarım hizmeti faaliyetinde bulunan, bu kapsamda Türkiye üzerinden Fransa uzantılı (…) internet sayfalarında yayınlanmak üzere bu web sitelerinde reklam vermek isteyen veya buralarda alım satım yapmak isteyen Fransa mukimi gerçek ve tüzel kişilere doğru satış pazarlama teknikleri gösterilerek ürünlerin daha hızlı bir şekilde satılmasını sağlamak ya da bu web sitelerinin dizaynını veya tasarımını yapmak suretiyle hizmet veren şirketin, bu hizmetler nedeniyle elde edilen kazancın Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ kapsamında sayılan hizmetler arasında yer almadığından, söz konusu faaliyetlerden elde edilen kazancın yüzde ellisinin anılan düzenleme kapsamında kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.”[4]

Bu görüşte görüldüğü üzere, yapılan hizmetin Kanun’da tek tek sayılan hizmetlerden birisi olduğu açıkça ortaya konmadığı müddetçe mukteza taleplerinden olumlu bir görüş alınması mümkün değildir. Oysa verilen hizmetlerin mahiyetine bakıldığında,

  • Mesleki eğitim kapsamında reklam, internet ve e-ticaret alanlarında mesleki eğitim hizmeti ile
  • E-ticaret için web sayfası dizayn ve tasarımı hizmeti

verildiği görülmektedir. Mesleki eğitim faaliyetiyle ilgili açıklamayı ileriye bırakarak, e-ticaret için sunulan web sayfası dizayn ve tasarım faaliyeti esas itibariyle yazılım faaliyetlerinden biri olduğu için bu faaliyete isabet eden kazancın kurumlar vergisi matrahından indirilmesi gerekir.

“… şahıs işletmesi olarak … yurt dışında yerleşik … Games International, … Trader, Art Station ve Unity Technologies firmalara 3D tasarım hizmeti verdiğiniz ve söz konusu firmalar adına hizmet karşılığı fatura düzenleyen mükellefin…”

“… özelge talep formunun ve sistem kayıtlarının incelenmesinden; faaliyet konunuzun "Bilgisayar Programlama Faaliyetleri (Sistem, Veri Tabanı, Network, Web Sayfası vb. Yazılımları ile Müşteriye Özel Yazılımların Kodlanması vb.) olduğu anlaşılmıştır.”

“… yurt dışında bulunan firmalara 3D tasarım hizmetini fiilen sunmanız ve Kanunda sayılan diğer şartları da topluca taşımanız kaydıyla, söz konusu 3D tasarım hizmetinden elde ettiğiniz kazançların %50'sini Gelir Vergisi Kanunu’nun 89/1-13 numaralı bendine göre gelir vergisi matrahınızın tespitinde yıllık gelir vergisi beyannamesinde bildirilecek gelirden indirim konusu yapmanız mümkün bulunmaktadır.”[5]

Yukarıdaki özelgede yazılım geliştirme faaliyetinin 3D tasarım bölümünü gerçekleştiren mükellefin indirim uygulamasından yararlanmasında bir mahzur görülmemiştir.

“Hollanda firmasına TürkAkımı projesi çerçevesinde temin edilecek boruların takip edileceği yazılım sisteminde oluşabilecek hatalara müdahale ederek sistemin çalışmasının sağlanması şeklinde verilecek hizmetin "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesi'ne İlişkin Anlaşma" kapsamında değerlendirilerek KDV'den müstesna edilmesi mümkün bulunmadığı, …Öte yandan, …yurt dışında mukim Hollanda firmasına verilecek hizmetin, söz konusu şirketin Türkiye'deki faaliyetlerine ilişkin olmaması, diğer bir ifade ile bu hizmetlerden yurt dışında yararlanılması ve istisna uygulaması için aranan diğer şartların da birlikte gerçekleşmesi halinde, KDV Kanununun 11/1-a maddesi kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunduğu”[6] belirtilmiştir.

Yukarıdaki özelgede mükellef, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesi'ne İlişkin Anlaşma”nın 9 uncu maddesi kapsamında sunmuş olduğu hizmetin KDV’den istisna olup olmadığını soruyor. Gelir İdaresi ise konunun bu anlaşma kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, bununla birlikte Hollanda şirketine sunulan yazılım destek hizmeti olduğunu, bu hizmetten Hollandalı şirketin Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olmadığını, bu hizmetten Türkiye’de yararlanmadığını dolayısıyla sunulan hizmetin yazılım destek hizmeti kapsamında bir hizmet ihracı olduğunu ve KDV’ye tabi olmadığını belirtiyor. Özelge’de kurumlar vergisi indirimi ile ilgili bir soru sorulmadığı için cevap verilmiyor ama gelinen sonuç itibariyle yazılım destek hizmeti faaliyetinden elde edilen kazancın (diğer şartlarla birlikte) kurumlar vergisi matrahından indiriminin mümkün olduğu sonucu çıkıyor.

Bu özelgede ilginç olan, Rusya ile Türkiye arasındaki anlaşma kapsamında yapılan doğalgaz boru hattı projesine yazılımla destek olan Hollanda firmasına Samsun’dan verilen yazılım destek hizmetinin Türkiye’deki faaliyetlerle ilgili olmaması dolayısıyla yazılım destek hizmetinden Türkiye’de yararlanılmadığı sonucuna Gelir İdaresinin varmasıdır. Bu sonuç yanlış mıdır? Hizmet verilen şirket Hollanda firması olduğu için yanlış değildir. Hollanda firmasının Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olsa da yanlış değildir. Gelir İdaresinin benzer durumlarda “Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olduğu” gerekçesiyle kolaylıkla olumsuz görüş verdiği düşünülecek olduğunda bu özelge dikkat çekici olmaktadır. Aynı yaklaşımın diğer özelgelerde de yer alması gerekir.

Her ne kadar TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesi kapsamında Türkiye’de değil Karadeniz’de boru döşendiği, bu sebeple Türkiye’deki faaliyetlerle ilgili olmadığı düşünülse bile çok daha basit, alakasız sebeplerle "Türkiye’deki faaliyetlerle ilgili olduğu" gerekçe gösterilerek olumsuz görüş veren İdare, çok rahatlıkla “akımın yönü Türkiye olduğu için”, “boru hattının bir ucu Türkiye’ye çıktığı için” diyerek yine olumsuz görüş verebilirdi. Burada verilen görüşün yanlış olduğu değil, İdare’nin genel yaklaşımına gayet ters olduğu vurgulanmaya çalışılmaktadır.

Gelir İdaresinin yazılım faaliyeti olarak kabul ettiği faaliyetler aşağıdaki iki özelgede büyük ölçüde yer almaktadır:

“…tasarım ve yazılım faaliyetleri kapsamında yurt dışında ve dünya çapında kullanılmak üzere kendi bilgisayarınızda geliştirdiğiniz oyunlar için;” [7]

  • Hyper-casual sınıfındaki mobil oyunlar için, oyun motoru içinde yazılımla ilişkili çalışan 3 boyutlu ve 2 boyutlu grafiğin üretilmesi,
  • Oyun karakter tasarımı,
  • Yapılı çevre/arka plan tasarımı,
  • Animasyon (yazılım girdileri kullanılır),
  • 3 boyutlu modeller için malzeme/kaplama üretimi,
  • Üretilen 3 boyutlu modellerin oyun motoruna aktarımı ve yazılımcı ile entegrasyonu,
  • 2 boyutlu grafikler, illüstrasyonlar,
  • Arayüz tasarımı,
  • Hikaye tablosu (storyboard),
  • Pazarlama görselleri ve videoları üretimi,
  • Sanat yönetimi

“… "Upwork Escrow Inc" platformu üzerinden freelancer olarak bilişim ve tasarım faaliyetleri kapsamında;” [8]

  • Ses (audio) yazılımları/tasarımları (mikro ya da makro) oluşturulması,
  • Müşteri içeriklerini hazırlarken kullanılan bilgisayar programları hakkında müşterilere gerekli desteği çevrimiçi (online) olarak sunulması,
  • Müşterilerin sesli, görüntülü ya da yazılı içeriklerini bazı yazılımlar kullanarak paylaşılabilir ve pazarlanabilir hale getirip bu içerikleri kendi web sitelerinde ve bloglarında SEO teknikleri kullanarak paylaşılması,
  • Her müşteri için kendi projelerini oluştururken ya da düzenlerken onlara kolaylık sağlayacak "önayar" lar (preset) ve "şablon" lar (template) oluşturulması,
  • Müşterilerin kendi projelerini oluştururken ya da düzenlerken kullanmak zorunda olduğu bilgisayar bileşenleri hakkında onlara destek verilmesi,
  • Müşterilerin kendi oluşturduğu içeriklerdeki hataların giderilmesi (editing/debugging)

[1] İstanbul VDB’nin 15.09.2022 tarih ve 62030549-125[10-2018/552]-1037657 sayı özelgesi

[2] İstanbul VDB'nin 14.08.2013 tarih ve 62030549-125[10-2012/381]-1246 sayılı özelgesi

[3] Gaziantep VDB’nin 17.07.2014 tarih ve 16700543-120-29 sayılı özelgesi

[4] İstanbul VDB'nin 12.06.2023 tarih ve 62030549-125-644684 sayılı özelgesi

[5] Ankara VDB’nin 29.12.2023 tarih ve E-38418978-120[89-2023/1-İ]-626943 sayılı özelgesi

[6] Samsun VDB’nin 10.07.2019 tarih ve 13649056-130[11-2017/ÖZE-35]-45594 sayılı özelgesi

[7] İstanbul VDB’nin 20.03.2023 tarih ve E-62030549-120-337723 sayılı özelgesi

[8] Karabük Defterdarlığının 07.03.2023 tarih ve E-35831311-010.01-4194 sayılı özelgesi

Yazılım ile reklam konusuna geri dönecek olursak, iki husus arasında çok sıkı bir ilişki vardır. İnternet ve mobil ortamlarda yazılımlardan elde edilen verilere göre kullanıcı profili çıkarılmakta ve o profile uygun ürünlerin reklamı yapılmaktadır. Yazılımlar sayesinde reklamlar tam doğru hedefe yönelmektedir.

Kurumlar vergisi indirimi açısından tartışmalı olan husus ise yazılım faaliyeti sonucunda elde edilen reklam gelirinin yazılım kazancı sayılıp sayılmamasıdır. Reklam geliri şayet bir yazılım faaliyetine bağlı olarak elde ediliyorsa, Kanun metni ve gerekçesi açısından arzu edilen maksat hasıl olmuş demektir. Yazılımcının yazılım faaliyetinde bulunmasının en önemli sebebi, bu yazılım faaliyeti sonucunda bir gelir elde etmesidir. Reklam geliri de yukarıda sayıldığı gibi bu gelirlerden sadece biridir, amacı ve sonucu itibariyle yazılım satış gelirinden veya diğer yazılım geliri türlerinden bir farkı yoktur.

Yazılım faaliyeti yurt dışındaki başka bir yazılım şirketine sunulabileceği gibi nihai kullanıcıya da sunulabilir. Uluslararası online uygulama mağazaları sayesinde, nihai kullanıcılara ulaşmak artık çok daha kolay ve karlı olduğu için yazılımcılar, hazırlamış oldukları yazılımları tek bir kurumsal alıcıya tek seferliğine satmak yerine milyonlarca kişiye daha düşük bedellerle defalarca satarak daha fazla gelir elde edebiliyorlar. Mobil cihazlarda android sistemler için Google Store, ios sistemler için de Apple Store gibi pazarlar, yazılımları kullanıcılarla buluşturan uluslararası online uygulama mağazalarıdır.

Geliştirilen uygulamalar, özellikle oyun uygulamaları, bu mağazalarda doğrudan belirli bir ücret karşılığında satılabileceği gibi bazı durumlarda bir pazarlama taktiği olarak reklam almak şeklinde de gerçekleşebilir. Oyun uygulamasını para ödemek suretiyle satın almak istemeyen kullanıcı, reklam izlemeyi kabul ederek, uygulamayı kullanmaya devam edebilir. Bu durumda yazılım bedelinin nihai kullanıcıdan değil de bir şekilde reklam verenden tahsil edildiği görülür.

Geliştirdiği yazılımı test ettikten sonra online mağazalarda satışa sunan yazılımcının esas gayesi, sunmuş olduğu bu yazılım faaliyeti sonucunda doğrudan veya dolaylı olarak bir gelir elde etmektir. Dolayısıyla yazılımcının kullanıcıdan ya da reklam verenden elde ettiği gelirlerin tamamı yazılım faaliyetinden elde edilen kazançtır. Yazılımların online mağazalarda satışında olduğu gibi, reklam verenleri söz konusu yazılımlar vasıtasıyla müşteriyle buluşturma işlemi de Google Store ve Apple Store gibi uluslararası büyük aracı yazılım firmaları tarafından sağlanır. Diğer bir ifadeyle yazılım geliştiren ve online mağazalarda satışa sunan yazılımcılar yazılım gelirlerini bu firmalar üzerinden doğrudan satış veya reklam geliri şeklinde tahsil ederler.

Uluslararası online satış mağazaları, söz konusu uygulamaların hangi ülkelerdeki kullanıcılar tarafından satın alındığını veya reklam gösterildiğini ayrıntılı olarak yazılımcılara raporlamakta ve bu raporlara göre faturalar düzenlenmektedir. Dolayısıyla sunulan hizmetin faydalanıcısının yurt dışı mukimi olup olmadığı hususu da net bir şekilde tespit edilebilmektedir.

Konuyla ilgili vermiş olduğu bazı özelgelerde Gelir İdaresi bu durumu kabul ederken bazılarında, elde edilen geliri bir yazılım geliri değil, bir reklam geliri olarak değerlendirmekte ve olumsuz görüş vermektedir. Kurumlar Vergisi Kanunu’nun açık hükmüne göre yazılım faaliyeti gerçekleştikten sonra bu faaliyete ilişkin bir kazanç elde edilmesi yeterli iken Gelir İdaresi daraltıcı yorum yapma refleksiyle bu konuda son zamanlarda olumsuz görüşler vermeye başlamıştır.

“Cep telefonu ve mobil cihazlar için Türkiye'de üretilen ve geliştirilen uygulama programlarının yurt dışı merkezli uygulama marketlerine internet üzerinden gönderilmek suretiyle yurt dışındaki firmaların mobil reklam ağı servisleri vasıtasıyla reklamların gösterilmesine aracılık edilmesi, reklam verenlerle değil yurt dışı reklam ağı servisiyle muhatap olunması ve reklamların kullanıcılar tarafından tıklanması neticesinde elde edilen kazançlar ile programların indirme başına ücretli olacak şekilde uygulama üreticisi tarafından uygulama marketleri üzerinden satılması işlemleri sonucu elde edilen kazancın diğer şartların da sağlanması kaydıyla “hizmet ihracı” kapsamında değerlendirilerek 15/06/2012 tarihinden itibaren elde edilen kazançların %50'sinin, Kurumlar Vergisi Kanununun 10/1-ğ hükmüne göre kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.”[1]

2014 yılında verilen bu görüşe göre, yazılım faaliyetleri sonucunda elde edilen reklam gelirleri ile yazılım satış gelirleri açısından bir sorun bulunmamaktadır. Ancak sonraki yıllarda benzer konularda vermiş olduğu görüşlerde Gelir İdaresi bu görüşünden geri adım atmıştır.

“İngilizce içerikli internet tabanlı masaüstü ve mobil uygulama yazılımlarını yapan ve işleten, bu internet uygulamalarından ... firmasının İrlanda şubesi aracılığıyla reklam alanı tahsis etmek suretiyle başka yabancı firmalardan reklam alan, reklamların tıklanma sayısına göre kazanç elde eden bir şirketin söz konusu kazançlarının, kurumlar vergisi matrahının tespitinde Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10/1-ğ maddesi hükümleri kapsamında kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.”[2]

Bir önceki görüş talebiyle birebir aynı mahiyette olmasına rağmen, aynı yılda sorulan bu soruya olumsuz görüş gelmesinin sebebi soru sorma tarzıyla alakalıdır. Görüş sorarken, yazılıma çok az değinerek bu kadar reklam vurgusu yapılırsa alınan sonuç gayet normaldir. Çünkü yurt dışına sunulan reklamcılık faaliyetlerinden elde edilen gelir, kurumlar vergisi indirimi kapsamındaki faaliyetlerden biri değildir.

“Google ile Apple'a teslim edilen bilgisayar oyunları yazılımları kapsamında, oyunun oynanması esnasında elde edilen reklam gelirleri ile oyunda bir üst seviyeye geçilmesi için yüklenilen yazılımların gelirleriyle ilgili olarak Google ve Apple tarafından şirkete verilen payların münhasıran yurt dışındaki müşteriler için yapılan yazılım hizmetinden ziyade söz konusu bilgisayar oyunlarının yurt içi ve yurt dışındaki kullanıcılar tarafından oynanması esnasında elde edilen gelirler olması nedeniyle, elde edilen kazançlarla ilgili olarak Kurumlar Vergisi Kanununun 10/1-ğ maddesi çerçevesinde indirim uygulamasından yararlanılması mümkün değildir.”[3]

Bu özelgede sorulan soru birebir önceki iki görüşle aynı mahiyette olmasına rağmen, İdare bu sefer oyun oynatma ve reklam geliri şeklinde algılamak istemiş, bu gelir ve faaliyet türleri Kanun’da sıralanmadığı mantığıyla olumsuz görüş verilmiştir.

Görüş sorma şekli ne kadar yanlış olursa olsun, Gelir İdaresinin bu görüşleri verirken, yazılım faaliyetlerinin neler olduğunu, yazılımların nasıl piyasaya sürüldüğünü, aracı online marketlerin fonksiyonunu, sunulan yazılım faaliyetlerinden ne tür gelirler elde edildiğini araştırması ve buna göre yazılım faaliyetinden kaynaklanan gelir türlerin tamamı için olumlu görüş vermesi gerekirdi. 2019 yılında verilen bu görüşle birlikte Gelir İdaresinin bu konuda olumsuz görüşleri ağır basmaktadır.

“Bilgisayar programlama (sistem, veri tabanı, network, web sayfası vb. yazılımları ile müşteriye özel yazılımların kodlanması) faaliyetinde bulunan şirketin, yurt dışındaki bir firmaya verdiği reklam ve yazılım hizmeti karşılığında, yurt dışı mukimi şirketten elde ettiği “google ads digital management and ads fee” adı altındaki gelirin, yurt dışındaki firmaya verilen dijital reklam yönetim hizmeti faaliyeti, Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ kapsamında sayılan faaliyetlerden olmadığından, bu faaliyetten elde ettiğiniz kazanca indirim uygulanması mümkün bulunmamaktadır.[4]

Aynı mahiyette 2023 yılında gelen soruya bu sefer de sorudaki İngilizce ifadenin Türkçe karşılığını çevirerek “dijital reklam yönetim hizmeti faaliyeti” diye bir şey kanun metninde yok diyerek olumsuz görüş verilmiştir. Mükelleflerin görüş talebine cevap veren İdareden beklenen, elde edilen gelirin gerçek mahiyetini analiz ederek görüş vermesidir.


[1] Kocaeli VDB’nin 08.04.2014 tarih ve 93767041-130[11-2013/99]-40 sayılı özelgesi

[2] İstanbul VDB'nin 01.07.2014 tarih ve 62030549-125[10-2013/490]-1759 sayılı özelgesi

[3] Ankara VDB’nin 12.07.2019 tarih ve 84974990-130[KDV-1/İ/1-2016-12]-235439 sayılı özelgesi

[4] Eskişehir VDB'nin 16.01.2023 tarih ve 11355271-125.06-3959 sayılı özelgesi


Kanunun açık metnine ve gerekçesine aykırı olduğunu düşündüğümüz için bu görüşlere katılmak mümkün değildir. Gelir İdaresinin bu görüşlerine göre benzer yazılımları yapan bir yazılımcı Londra merkezli bir firmaya yazılım hizmetini satarak elde edeceği kazancını kurumlar vergisinden indirebilirken, Google ve Apple store’da kullanıcılara sunan ve kullanıma bağlı olarak reklam geliri elde eden diğer yazılımcı indirememektedir. İki yazılımcı arasında böylesi farklı sonuçlara varılmasının makul bir izahı bulunmamaktadır.

Bu konuda dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da bazı faaliyetlerin bir yazılım aracılığıyla sunulması halinde o faaliyetin artık bir yazılım faaliyetine dönüştüğüdür. Eğitim, rehberlik, reklam faaliyetleri kolaylıkla yazılımlar üzerinden verilebilecek faaliyetlerdir. Dolayısıyla yazılım yazmak suretiyle Türkçe bilmeyen ve yurt dışında yerleşik kişilere Türkçe öğreten bir yazılım yazılması ve bunun satılmasından elde edilen gelir artık yazılım faaliyetinden elde edilen bir gelirdir. Normalde rehberlik, ülkeye gelen yabancı turistlere verilen bir hizmet olduğu halde yine bir yazılım üzerinden sanal turla rehberlik yapılması halinde elde edilen gelir de artık bir yazılım geliridir. Bu bağlamda, yukarıdaki özelgelerde belirtilen reklam hizmetleri klasik, gazete, TV, açık hava mecraları üzerinden değil yazılımlar üzerinden sunulan bir hizmet olduğu için bu da artık reklam faaliyeti değil yazılım faaliyetinden elde edilen kazançlardır.

Ayrıca reklamcılık faaliyeti, reklam verenle potansiyel müşteriyi uygun bulduğu her mecrada buluşturmaktır. Bu mecra TV dizisi, sinema salonu, bina cephesi, billboard olabileceği gibi bazen de bir oyunun ara geçişinde ortaya çıkan 5-10 saniyelik bir video gösterimi de olabilmektedir. Bu durumda mecrayı sunanlar, yayın, yapım, yazılım gibi kendi faaliyetini icra ederken, mecra ile müşteriyi buluşturan reklam faaliyetini icra etmektedir. Bu sebeple yazılımcıların yapmış oldukları yazılım faaliyeti sonucunda yazılımları aracılığıyla elde ettikleri gelir yazılım faaliyet kazancıdır. Reklamcılık faaliyeti, reklam verenle reklam verilecek mecrayı birbiriyle buluşturmaktan ibarettir.

Olumsuz görüşler verilirken “reklamcılık faaliyeti” ile “reklam geliri elde etme” kavramlarının birbirine karıştırıldığı görülmektedir. Sanatçılar, oyuncular, yazarlar, gazeteciler, tv yayın işletmecileri, sosyal medya içerik sağlayıcıları gibi yazılımcılar da reklam geliri elde ederler. Aksi takdirde Gelir İdaresinin bu görüşüne göre tv ve sinema oyuncularını da performansları arasında reklam aldıkları için oyuncu değil reklamcı olarak tarif etmek gerekirdi.

Reklam geliri elde edenler, (reklam mecra sahipleri) kendi reklam mecralarını kiralayarak veya reklam ağlarına katılarak gelir elde eden kişiler veya kuruluşlardır. Çoğu zaman reklam verenlerle doğrudan bir ilişkileri olmaz ve reklam içeriğini kontrol etmezler. Reklam gelirinin miktarı, reklam alanının trafiğine ve reklamın türüne bağlıdır.

Reklamcılık faaliyetinde bulunanlar (reklamcılar) ise daha çok başkalarına ait ürün veya hizmetleri tanıtmak için kendilerine verilen reklam bütçesi dahilinde, reklamları tasarlayan, geliştiren, değişik mecralarda yayınlatıp sonuçlarını analiz eden, kullandığı reklam bütçesinden kendi payını alan veya bir komisyon oranında ayrıca reklamcılık faaliyet gelirini elde eden, reklam veren ile reklam mecra sahipleri arasındaki kişi veya kuruluşlardır. Reklamcılar, şehrin belli alanlarındaki açık hava mecralarını, sinema salonlarında film girişlerinde belirli süreleri, çeşitli TV programlarda belirli saat aralıklarını, çeşitli bilgisayar ve mobil oyunlarda seviye aralarında belirli süreleri kullanmak suretiyle reklamcılık faaliyetinde bulunurlar. Reklamcılık faaliyetinin amacı, marka bilinirliği oluşturmak, satışları artırmak veya belirli bir mesajı iletmektir.

Google ve Apple Store online uygulama pazarlama marketleri kendilerine sunulan oyunları oyun severlere pazarlayarak, yazılımcıların yazılım lisanslama geliri elde etmelerine aracılık ederler. Bazı durumlarda farklı bir pazarlama taktiği uygulayarak oyunu doğrudan satmak yerine oyunun çeşitli bölümlerini, tv ve sinema filmlerinin reklam araları gibi reklam mecrası olarak kullanırlar. Bu durumda oyunun yazılımcısı kendi oyununu bir reklam mecrası olarak Google ve Apple Store gibi reklamcılara kiralarlar. Yazılımcı reklamcılık faaliyetinde bulunmadığı için hangi reklamların hangi süreyle yayınlandığına, içeriklerinin neler olduğuna karar vermez, reklam verenle kolay kolay iletişimi bile olmaz. Sadece yazdığı yazılımda reklamcılara reklam mecrası açarak, yazılım faaliyeti üzerinden bir reklam geliri elde eder.

Benzer şekilde, nasıl ki üretilen gemi ve makinelerin teknik şartnameye uygun bir şekilde üretildiğinin denetlenmesi bir denetim faaliyeti değil mühendislik faaliyetidir. Yazılım yazmak suretiyle elde edilen reklam geliri, yazılımın oyun oynayana doğrudan satışındaki satış gelirinden mahiyet itibariyle farklı değildir. Çünkü, elde edilen reklam geliri yazılım faaliyetinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla bu şekilde elde edilen gelir reklamcılık faaliyetinden elde edilen bir gelir değil, yazılım faaliyeti sonucu elde edilmiş bir yazılım-reklam geliridir.

Konuyla ilgili Özelge taraması yaparken denk geldiğim çok ilginç bulduğum aşağıdaki özelgeyi de yorumsuz bir şekilde buraya koymak isterim.

“… kendi imkanlarınızla bilgisayar oyunu (…) yazdığınızı, bilgisayar oyununuzun ABD'de bulunan … Corporation isimli şirketin online satış ve pazarlama dağıtım adresi olan …'den (… .com) online olarak 05.03.2018 tarihinden itibaren satılmaya başlandığını, oyun gelirinin EFT sistemi ile … Corporation şirketinin % 30 oranındaki komisyonu ve ABD vergisi alındıktan sonra … Bankasındaki hesabınıza aktarıldığı belirtilerek, oyun yazılımı işinden elde ettiğiniz kazancın serbest meslek kazancı olarak vergilendirilip vergilendirilmeyeceği ve söz konusu kazancın gelir vergisinden istisna olup olmadığı…”

“… bilgisayar programcısı bilgisayar program yazılımı yapan kişi olmaktadır. Dikkat edileceği üzere, Gelir Vergisi Kanunu’nun 18 inci maddesinde zikredilen "bilgisayar programcısı" ve "bilgisayar yazılımı" ibareleri, bir yazılım üretimi ile ilgili olup bilgisayar kullanılarak yapılan her iş bu kapsama girmemektedir. Diğer bir ifadeyle, yasa maddesinin konu edindiği husus; üretilmiş programları kullanarak işlem yapmak değil, işletim veya uygulama programları üretilmesi/yaratılması gibi özgün özellikleri olan ve lisanslama/telif hakları ile de ulusal veya uluslararası düzeyde korunan program üretimi/yaratımı faaliyetleridir.”

“… bilgisayar programcısının ürettiği bilgisayar yazılımının ihtira beratının satılması, bu yazılım üzerindeki mevcut hakların devir ve temlik edilmesi veya bu yazılımın kiralanması suretiyle elde edilen hasılat Gelir Vergisi Kanununun 18 inci maddesi kapsamında istisna olup, söz konusu yazılımın internette kullandırılmasından elde edilen gelirler ile bu yazılımın kullanımından elde edilen reklam gelirlerinin bu kapsamda değerlendirilmesi mümkün değildir.”

“Buna göre, bilgisayar oyununuzun ABD'de mukim firma aracılığıyla online olarak satışı işleminin şahsi mesaiden ziyade bir ticari organizasyona dayanması nedeniyle söz konusu faaliyet kapsamında elde edilen kazancınızın; Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazancın tespitine ilişkin hükümlerine göre vergilendirilmesi gerekmektedir.”[1]

Yazılım faaliyeti konusunda teknoloji geliştirme bölgeleri için sağlanan istisna uygulamasında reklam nedeniyle elde edilen gelirler de istisna kapsamında kazanç olarak kabul edildiği görülmektedir. Oysa iki istisna düzenlemesinde de istisna yazılım için öngörülmüştür. İdarenin konuya ilişkin uygulama birliği ve ilgili teşvikin ihdasına uygun görüş vermesi gerekir.

“…şirketinizin … Teknokentte oyun yazılımı alanında faaliyet gösterdiği, ürettiğiniz oyun yazılımlarının gerek yurt içi gerekse yurt dışındaki kullanıcılar tarafından … vs. gibi yurt dışı firmalar aracılığı ile indirilerek kullanıldığı, bu aracı firmaların söz konusu oyun programlarının kaç kullanıcı tarafından indirilip kullanıldığını firmanıza raporladığını bu raporlara istinaden fatura düzenlediğinizi, oyun programlarının indirilmesi esnasında yayınlanan reklamlardan gelir elde edildiği belirtilerek, elde edilen gelirlerin 4691 sayılı Kanun kapsamında Kurumlar vergisinden muaf olup olmadığı, yurt içi ve yurt dışındaki kullanıcılara verilen hizmet ve elde edilen reklam gelirlerinin KDV den istisna olup…”

“- Şirketinizin geliştirdiği oyun yazılımlarının yurt içi ve yurt dışındaki kullanıcılar tarafından … ve benzeri yurt dışı firmalar aracılığıyla indirilerek kullanılması karşılığında elde edilen kazançlarınızın (oyun esnasında yayınlanan reklamlar dolayısıyla elde edilen hasılattan pay almak suretiyle elde edilenler dahil) 31.12.2023 tarihine kadar kurumlar vergisinden istisna edilmesi mümkündür.”[2]


[1] 07/09/2018 tarihli özelge talep formuna istinaden Bursa VDB’nin 10.12.2020 tarih ve 17192610-120[GV-18-80]-E.188679 sayılı özelgesi

[2] Ankara VDB’nin 25.01.2019 tarih ve B.07.1.GİB.4.06.17.01-130[KDV2/H/GEÇ20/2016/06]-35748 sayılı özelgesi


Tıbbi raporlama faaliyetleri, sağlık hizmeti alan hastaların karşılaştığı sağlık sorunları ve aldıkları tedaviler hakkında

  • Hastaların sağlık hizmetlerinin kalitesini ve güvenliğini iyileştirmek,
  • Hükümet ve üçüncü taraf ödeyicilere sağlık hizmeti sunumu hakkında bilgi sağlamak,
  • Tıbbi araştırmalar için veri sağlamak,
  • Hastaların ve ailelerinin tıbbi durumları hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlamak,

amacıyla hasta kayıtlarının tutulması, teşhis ve prosedür kodlaması, hastanın tıbbi durumu ve aldığı tedaviler hakkında veri girişi yapmak suretiyle bilgi ve analiz yapma imkanı sağlayan raporlama faaliyetlerinin tamamıdır.

Tıbbi raporlar insan ve hayvan sağlığı üzerine olabilir. Tıbbi raporlar daha çok ticari alanda ilaç endüstrisinde, ilaç izin, ruhsatlama, sertifikasyon gibi süreçlerde kullanılabilir. Bunun haricinde, bilimsel araştırmalarda, eğitimde, hukuki davalarda delil unsuru olarak da kullanılabilir. Tıbbi raporlama hizmeti bu kapsamda yabancı ilaç firmalarına, Dünya Sağlık Örgütü’ne, Amerikan ve Avrupa İlaç Kurumlarına, yabancı sağlık, hayat sigorta şirketleri, hukuk büroları ve üniversitelere sunulur.

Sunulan hizmetin tıbbi raporlama hizmeti olduğu ve yabancılara sunulan bu hizmetten elde edilen kazancın kurumlar vergisinden indirilebilmesi için bu alanda faaliyet gösteren bir firma tarafından doğrudan yabancı bir kuruluşa sunulması gerekir. Bunun en önemli delili de hizmeti sunan şirketin ana sözleşmesinde bu faaliyetlerin yer alması olacaktır. Mesela özel bir laboratuvara yaptırılan tahlil sonuçlarının, görüntüleme merkezine çektirilen tomografilerin rapor şeklinde aracı bir danışmanlık firması tarafından yurt dışı sigorta şirketine gönderilmesinden elde edilen kazanç ne laboratuvar ne görüntüleme merkezi ne de aracı kurum tarafından kurum kazancından indirilemez. Laboratuvar ve görüntüleme merkezi bu hizmeti doğrudan yabancı müşteriye sunmadıkları; aracı kurum ise yurt dışı müşteriye fatura kesmiş olsa bile bizzat bu işi kendisi yapmadığı, kendi faaliyet alanında sunulan bir hizmet olmadığı için bu imkândan yararlanamazlar.

Laboratuvar tahlili, MR, röntgen, tomografi gibi hizmetler tıbbi raporlama faaliyetinin bir parçası olması halinde, bütün olarak tıbbi raporlamadan elde edilen kazancın kurumlar vergisinden indirimi mümkün olabilir. Aksi takdirde tek başına çekilen bir MR görüntüsünün yurt dışı müşteriye gönderilmesinden elde edilen kazanç, bu kapsama giremez.

Türkiye’de tıbbi raporlama hizmeti sunabilecek kuruluşlar, üniversite hastanelerinin yanı sıra özel hastanelerin tıbbi araştırma merkezleri, özel sağlık kuruluşları, görüntüleme merkezleri ve tahlil laboratuvarları, farmasuitik ilaç firmaları, tıbbi cihaz üreticileri gibi sağlık ve eczacılıkla ilgili kuruluşlardır.

Tıbbi raporlama hizmeti bir hastaya yönelik olabileceği gibi bir araştırmaya yönelik de olabilir. Hastaya yönelik hazırlanan tıbbi raporlarda hastanın Türkiye’de bulunup bulunmaması, Türk vatandaşı olup olmaması önemli değildir. Hasta Türkiye’de bulunsa, Türk vatandaşı olsa bile söz konusu tıbbi raporlama hizmeti yurt dışı bir sağlık kuruluşuna verilmesi halinde, fatura ve ödeme şartları dahil, bu hizmetten yararlanan yurt dışı sağlık kuruluşudur. Sağlık hizmetinden yararlanan Türkiye’deki bir Türk vatandaşı olsa bile, tıbbi raporlama hizmetinden yararlanan ve buna bağlı olarak sağlık hizmeti sunan, sigorta ödemesi yapan, yurt dışı sağlık veya sigorta kuruluşudur. Bu aşamada, her ne kadar katılmasak da söz konusu sağlık, sigorta kuruluşu ya da ilaç firmasının “Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olduğu” gerekçesiyle olumsuz görüş verilebileceğini göz önünde bulundurmakta fayda var.

“Klinik araştırmalar üzerine yurt dışı firmalar ile birlikte yürütülen çoğunluğu yurt dışı firmaların ilaç araştırmalarının geliştirilmesine yönelik projeler kapsamında hazırlanan klinik çalışma raporlarının tıbbi raporlama niteliği taşıması kaydıyla söz konusu hizmetin fiilen sunulması ve diğer şartların da sağlanması halinde söz konusu tıbbi raporlama hizmetinden elde edilen kazançların %80'inin Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ hükmüne göre kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılması mümkündür.”[1]

Söz konusu raporun yurt dışı ilaç firmalarına, FDA, EMEA’ya sunulmasının yanı sıra bir nevi abonelik sistemi gibi yurt içi ilaç üreticilerine de sunulması yurt dışına sunulan tıbbi raporlama faaliyetinin mahiyetini değiştirmez. Elbette yurt içi ilaç firmalarına sunulan bu hizmet karşılığında elde edilen kazancın indirimi mümkün olmayacaktır.

Tıbbi raporlama faaliyetinin Türkiye’de yapılması gerektiği göz ardı edilmemesi gereken bir diğer husustur. Tıbbi raporlama yapmak amacıyla, örnek alımı, veri toplanması gibi sebeplerle geçici süreyle yurt dışına gidilmiş olsa bile esas faaliyet Türkiye’de gerçekleşmelidir. Tamamen yurt dışında sürdürülen bir araştırmaya katılmak suretiyle elde edilecek kazançlar kapsam dışında kalacaktır.


[1] Ankara VDB'nin 21.08.2013 tarih ve 38418978-125[10-12/ 11]-885 sayılı özelgesi




Kanunda geçen ifade, muhasebecilik faaliyetleri olmayıp muhasebe kaydı tutma şeklindedir. Bu sebeple muhasebecilik faaliyetlerinin tamamını bu kapsamda ele alabilmek mümkün değildir. Muhasebe kaydı tutma (bookkeeping); fatura, banka hesabı, maaş bordrosu gibi belgeler ile diğer muhasebe işlemlerinin günlük olarak kaydedilmesi suretiyle resmi defterlerin tutulması faaliyetlerini içerir. Muhasebecilik faaliyeti ise muhasebe kaydı tutmanın ötesinde mali tabloların hazırlanması, vergi beyannamelerinin doldurulması ve finansal verilerin analiz edilmesi ve yorumlanması faaliyetlerini içeren çok daha geniş bir kavramdır.

Kanunda geniş anlamda muhasebecilik faaliyetlerinin değil de daha dar anlamda muhasebe kaydı tutma ifadesinin yer almasının sebebi, son zamanlarda gelişmiş ülkelerdeki muhasebe hizmet bedellerinin yüksek olması sebebiyle bu tür faaliyetlerin yurt dışından uzaktan erişim ve paylaşımla yapılabilir hale gelmesidir. Bu amaçla Hindistan, Malezya gibi ülkelere kayan muhasebe kaydı tutma hizmetlerinin, çağrı merkezi hizmetleri gibi Türkiye’ye çekilebilmesi amaçlanmaktadır. Bu sebeple muhasebe kaydı tutma, defter oluşturma, yazılım programları üzerinden bilanço, gelir tablosu çıkarma gibi faaliyetlerin Türkiye’den verilmesinin teşvik edildiği görülmektedir. Bu hizmetlerin ötesinde daha ileri düzeyde muhasebe bilgisi ve uzmanlık gerektiren hizmetler kapsam dışı bırakılmıştır. İdare verdiği bir özelgede;

“Muhasebe denetim ve danışmanlık hizmetleri alanında faaliyet gösteren bir firmanın, serbest bölgede faaliyet gösteren bir firmanın tekdüzen hesap planına göre tutulmakta olan muhasebesini Amerika'da yapılacak konsolidasyona esas olmak üzere Amerikan Muhasebe Standartlarına (USGAAP) çevirmek ve aylık muhasebe verilerini e-posta yolu ile alarak tekrar işleyerek USGAAP'a uygun olarak Amerika'da yerleşik firmaya e-posta ortamında gönderme faaliyeti, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10/1-ğ kapsamında sayılan muhasebe kaydı tutma faaliyeti olarak değerlendirilemeyeceğinden, bu faaliyetten elde ettiği kazançlara kurumlar vergisi indirimi uygulanamayacağı,”[1]

yönünde görüş vermiştir.

Muhasebe kaydının MSUGT, IFRS, TFRS veya Amerikan Muhasebe Standartları çerçevesinde tutulması muhasebe kaydı tutma faaliyeti kapsamında işin mahiyetini değiştirmemektedir. Bununla birlikte bir çerçevede tutulan muhasebe kaydının yurt dışı raporlamaya, konsolidasyona uygun hale getirilmesi için mevcut muhasebe kayıtlarının düzenli aralıklarla USGAAP’a çevrilmesi işlemi, Gelir İdaresi tarafından muhasebe kaydı tutma faaliyetinin ötesinde bir faaliyet olarak değerlendirilmiş ve kapsam dışı bırakılmıştır.

Görüş soran firmanın yapmış olduğu iş, mahiyet itibariyle Türkiye’deki bir firmanın USGAAP’e göre muhasebe kayıtlarının oluşturulması ve yurt dışına aylık olarak gönderilmesidir. Başlangıçta, Maliye Bakanlığının ilan ettiği Muhasebe Standartları Uygulama Genel Tebliği’ne uygun olarak tutulan muhasebe kayıtlarının daha sonra TFRS’ye IFRS’e ya da USGAAP gibi değişik standartlara uygun hale getirilmesi, çevrilmesi, yeni kayıtların atılması da muhasebe kaydı tutma faaliyeti olarak kabul edilebilir.

Gelir İdaresi bunu muhasebe kaydı tutma faaliyeti olarak kabul etseydi bile, kaydı tutulan firmanın Türkiye’de olması, “Türkiye’deki faaliyetlerle ilgili olması” sebebiyle yararlanmanın Türkiye’de gerçekleştiğini düşünecekti. Oysa Türkiye’de faaliyette bulunan firmanın muhasebe kaydı VUK’a göre zaten tutuluyor. Burada muhasebe kaydının USGAAP’e göre yeniden tutulması ve bu hizmetten yurt dışındaki ana firmanın yararlanması gözden kaçırılmamalıdır. Yeniden tutulan muhasebe kayıtlarına göre ana şirket, kendi hesaplarını yurt dışında konsolide edebilecek ve Türkiye’deki iştirakinin faaliyetlerini kendi muhasebe dilinde daha kolaylıkla takip edebilecektir. Dolayısıyla sunulan bu hizmetten yurt dışında yararlanıldığı muhakkaktır. Hizmetten yararlanma yurt dışında olduğuna göre, yurt dışına kesilecek faturaya bağlı olarak ödemenin de yurt dışından gelmesi halinde bu faaliyetten elde edilecek kazancın kurumlar vergisinden indirilmesi kanuna ve kanun ruhuna uygundur. Bu ikinci aşama aşılsa bile Gelir İdaresinin bu sefer de “Türkiye’deki faaliyetlerle ilgili olduğu” gerekçesiyle reddetme ihtimali, göz ardı edilmemelidir.

Ancak tekdüzen hesap planına göre tutulan muhasebe kayıtları sonucunda oluşturulan finansal tabloların USGAAP çerçevesinde finansal tablolara dönüştürülmesi işlemi normal muhasebe kaydı tutmanın ötesinde farklı uzmanlık isteyen bir faaliyet olarak da kabul edilebilir. Bu sebeple Gelir İdaresinin vermiş olduğu bu görüşün hatalı olduğunu söylemek tam olarak mümkün değil. Sonuç aynı olsa bile sonuca giden yolların farklı olması, buna bağlı olarak görüşün biraz daha farklı sorulması halinde olumlu bir sonuç alınması ihtimal dahilindedir.

Diğer taraftan bu faaliyet muhasebe kaydı tutma faaliyeti kabul edilmese bile veri işleme faaliyeti olarak da kabul edilebilir. Sıklıkla ifade edildiği gibi kanun koyan iradenin âli menfaatler umarak iyi niyetle yapmış olduğu teşvik, indirim, istisna gibi kanuni hükümler, Gelir İdaresinin elinde aşırı daraltıcı yorumlarla kadük kalmaktadır. Bu daraltıcı yorumlar ise iyi niyetli mükellefleri zor durumda bırakmakta, ticari faaliyetlerini olumsuz yönde etkilemekte, söz konusu istisna ve indirimlerle ulaşılmak istenen ekonomik ve mali hedeflere ulaşılmasına engel olmaktadır.

Benzer şekilde TFRS uygunluk denetimi yapan bağımsız denetim faaliyeti ise muhasebe kaydı tutmaktan nispeten farklı bir denetim faaliyeti olduğu için bu kapsamda değerlendirilmemesi normaldir. Denetim faaliyetlerinin kapsam dışı bırakılması kanunun lafzına uygun olsa da ruhuna aykırıdır. Bunun için denetim faaliyetlerinin de bu kapsama dahil edilmesi uygun olacaktır. Şirket değerlemesi, due diligence incelemeleri için veri işleme ve veri analizi faaliyetlerine bakabilirsiniz.


[1] İstanbul VDB'nin 17.02.2016 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-125[10-2015/201]-13439 sayılı özelgesi




Çağrı merkezleri, firmaların müşterileriyle iletişim kurmak ve ilişkileri geliştirmek için kullandıkları önemli bir araçtır. Çağrı merkezi, firmaların müşteri memnuniyetini artırmasına, satışlarını ve karlılığını geliştirmesine yardımcı olabilir. Çağrı merkezi firmanın büyüklüğüne göre firma içinde olabileceği gibi bu hizmet firma dışından da temin edilebilmektedir. Gelişen teknoloji ve hızlı globalleşme sayesinde bu hizmet, uluslararası düzeyde, bir ülkeden başka bir ülkeye hizmet verilir hale gelmiştir. Bu sayede pek çok büyük firma daha ucuz olması sebebiyle çağrı merkezi hizmetini yurt dışından, gerekçede belirtildiği gibi, Hindistan’dan Malezya’dan satın alır hale gelmişlerdir. Bu sektörden ülkemizin de pay alabilmesi için vergisel rekabet avantajı oluşturulmuştur.

Türkiye, son yıllarda çağrı merkezi hizmeti ihracında nitelikli – uygun maliyetli işgücü, gelişmiş altyapı, farklı dillerde hizmet sunabilme yeteneği, yurt dışı pazarlara yakınlık gibi olumlu etkenler sebebiyle önemli bir merkez haline gelmiştir. Birçok Türk firması, yurt dışındaki firmalara çeşitli sektörlerde çağrı merkezi hizmeti sunmaktadır.

Teknoloji Sektöründe, ABD'li bir teknoloji firmasının Avrupa'daki müşterilerine teknik destek hizmeti vermesi; global bir yazılım firmasının ürünlerinin satış ve pazarlama faaliyetlerini desteklemesi amacıyla çağrı merkezi hizmeti talebinde bulunması, örnek olarak verilebilir. Kurumlar vergisi kazanç indirimi açısından dikkat edilmesi gereken en önemli husus, hizmet sunulan şirketin yurt dışı bir şirket olması kadar, Gelir İdaresine göre, yurt dışı şirketin yurt dışındaki müşterilerine sunulmuş bir hizmet olmasıdır. Şayet teknoloji alanında çağrı merkezi aracılığıyla sunulan teknik destek, satış ve pazarlama faaliyeti hem Türkiye içindeki hem dışındaki kişilere birlikte veriliyorsa bunun ayrıştırılabilmesi gerekir. Burada teknik hizmet verilirken ürün kullanıcısının nerede olduğu, nerede satılan bir ürüne ilişkin hizmet aldığı tespit edilebilir. Satış ve pazarlamaya yönelik aramalarda ise hedef kitlenin nerede yaşadığına odaklanarak Gelir İdaresi görüş belirleyecektir. “Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili” olup olmadığına bakılmaksızın yurt dışındaki bir müşteri adına arama yapılıyorsa Gelir İdaresinin aksine yurt dışında yararlanma şartının gerçekleştiğini söyleyebiliriz.

Finans Sektöründe, Avrupa'daki bir bankanın müşterilerine kredi kartları ile ilgili hizmetler sunulması, global bir sigorta firmasının müşterilerine poliçe ve hasar ile ilgili hizmetler verilmesi finans sektöründe verilen çağrı merkezi örnekleri olabilir. Gelir İdaresinin genel yaklaşımına göre, banka ve sigorta şirketleri her ne kadar yabancı şirketler olsa da söz konusu şirketlerin müşterilerinin de yurt dışında yerleşik olmaları gerekir. Oysa çağrı merkezinden yapılan aramada arama yapılan kişinin uyrukluğunun, Türk tabiiyetinde olmasının, daimi veya geçici olarak Türkiye’de bulunmasının bir önemi yoktur. Önemli olan bu hizmetten yararlanan, adına arama yapılan şirketin ya da kuruluşun yurt dışında yerleşik olmasıdır.

Perakende Sektöründe, Avrupa'daki bir e-ticaret firmasının müşterilerine sipariş ve teslimat ile ilgili global bir giyim markasının da müşterilerine ürün ve satış ile ilgili çağrı merkezi hizmeti sunulmaktadır. E-ticaret ve giyim firmasının müşterilerinin Türkiye’de yerleşik olması sorun çıkarabilir.

Telekominikasyon Sektöründe, Avrupa'daki bir telekomünikasyon firmasının müşterilerine fatura ve abonelik ile ilgili hizmetler sunulmakta, global bir internet servis sağlayıcısının Türkiye dışındaki müşterilerine teknik destek hizmeti vermektedir.

Havacılık Sektöründe, Avrupa'daki bir havayolunun müşterilerine rezervasyon ve bilet ile ilgili, global bir havalimanının müşterilerine uçuş ve check-in ile ilgili hizmetler sunulmaktadır.

Çağrı merkezlerinin vergisel avantajdan yararlanabilmesi için çağrı merkezi faaliyetlerinin çerçevesini belirlemekte fayda vardır. Bir hizmetin çağrı merkezi faaliyeti ile ilgili olup olmadığını tespit edebilmek için aşağıdaki faaliyetlerden biri olması gerekir:

  • Müşteri Hizmetleri: Müşterilerin ürün veya hizmetlerle ilgili sorularını ve sorunlarını yanıtlamak, ürün veya hizmetlerle ilgili bilgi vermek, sipariş ve talepleri karşılamak, şikayetleri ve geri bildirimleri almak ve çözümlemek,
  • Teknik Destek: Ürün veya hizmetlerle ilgili teknik sorunları çözmek, kullanım kılavuzu ve teknik bilgi sağlamak, uzaktan erişim ve hata ayıklama yapmak,
  • Satış – Pazarlama: Ürün veya hizmetleri tanıtmak ve satmak, potansiyel müşterilerle iletişim kurmak, pazarlama kampanyalarını yönetmek,
  • Anket – Araştırma: Müşteri memnuniyetini araştırmak, pazar araştırması yapmak, geri bildirim toplamak.

Yukarıda belirtilen çağrı merkezi faaliyetlerinden müşteri hizmetleri ve teknik destek faaliyetleri İdarece kabullenilmesi daha kolay faaliyetler iken satış – pazarlama ile anket – araştırma faaliyetleri zorlayıcı olacaktır. Türkiye’de faaliyette bulunan bir çağrı merkezi çalışanlarının bir Alman Bankası’nın belirli tutarın üzerinde mevduatı bulunan mudilerini arayarak finansal yatırım ürünü pazarlaması, tam olarak kanun kapsamında kastedilen bir çağrı merkezi faaliyetidir. Bu faaliyetlere çağrı merkezi yerine reklam pazarlama faaliyeti olarak kabul edilmesi doğru olmasa da Gelir İdaresi ilk etapta bu eğilimde olacaktır.

“… yurt dışında bulunan firmalara çağrı merkezi ve veri saklama hizmeti vermekte olduğunuz, Hollanda, Belçika ve Almanya'da bulunan müşterilerinize ait ürünlerin, personelleriniz aracılığıyla ilgili ülkedeki kişilere telefon üzerinden tanıtılması, satışı için ilgili firmaya yönlendirilmesi, anket çalışması ve müşteriye telefon üzerinden her türlü hizmetin verilmesi şeklinde işlemlerin yürütüldüğü belirtilerek, söz konusu hizmetten dolayı elde etmiş olduğunuz kazancın…” 

“… yurt dışında bulunanlara verilen çağrı merkezi ve veri saklama hizmetinden elde edilen kazancın %50'sinin gelir vergisi matrahınızın tespitinde indirim olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.”[1]

Her ne kadar bu görüşte çağrı merkezi aracılığıyla yapılan faaliyetin reklam, pazarlama hizmeti olduğu söylenmemişse de bu görüşte bu hususun bir nevi gözden kaçtığı, başka özelge taleplerinde dikkat çekebileceği söylenebilir.

Bununla birlikte, “internet-telefon üzerinden ilan ve reklam faaliyetinde bulunan bir firmanın, yurt dışında bir firmaya sadece yurt dışından yapılan kısa numara aramaları üzerinden verilen şarkı, melodi, müzik, sohbet hizmeti, hizmet ihracı kapsamında bir faaliyet”[2] olsa da yukarıda belirtilen çağrı merkezi faaliyetlerine girdiği söylenemez. Kurumlar vergisi indirimine giren hizmetlerin hepsi birer hizmet ihracı olsa da her hizmet ihracı kurumlar vergisi indiriminin kapsamına girmeyecektir.

Çoğunlukla, müşteriyle telefonla birebir sesli iletişim kurmak gibi algılanan çağrı merkezi faaliyetleri, sesli, görüntülü ve yazılı olabileceği gibi, günümüzde telefon, canlı (chat) sohbet, sosyal medya, mobil uygulamalar olmak üzere farklı kanallar üzerinden de verilebilmektedir.

“Yurt dışı bir firmaya doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye’den verilen çağrı merkezi hizmetinden elde edilecek kazancın %50'si, Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ kapsamında, beyannamede ayrıca gösterilmek suretiyle kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılabilecektir.”[3]

Kurumlar vergisi indirimine konu olan diğer faaliyet kazançlarında olduğu gibi, çağrı merkezi faaliyetinin de yurt dışında yerleşik bir kurum adına verilmesi gerekir. Türk turizm firması adına Türkiye’ye gelmiş veya gelecek Alman turistlerin Türkiye’deki çağrı merkezi üzerinden aranarak, memnuniyet anketi yapılması, pazarlama faaliyetinde bulunulması çağrı merkezi faaliyeti olmakla birlikte bu hizmetten yararlanma Türkiye’de gerçekleştiği için bu faaliyetlerden elde edilen kazançlar, kurumlar vergisinden indirilemez. Aynı kapsamda Alman turizm firması adına aynı hizmet sunulsaydı, aynı hizmetten yurt dışında yararlanıldığı söylenebilirdi. Yararlanma kriterinde İdarece konulan “Türkiye’deki faaliyetlerle ilgili olmamak” kriteri kanuni dayanaktan yoksundur. 

Diğer taraftan, Gelir İdaresinin muhtemel görüşlerinin aksine, yurt dışında faaliyet gösteren büyük bir yazılım firmasının Türkiye’ye sattığı yazılımla ilgili, destek hizmetleri kapsamında Türkiye’den yapılan müşteri aramalarına verilen çağrı merkezi hizmetinden yurt dışındaki firma yararlanacağı için elde edilen kazanç kurumlar vergisi indirimi kapsamındadır. Dolayısıyla çağrı merkezinden yapılan aramaların hedefinin neresi olduğuna değil, adına arama yapılan firmanın nerede olduğuna odaklanmak gerekir. Çünkü çağrı merkezi hizmetinden yararlanan, adına arama yapılan firma ve kuruluştur. Adına arama yapılan firma ya da kuruluş neredeyse hizmet ihracı açısından yararlanma orada gerçekleşir.

Son örnekte de görüleceği üzere, çağrı merkezi faaliyet kazancının kurumlar vergisinden indirilebilmesi için illa yabancı dil bilen kişilerin Türkiye’de istihdam edilmesi gerektiği söylenemez. Ayrıca istihdam edilecek kişilerin Türkiye vatandaşı olup olmadığının bir önemi bulunmamaktadır.


[1] İstanbul VDB’nin 22.03.2017 tarih ve 62030549-120[89-2016/574]-80065 sayılı özelgesi

[2] Antalya VDB’nin 26.01.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.07.16.02-KDV.ÖZG.2010-215-49 sayılı özelgesi

[3] İstanbul VDB'nin 20.02.2013 tarih ve 62030549-125[10-2012/193]-251 sayılı özelgesi



Ürün testi, bir ürünün güvenliğini, performansını, işlevselliğini ve kullanılabilirliğini değerlendirmek için yapılan bir dizi faaliyettir. Ürün testleri, üretim sırasında veya sonrasında ürün pazara sürülmeden önce çeşitli aşamalarda yapılabilir. Sektörler itibariyle farklılık gösterse de kazanç elde edildiği takdirde indirim konusu edilebilecek ürün testi faaliyetleri şunlardır:

  • Güvenlik Testleri: Ürünün güvenlik standartlarına uygunluğunu test etmek, potansiyel tehlikelerini belirlemek – ortadan kaldırmak ve kullanıcı güvenliğini sağlamak için yapılır.
  • Performans Testleri: Ürünün belirtilen performans özelliklerini karşılayıp karşılamadığını test etmek, hız, dayanıklılık, verimlilik gibi özelliklerini ölçmek, ürünün rekabetçi ürünlerle karşılaştırılmasını sağlamak için yapılır.
  • İşlevsellik Testleri: Ürünün tüm fonksiyonlarının doğru şekilde çalışıp çalışmadığını test etmek, kullanıcı dostu olup olmadığını değerlendirmek, ürünün kullanıcı gereksinimlerini karşılayıp karşılamadığını test etmek için yapılır.
  • Kullanılabilirlik Testleri: Ürünün kullanıcılar tarafından kolayca kullanılıp kullanılamadığını test etmek, ürünün kullanıcı ara yüzünün anlaşılır ve kullanışlı olup olmadığını değerlendirmek, ürünün kullanıcı deneyimini optimize etmek için yapılır.

Elektronik ürünler için güvenlik ve performans testleri ön plandayken, tıbbi ürünler için güvenlik ve işlevsellik testleri ön plandadır. Ürün testi faaliyetleri, laboratuvar testi, saha testi, kullanıcı testi gibi çeşitli yöntemler kullanılarak yapılır. Bu faaliyetler, ürünlerin güvenli ve güvenilir olmasını, ürün performansının ve işlevselliğinin optimize edilmesini, ürünlerin kullanıcı dostu olmasını, pazara sürülmeden önce hatalarının ve eksikliklerinin belirlenmesini, ürünlerin rekabetçi olmasını sağlar.

Diğer taraftan seri imalat yapan firmaların optik okuyucularla yapmış oldukları kalite kontrol işlemlerinin bu kapsamda olmaması gerekir. Gerekçeye baktığımızda ürün testi faaliyet kazançlarının indirim konusu olabilmesi için işletme dışında bağımsız, uzman nitelikli kişilerce, test, analiz veya tecrübe edilmesi ve yukarıdaki faaliyetler kapsamında bir faaliyet olması gerekir.



Ürüne yönelik faaliyetlere ilişkin İdarenin gerek kurumlar vergisi indirimi gerekse hizmet ihracı kapsamında vermiş olduğu görüşlere aşağıda yer verilmiştir:

“Münhasıran yurt dışında mukim kişi ve kuruluşların Türkiye'ye satacakları mallar ile ilgili danışmanlık hizmetleri veren şirketin Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10/1-ğ maddesinde bahsi geçen indirimden faydalanması mümkün bulunmamaktadır.”[1]

Yukarıda belirttiğimiz gibi, söz konusu hizmetin içinde ürün testi faaliyetleri varsa ödeme yurt dışından yurt dışı müşteri namına yapıldığı için hizmetten yurt dışında yararlanma söz konusudur. Yurt dışı firmanın “Türkiye’deki faaliyetleri ile ilgili olduğu” şeklindeki kanuni olmayan bir gerekçeyle kurumlar vergisi indiriminin reddi, hukuka uygun düşmemektedir.

Sunulan hizmet, Kanun’da sayılan mühendislik, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi, ürün testi, sertifikasyon, veri saklama, veri işleme, veri analizi gibi bir hizmet değilse bu hizmetlere yönelik asistanlık, danışmanlık, aracılık gibi bir faaliyetse bu faaliyetten elde edilen kazançların kurumlar vergisinden indirimi mümkün değildir. Gelir İdaresi görüşünün aksine, ithal edilecek bir ürüne ürün testi faaliyeti uygulanmasından elde edilen kazancın kurumlar vergisinden indirilebilmesi mümkündür.

“Yurt dışı firmalara yurt dışında sunulan iş takibi, ürün tedarik etme, ihale dosyası hazırlama, ürün resmi bulunması, teknik çizim yapılması, kurulum şeması hazırlanması, yaklaşık maliyetlerin tespit edilmesi gibi hizmetler danışmanlık kapsamında değerlendirildiğinden ve verilen danışmanlık hizmeti Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ bendi kapsamında sunulan bir hizmet olarak değerlendirilemeyeceğinden, bu faaliyetten elde edilen kazancın kurum kazancından indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.”[2]

Her ne kadar sunulan hizmet, ürüne yönelik olsa da yurt dışında sunulduğu için ve danışmanlık hizmeti mahiyetinde olduğu için bu faaliyetten elde edilen kazancın kurumlar vergisinden indirilmemesi isabetlidir.

Başka bir özelgede;

“Türkiye'de yerleşmiş olmayan kişilerle, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara Türkiye'de verilen ve münhasıran yurt dışında yararlanılan ürün testi ve sertifikasyon hizmetlerinden elde edilen kazancın %50'sinin, diğer şartları sağlaması kaydıyla, Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ kapsamında kurumlar vergisi matrahının tespitinde kurum kazancından indirim konusu yapılması mümkün”[3]

olduğu belirtilmiştir. Buraya kadarki açıklamada özellikli bir husus olmadığından ve Kanun’a uygun olduğundan itiraz edilecek bir husus bulunmamaktadır. Ancak Özelge’nin devamında “Ancak” ile devam eden ifadelerden İdarenin ithalata ve ihracata konu ürünler için sunulan ürün testi hizmetinden elde edilecek kazançları hiçbir şekilde kapsama almadığı görülmektedir.

“Ancak, Türkiye'den ihraç edilecek ürünlere ilişkin olarak yurt dışındaki müşterilere veya Türkiye'ye ithal edilecek ürünlere ilişkin olarak yurt dışındaki satıcılara verilen ürün testi ve sertifikasyon hizmetleri, Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ kapsamında münhasıran yurt dışında yararlanılan hizmetler olarak değerlendirilemeyeceğinden, bu faaliyetlerden elde edilen kazancın söz konusu indirime konu edilmesi mümkün bulunmamaktadır.”[4]

Yurt dışı müşteriye sunulmayan, bedeli yurt içinde ödenen, Türkiye’de yararlanılan ürün testi ve sertifikasyon faaliyetinden elde edilen kazançlar, kanuna açıkça aykırı olduğu için, kurumlar vergisi matrahından indirilemez. Bu konuda Gelir İdaresi ile hem fikiriz. Ancak söz konusu hizmetlerin alıcısı yurt dışı müşteri olduğunda da kapsam dışı bırakılmasını anlamak mümkün değil!

Bu özelgeye göre ürün testi ve sertifikasyon hizmetinden elde edilen gelirler hiçbir şekilde kurumlar vergisi indirimine konu edilemez. Bu kapsamdaki hiçbir kazanç kurumlar vergisinden indirilemeyecekse niçin Kurumlar Vergisi Kanunu’na ürün testi, sertifikasyon faaliyetlerinden elde edilen kazançlar ibaresi konmuştur? Türkiye’de firmalar bu hizmetlerini uzaylılara verdikleri zaman mı kurumlar vergisi matrahından indirebileceklerdir? Dolayısıyla Gelir İdaresinin bu özelgesi kanuna ve mantığa açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

İhracatçı tarafından ürün test bedeli ödenen ve Türkiye’den ihraç edilen bir ürüne yönelik bağımsız laboratuvar tarafından yapılan test işleminden elde edilen kazanç kapsam dışındadır. Çünkü ödeme Türkiye’den yapıldığı için yararlanma Türkiye’de gerçekleşmektedir. Ödeme, ihraç malını alan yurt dışı alıcı tarafından yurt dışından ödenseydi, yararlanma Türkiye dışında olacak ve aynı işi yapan laboratuvarın elde edeceği kazanç kapsam dahilinde kalacaktı.

Yurt dışı satıcı tarafından ürün test bedeli ödenen ve Türkiye’ye ithal edilen bir ürüne yönelik bağımsız laboratuvar tarafından yapılan test işleminden elde edilen kazanç kapsam dahilinde olmalıdır. Sırf satıcının Türkiye’deki faaliyetleri ile ilgili olduğu için Türkiye’de yararlanmadan söz edilemez. Söz konusu işlemde ödeme yurt içi ithalatçı (alıcı) tarafından yaptırılsaydı, bu ürün test faaliyetinden Türkiye’de yararlanıldığı için bu faaliyetten elde edilen kazanç kapsam dışı kalacaktı.

Ürün testi faaliyetinin ihraç veya ithal edilecek ürüne yönelik olup olmaması Kanun’da ve Tebliğ’de açıkça belirtilmemektedir. Bununla birlikte İdare, ithal edilecek ürünlere yönelik yapılacak ürün testlerinde, “Türkiye’deki faaliyetlerle ilgili olduğu için bu hizmetten Türkiye’de yararlanılmaktadır” gerekçesiyle kapsam dışında bırakmaktadır. Oysaki; ‘ithal ve ihraç edilecek ürünlerin nerede olduğu’ değil, ‘hizmetten yararlananın nerede olduğu’ önemlidir. Hizmetten yararlanan, hizmet karşılığında ödemeyi yapandır. Dolayısıyla ödemenin yapıldığı yer, sunulan hizmetten nerede yararlanıldığını gösteren önemli bir karinedir.


[1] İzmir VDB'nin 24.06.2014 tarih ve 21152195-35-02-378 sayılı özelgesi

[2] Kayseri VDB'nin 23.07.2015 tarih ve 50426076-125[1-2014/20-244]-120 sayılı özelgesi

[3] İstanbul VDB'nin 12.04.2017 tarih ve 62030549-125[10-2016/474]-101894 sayılı özelgesi

[4] İstanbul VDB'nin 12.04.2017 tarih ve 62030549-125[10-2016/474]-101894 sayılı özelgesi


Türkiye’ye ithal edilen ürünlere ilişkin yurt dışındaki müşteriye verilen aracılık, gözetim, mümessillik, pazar araştırması, fiyat araştırması şeklinde verilen hizmetlerden Türkiye’de yararlanılıp yararlanılmadığı konusunda pek çok yargı görüşü bulunmaktadır. Genel olarak bakıldığında ilk derece mahkemelerinde ve bölge idare mahkemelerinde yer yer “yurt dışında yararlanıldığı” şeklinde olumlu kararlar bulunsa da nihai olarak 3.[1], 4. [2] ve 9.[3] Danıştay Dairelerince verilen olumsuz kararlar bulunmaktadır. Konuyla ilgili 26, 30 seri nolu KDV Tebliğleri ile en son cari KDV Kanunu Uygulama Genel Tebliği’nin ilgili kısımlarının iptaline yönelik açılan davalarda Vergi Dava Daireleri Kurulunun oyçokluğuyla vermiş olduğu iki karar[4] da bulunmaktadır.

Olumsuz karar; Danıştay 4. Daire tarafından verilen tipik ve en güncel kararın gerekçesi aşağıdadır:

“… Katma Değer Vergisi Uygulama Genel Tebliği … bölümünde ise hizmetten yurt dışında faydalanılmasından kastın, Türkiye’de yurt dışındaki müşteri için yapılan hizmetin, müşterinin yurt dışındaki iş, işlem ve faaliyetleri ile ilgili olması; Türkiye'deki faaliyetleri ile ilgisi bulunmaması gerektiği, yurt dışındaki firmaların, Türkiye'ye gönderecekleri mal ve hizmetler Türkiye’de tüketildiğinden, bu firmalara söz konusu mal ve hizmetler için Türkiye’de verilen danışmanlık, aracılık, gözetim, müşteri bulma, piyasa araştırması vb. hizmetlerin, hizmet ihracı istisnası kapsamında değerlendirilmeyeceği ve KDV’ye tabi olması gerektiği belirtilmiştir.”

“Katma Değer Vergisi Kanunu'nun yukarıda açıklanan hükümleriyle getirilen genel kurala göre, hizmetin Türkiye'de yapılması, değerlendirilmesi veya hizmetten Türkiye'de faydalanılması hallerinde katma değer vergisi yükümlülüğünün doğduğu, ihracat teslimlerine ilişkin hizmetler ile yurt dışındaki bir müşteri için yapılan ve yurt dışında faydalanma sonucu doğuran hizmetlerin varlığı halinde ise vergi istisnası söz konusu olmaktadır.”

“Öte yandan, Yasanın 12. maddesiyle getirilen istisna hükmü düzenlenirken sadece hizmetin yurt dışındaki bir müşteri için yapılmış olması ile yetinilmeyip, hizmetten yurt dışında faydalanılması koşuluna yer verildiği, vergi yükümlülüğü yönünden hizmetin Türkiye'de faydalanılma halini öngören kural göz önünde tutulduğunda, 12/2 maddesinin (b) bendi hükmüyle münhasıran yurt dışında faydalanılmasını içeren daha özel bir koşulun arandığı, hizmetin yurt dışındaki müşteri için yapılmış olması şartını getiren (b) bendi hükmü yanı sıra bu şekildeki bir düzenlemeye gidilmesindeki amacın gerçek ve tüzel kişiler tarafından yurt dışındaki müşterilere tamamen yurt dışında fayda sağlama şeklinde verilen temsilcilik, mümessillik, müşavirlik, mühendislik gibi hizmetlere yönelik bulunduğu sonucuna varılmaktadır.

"Dosyasının incelenmesinden; … Bu durumda, yukarıdaki mevzuat hükümleri ve maddi olay birlikte değerlendirildiğinde yükümlü şirketin ihtirazi kayda konu ettiği faaliyetlerinin Türkiye'ye mal satmak isteyen yurt dışı firmalara müşteri bulma ve aracılık yaparak yurt dışı ve yurt içi firmalar arasında bağlantı sağlamak şeklinde olması nedeniyle, söz konusu hizmetin yurt dışındaki müşterilerin Türkiye'deki müşterileri için yapılan aracılık mahiyetindeki bir hizmet olduğu, dolayısıyla bu hizmetlerden yurt içinde faydalanıldığının kabulü gerektiği ve …”

Olumlu Karar; yukarıda yer alan olumsuz Danıştay kararına ilişkin verilen tipik ilk derece mahkeme kararı ise aşağıda verilmiştir:

“... söz konusu hizmetin yurt dışındaki müşteriler için yapılan aracılık mahiyetindeki bir hizmet olduğu, verilen bu hizmetten yurt dışındaki firmanın faydalandığının kabulü gerektiği, Türkiye'ye mal ithalinde, mal gönderen Türkiye kaynaklı hasılat elde etmişse de hasılatın Türkiye kaynaklı oluşunun gelirin Türkiye'de elde edildiği anlamına gelmediği, bu satıştan sağlanan kazanç Türkiye'de vergilendirilemediğine göre, yapılan ihracatın ihracatçıya sağladığı faydanın (gelir) ihracatçının bulunduğu ülkede gerçekleştiği, mala müşteri bulunması şeklindeki işlem yabancı firmanın satışını, dolayısıyla gelirini artırdığından gelirin elde edildiği ülkenin aynı zamanda hizmetten faydalanılan yer olması gerektiği, yurt dışındaki firma tarafından döviz karşılığı bedeli ödenen ve davacı tarafından verilen bu hizmet sonucunda hizmetten faydalanma noktasındaki şahsın yurt dışındaki firma olduğu ve yurt içinde bu hizmetten faydalanıldığına ilişkin de dosyada herhangi bir bilgi, belge ve buna ilişkin inceleme olmadığı, davacı şirket tarafından verilen aracılık hizmetinin, 3065 sayılı Kanunu'nun 12. maddesi uyarınca yurt dışındaki müşteriye verilen hizmet kapsamında olduğu ve bu döviz kazandırıcı hizmet ihracından yurt dışındaki firmanın faydalanacağının kabulü gerektiğinden… Belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.”

Karşı yöndeki kararlar ise aşağıdaki gibidir:

Vergi Dava Daireleri Kurulu 1993/63 E., 1994/133 K.

“Davacı, yurt dışındaki müşterisine, mallarını Türkiye'de alıcılara satmak suretiyle Türkiye'ye ihraç için, onun mümessili sıfatıyla "hizmet" vermiş ve karşılığında elde ettiği mümessillik ücretini döviz olarak yurda getirip bozdurmuştur. Mümessillik hizmetinin "yurt dışındaki müşteri için yapılmış" olduğundan kuşku duyulamaz. Davacının hizmetinden, mümessili olduğu ihracatçının yurt dışında faydalandığı da açıktır. Kanunun hizmet ihracatı için öngördüğü şartlar tamam olduğundan, davacının söz konusu hizmet geliri nedeniyle katma değer vergisi istisnasından yararlanması gerekir.”

“Diğer taraftan 11. maddenin 2 numaralı paragrafında, bu istisnanın uygulanmasına ilişkin "usul ve esaslar"ı tespit konusunda tanınan yetkinin, Maliye Bakanlığına Kanunda öngörülen istisna şartlarını değiştirme, ağırlaştırma veya hafifletme konusunda imkan tanıdığı söylenemez.”

Anayasa'nın 73. maddesi karşısında, böyle bir yetkinin Kanunla idareye verilmesi esasen söz konusu olamaz. Maliye Bakanlığının kanunu anlayışını ve görüşünü ifade eden 26 seri sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu Genel Tebliğinde yer alan açıklamalar nedeniyle, davacının kanunda öngörülen istisnadan yararlanamayacağını söylemek de mümkün değildir.”

Vergi Dava Daireleri Kurulu 1998/32 E., 1999/101 K.

“Katma Değer Vergisi için kabul olunan "Destination" ilkesine göre; bir mal veya hizmet hangi ülkede tüketiliyorsa vergilemede o ülkede yapılır. Maddi niteliği ve gümrüklemeye konu oluşu nedeniyle, mallarda tüketim yerinin tesbiti bakımından sorun yoktur.”

“Ancak, hizmet bir mal gibi sınır ötesine taşınması fiziki bakımdan mümkün bulunmayan bir muamele olduğundan, tüketime tekabül eden kavram hizmetten faydalanma olarak kabul edilmektedir.”

“Esasen, Katma Değer Vergisinin amacının Yurt içi tüketimini kavramak olduğu da göz önünde tutulduğunda, hizmetin nerede tüketildiğinin tesbiti, sistemin kusursuz bir şekilde işletilmesi bakımından yeterli olacaktır.”

Hizmet satılmakta ve hizmetin alıcısı Yurt dışında bulunmaktadır. Yani hizmet Yurt içinde tüketilmemektedir. Dolayısıyla bu bir hizmet ihracatıdır. Tüketim Yurt dışında gerçekleşmektedir. Bu hizmet nedeniyle yurt içinde tüketilecek bir malın ithalatı ortaya çıkmaktadır. Bundan dolayı iki değişik işlem gerçekleşmesi bu işlemlerin birbiriyle ilgili olmaları vergileme açısından bir önem ifade etmez. Katma Değer Vergisinin temel mantığının yurt içi tüketimi kavramak olduğu düşünülürse, yurt dışında tüketilen bir hizmeti katma değer vergisi kanununa tabi tutmak sistemin temel mantığıyla çelişmektedir.”

“Aksi halde komisyonu ödeyecek olan müşteri ayrıca Katma Değer Vergisini ödemeyi reddedeceği için, hizmeti yapan hasılatının bir kısmını Katma Değer vergisi olarak ödemek zorunda kalır. Anılan Komisyonlar komisyonu ödeyenin bulunduğu ülkede katma değer vergisine tabi tutulduğu için vergi mükerrerliği doğacaktır.”

“Ülke farklılığı nedeniyle bu katma değer vergisinin karşı ülkede indirim ve iade konusu yapılması da mümkün değildir.”

“Mükerrerlik malın ithalinde yeniden baş gösterecektir. Zira yabancı firmanın ödediği komisyon malın maliyetine eklenecek böylelikle komisyon ücreti ithal aşamasında ve mal bedeli yanında bir kere daha katma değer vergisine tabi olacaktır, böylelikle Türkiye aynı işten iki defa katma değer vergisi alacaktır.”

“Hizmetten faydalanma olayının nerede vuku bulduğu üzerine fikir yürütmek gerekirse; Türkiye'ye mal ithalinde, malı gönderenin Türkiye kaynaklı hasılat elde ettiği doğrudur. Ancak, hasılatın Türkiye kaynaklı oluşu gelirin Türkiye'de elde edildiği anlamına gelmez.”

“Bu satıştan kaynaklanan hasılat Türkiye'de vergilendirilmediğine göre, Türkiye'ye yapılan ihracatın, ihracatçıya sağladığı fayda gelir, ihracatçının bulunduğu ülkede tezahür etmektedir. Satılan malın tüketildiği yerin başka ülke olması, ihracatçının bu işlemden faydalandığı yeri değiştirmez, mala müşteri bulunması şeklindeki işlem yabancı firmanın satışını, dolayısıyla gelirini artırdığına göre, gelirin elde edildiği ülke, aynı zamanda hizmetten faydalanılan yerdir. Bu nedenle hizmette de, ne tip hizmet olursa olsun hizmetin tüketildiği yerin saptanması gerekir. Bu sebeple müşteri nerede ise, hizmet orada tüketilecektir. Aksi uygulama yukarıda belirtildiği üzere çifte vergilemeye neden olur. Nitekim AET 6 nolu direktifi bu görüşü desteklemektedir. Bu anlayış katma değer vergisi kanunumuza uygundur, en azından aykırı değildir.”

“Mümessillik fatura veya belgesinin yurt dışında bir müşteri adına düzenlenmesi dahi hizmetin yurt dışına verildiği, hizmetten ithalatçının yararlandığının en önemli göstergesidir.”

“Belirtilen nedenlerle Daire kararı kanuna aykırı olduğundan…”


[1] Danıştay 3. Daire Başkanlığı 2019/2138 E., 2021/2447 K.

[2] Danıştay 4. Daire Başkanlığının vermiş olduğu 2018/8187 E., 2022/1899 K. sayılı karar ve aynı konuda devamı niteliğinde verdiği, 2019/2859 E., 2022/1900 K., 2019/7894 E., 2022/1901 K., 2019/4331 E., 2022/1909 K., 2019/9871 E., 2022/1914 K., 2020/1033 E., 2022/1915 K., 2020/3867 E., 2022/1916 K., 2019/6254 E., 2022/1918 K. sayılı kararlar

[3] Danıştay 9. Daire 2002/3226 E., 2004/3435 K.

[4] Vergi Dava Daireleri Kurulunun 1993/63 E., 1994/133 K. ile 1998/32 E., 1999/101 K. sayılı kararları



Vergi yargısında ilk derece ve istinaf düzeyinde, ithal edilecek mallara yönelik yurt dışı müşteriye sunulan aracılık, mümessillik, gözetim, denetim, pazar – fiyat araştırması, ürün testi gibi faaliyetlerinden yurt dışında yararlanıldığı dolayısıyla sunulan bu tür hizmetlerin hizmet ihracı olduğu yönünde olumlu görüşlere rastlanmaktadır. Ancak nihai olarak alınan kararlarda oyçokluğuyla olumsuz karar verildiği de görülmektedir. Olumsuz kararlara yönelik verilen karşı oy gerekçelerini olumsuz kararlarla karşılaştırdığımız zaman şu hususlar dikkat çekmektedir:

Olumsuz görüşler daha çok idari yanlar içerirken, olumlu görüşlerin daha akademik ve global bir bakış açısını yakaladığı görülmektedir. Ayrıca 1994 yılında verilen ilk karşı görüşte belirtilen Maliye Bakanlığının Tebliğ düzenlemeleriyle kendine verilen yetkiyi aştığı, yaptığı daraltıcı yorumlarla Anayasa’nın 73’üncü maddesine aykırı bir şekilde kanunsuz vergi getirdiği iddialarına bugüne kadar hiçbir Danıştay kararında doyurucu bir cevap verilememiştir.

1999 yılında verilen karşı oy gerekçesi ise sağlam bir manifesto gibidir. Vergilemede mükerrerliğin doğduğu, sırf hizmet ihracatını kabul etmemek için uluslararası düzeyde işlemesi gereken KDV mekanizmasının bozulduğu, mal ithalatı ile hizmet ihracının takas işlemler gibi birbirinden bağımsız iki işlem olduğu ve birbiriyle karıştırılmaması gerektiği yönündeki görüşler de Danıştay tarafından çürütülmüş değildir.

Kısaca, Danıştay vermiş olduğu görüşler istikrar kazanmış gibi görünse de bu konuda Danıştay içinde de bir fikir birliğinden bahsedilemez. Anayasaların, kanunların değiştiği gibi yargı kararlarının da değişen olaylar sonucundan değişmesi son derece mümkündür. Bunun için tıpkı özelge taleplerinde olduğu gibi konunun tüm yönleriyle etraflı bir şekilde dava dilekçesine bağlanması önemlidir. Aksi takdirde sırf vergi dairesine bildirilen faaliyet kodu ile yapmış olduğu ve görüş talep ettiği faaliyet kodu uyumlu olmadığı için olumsuz görüş almak kaçınılmaz olacaktır.

“Yurt dışı müşterileri tarafından Türkiye'de hazır konfeksiyon üreticilerinden satın alınan ürünlerin ihraç edilmeden önce yapılan kalite kontrol işlemi ve bu işlem sonucunda düzenlenen raporlama faaliyetinden elde edilen kazancın 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 10/1-ğ kapsamında münhasıran yurt dışında yararlanılan bir hizmet olarak değerlendirilemeyeceğinden, bu faaliyetten elde edilen kazancın kurum kazancından indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.”[1]

12 Nisan 2017 tarihinde verilen son iki özelgeyi telif edebilmek gerçekten güçtür. İhraç edilecek hazır tekstil ürünlerinin kalite kontrolden geçirilerek elde edilen sonuçların yurt dışına raporlanması ürün test faaliyetinden başka ne olabilir. Elbette üretilen ürünlerin kalitesi alıcı yabancı firma adına test edilip kontrolden geçirildikten sonra elde edilen sonuçlar, yurt dışı alıcıya rapor edilecektir. Ortada raporlama faaliyeti diye bir faaliyet yoktur. Yapılan ürün testi faaliyet sonucunun raporlanması söz konusudur. Özelge sorulurken birebir kanunda geçen kelimelerle sorulmaması, işin mahiyetini kavramadan olumsuz görüş verilmesini gerektirmemelidir.

Ürüne yönelik sunulabilecek faaliyetlerden biri de tedarikçi temini ve denetimi gibi faaliyetlerdir. Aşağıdaki Özelge’de görüleceği üzere İdare söz konusu faaliyetlerin tamamını danışmanlık kapsamında ele alarak kolaylıkla reddetmiştir.

“… anılan bent hükmü kapsamında gerçekleştirilecek hizmetlerin sunulmasından elde edilecek kazancın %50'sinin, gelir vergisi beyannamesinde ayrıca gösterilmek suretiyle indirim konusu yapılması mümkün bulunmakta olup,      tedarikçi bulma, tedarikçi geliştirme ve tedarikçi denetleme gibi hizmetler danışmanlık kapsamında değerlendirildiğinden ve tarafınızca verilen danışmanlık hizmeti Gelir Vergisi Kanununun 89/1-13’üncü bendi kapsamında sunulan bir hizmet olarak değerlendirilemeyeceğinden, bu faaliyetlerden elde elde edilen kazancın indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.”[2]

Bu durum özellikle tekstil sektöründe büyük marka sahibi yurt dışı alıcıların istedikleri ürünlerin Türkiye’den temin edilmesi, imal edilmesi ve kontrol edildikten sonra söz konusu ürünlerin yurt dışına ihraç edilmesi aşamasında görülür. Tedarikçi temini, imal terminlerinin kontrolü, imalatçıların fiziki konumlarının belirli standartlara (yangın güvenlik tertibatı, iş yeri güvenliği, çocuk işçi vb.) uygun olup olmadığının kontrolü ile üretilen ürünlerin kontrolü gibi değişik hizmetler sunulmaktadır. Bunlardan sadece ürün kontrolüne ilişkin olan faaliyetlerden elde edilen kazançlar indirime konu edilebilir.


[1] İstanbul VDB'nin 12.04.2017 tarih ve 62030549-125[10-2016/458]-101659 sayılı özelgesi

[2] Bursa VDB’nin 12.08.2020 tarih ve 17192610-120[GV-19-8]-E.114286 sayılı özelgesi



Sertifikasyon, bir ürünün, hizmetin, sistemin veya kişinin belirli bir standarda veya kritere uygun olduğunu gösteren sertifikanın verildiği bir faaliyettir. Sertifikasyon, bağımsız bir üçüncü kişi tarafından yapılan bir değerlendirme ve belgelendirme süreci ile gerçekleştirilir.

Sertifikasyonun faydaları: Ürünlerin, hizmetlerin, sistemlerin veya kişilerin güvenli ve güvenilir olduğunu, belirli bir kalite standardına uygun olduğunu göstererek rakiplerine karşı firmalara bir rekabet avantajı sağlar. Bu yönüyle etkili bir pazarlama aracı olarak kullanılabilir. Ayrıca bazı sektörlerde faaliyet gösterebilmek için sertifikasyon belgesi gerekli olabilir. Yurt dışına ihraç edilecek ürünlerde CE belgesi gümrük işlemleri için zorunlu olabilir.

Sertifikasyon süreç faaliyetleri: Sertifikasyon belgesi almak isteyen kişinin, yetkili bir sertifikasyon kuruluşuna başvuruda bulunmasıyla başlar. Başvuruyu alan yetkili kuruluş, başvuranın faaliyetlerini ve sistemlerini inceleyerek belgelendirme yapar. İnceleme ve belgelendirme aşamasından sonra sertifikasyon belgesi verip vermeme konusunda bir değerlendirme yapılır. Olumlu değerlendirme neticesinde sertifikasyon belgesi verilen, sertifikasyon kuruluşu tarafından belirli aralıklarla denetlenir.

Sertifikasyon kuruluşları: Türk Standartları Enstitüsü (TSE), TÜV SÜD (Almanya), Bureau Veritas (Fransa), SGS (İsviçre), Lloyd's Register (İngiltere) Türkiye'de faaliyet gösteren en önemli ulusal düzeyde sertifikasyon kuruluşlarıdır. Bunların haricinde bazı özel ve kamusal sertifikasyon kuruluşları da vardır. Ulusal sertifikasyon kuruluşları uluslararası düzeyde The International Organization for Standardization’a (ISO) bağlıdır. ISO’nun dünya çapında standartlar geliştirmek ve yayınlamak, ulusal standardizasyon kuruluşları arasında iş birliğini ile standardizasyonla ilgili araştırma ve geliştirmeleri teşvik etmek gibi bir fonksiyonu vardır. ISO aynı zamanda ISO 9001 (Kalite Yönetim Sistemi), ISO 14001 (Çevre Yönetim Sistemi) gibi belirli standartları belirlediği gibi, bu standartlara uygunluğu denetleyen ve sertifikalandıran kuruluşlara da yetki verir.

Ürün testi faaliyetleri ile sertifikasyon faaliyetleri ilk etapta birbirine benzer faaliyetler gibi gözükse de farklı faaliyetlerdir. Ürün testleri, siparişi verilen ürünlerin belirli teknik şartnameye uygun bir şekilde hazırlanıp hazırlanmadığını, sipariş sonucu ürünü teslim almadan önce alıcı adına ürünlerin güvenliğini, performansını, dayanıklılığını ve işlevselliğini kontrol eden faaliyetler bütünüdür.

Sertifikasyon ise üretilen ürünün veya sunulan hizmetin belirli bir standarda veya kritere uygun olduğunu gösteren resmi bir belgenin verilmesidir. Sertifikasyon, ürünün veya hizmetin güvenliğini, kalitesini ve performansını güven veren bağımsız bir kuruluş tarafından üçüncü kişilere teyit etmenin bir yoludur.

Ürün testi faaliyeti sadece alıcıya güvence verirken, sertifikasyon sonucunda alınan belge potansiyel müşterilerin hepsine bağımsız bir güvence verir. Ürün testleri, ürünlerin teknik şartnamelere ve standartlara uygun olup olmadığını belirlemeyi amaçlar. Sertifikasyon ise ürünlerin veya hizmetlerin belirli bir standarda veya kritere uygun bir şekilde üretildiğini ve ifa edildiğini gösteren resmi bir belge vermeyi amaçlar.

Ürün testleri, ürünün belirli teknik özelliklerine odaklanır. Sertifikasyon ise ürünün veya hizmetin daha geniş bir kapsamını değerlendirir. Bir ürün istenen teknik şartnameye uygun olduğu halde belirli standartlara uygun olmayabilir. Ürün testleri, daha çok deneyler ve ölçümler yoluyla yapılırken, sertifikasyon inceleme, değerlendirme ve denetim gibi yöntemlerle yapılır. Ürün testleri, ürünün teknik şartnamelere ve standartlara uygun olup olmadığını gösteren bir raporla sonuçlanırken, sertifikasyon ürün veya hizmetin sertifikasyon belgesi ile sonuçlanır.

Son olarak vergi kanunları kapsamında, ürün testinden alıcı veya satıcı yararlanabilirken, sertifikasyon faaliyetinden daha çok üretici ve hizmet sağlayıcı yararlanır. Üretici ve hizmet sağlayıcılar da genellikle Türkiye’de faaliyette bulundukları için sertifikasyon faaliyetinden yararlanmalar Türkiye’de gerçekleşir. Bu sebeple sertifikasyon faaliyetlerinden elde edilen kazançlara kurumlar vergisi indirimi durumları nispeten daha azdır.

Bununla birlikte bazı sektörlerde, sahipleri yurt dışında oldukları halde, imalat, bakım onarım gibi bazı sebeplerle uçak ve gemiler Türkiye’de bulunabilmektedir. Bu araçların deniz ve hava trafiğine çıkabilmeleri için muayeneden geçmeleri ve bu denetimler sonrasında bir sertifikasyon belgesi almaları gerekir. Bu durumlarda sertifikasyon faaliyeti Türkiye’de verilmekte, fatura yurt dışı müşteriye gönderilmekte, ödeme yurt dışından Türkiye’ye gelmekte, yararlanma yurt dışında gerçekleşmekte olduğu için bu faaliyetlerden elde edilen kazançlar kurumlar vergisi indirimine tabi olacaktır.

“Uluslararası sularda sefer yapan yabancı bayraklı gemilere, tabi oldukları uluslararası kurallar nedeniyle ve uluslararası anlaşmalara uygun olarak, Türk limanlarında, tersanelerinde verilen ve münhasıran yurt dışında faydalanılan sertifikasyon hizmetlerinden elde edilen kazancın %50'sinin, Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ kapsamında kurumlar vergisi matrahının tespitinde, kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla kurum kazancından indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.”[1]

Bu görüşün devamında Türkiye’den ihraç edilecek mallara yönelik verilecek sertifikasyon faaliyetlerinden elde edilen kazancın kurumlar vergisi matrahından düşülemeyeceği belirtilmektedir.

Bir hizmetin sertifikasyon hizmeti olabilmesi için öncelikli olarak bu faaliyetin doğrudan bir sertifikasyon kuruluşu tarafından ya da dolaylı olarak bu kuruluşlara akredite olmuş, yetki belgesi almış alt kuruluşlar tarafından sunulması gerekir. Sertifikasyon belgesi veren böylesi kuruluşların, standartlar ve süreç hakkında bilgi ve tecrübeye dayalı bir teknik uzmanlığı, kurulu bir kalite yönetim sistemi, test ve analiz yapılabilmesi için de gerekli laboratuvar ve test ekipmanlarının bulunması, en önemlisi de faaliyetlerini tarafsız ve bağımsız bir şekilde yürütebilmesi gerekir.

Gelir İdaresi tarafından verilen bir başka görüşte ise;

“…yat işletmeciliği, gemi inşa yüksek mühendisliği ve bilirkişilik faaliyetinde bulunan Türkiye’de yerleşik şirketin, merkezi Belçika'da bulunan International Marine Certification Institute (IMCI) kuruluşu adına, Türkiye'den ihraç edilecek deniz araçlarının Avrupa Birliği kurallarına uygun inşa edilip edilmediğini denetleme hizmeti verdiği; Community Europe (CE) uygunluk belgesi almak isteyen Türk imalatçıların IMCI sertifikasyon kuruluşuna başvurdukları; başvuru sonucu sertifikasyon işlemleri için IMCI adına denetim faaliyetinde bulunduğu, denetim sonrası hazırlanan uygunluk raporuna göre IMCI’n CE uygunluk belgesi tanzim ederek Türk imalatçı firmasına gönderdiği bir işlemde Türkiye’den yurt dışı IMCI sertifika kuruluşu adına denetim hizmeti veren, yurt dışına fatura eden, ödemesini yurt dışından alan firmanın sunmuş olduğu bu hizmetin Türkiye'de yurt dışındaki bir müşteri için yapılmış ise de bu hizmet sonucunda verilecek CE uygunluk belgesinden Türkiye'de faydalanılacağından hizmet ihracatı kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmadığı…”[2] belirtilmiştir.

International Marine Certification Institute (IMCI); Avrupa ve uluslararası eğlence amaçlı denizcilik endüstrisinin çıkarlarına hizmet etmek için Brüksel, Belçika'da kurulmuş bir bağımsız sertifikasyon kuruluşudur. Bu kuruluş, teknelerin, motorların ve bileşenlerin Avrupa Birliği'nde (AB) pazarlanmasını sağlayan CE sertifikasyonu dahil olmak üzere çeşitli denizcilik ürünlerine ve hizmetlerine sertifikasyon hizmeti sunar. Marinalar, şirketler, ürünler, hizmetler ve denizcilik alanındaki profesyonellerin sertifikasyonunu yapmaktadır.

Olay yanlış kurgulandığı veya olay kurgusu yanlış anlaşıldığı için burada isabetli bir görüş verildiği söylenemez. Çünkü bu olayda IMCI tarafından verilen sertifika belgesi imalatçı firmaya verilen bir belge olmayıp doğrudan doğruya ihraç edilecek deniz taşıtına ilişkindir. Dolayısıyla bu sertifika belgesinin yararlanıcısı yat imalatçısı değil, yat siparişi veren alıcıdır. Çünkü bu belge olmadan yatın sefere çıkabilmesi mümkün değildir. Bu olayda yat imalatçısı, aldığı sertifika ile üretmiş olduğu yatın sefere çıkabileceğini ispatlamış oluyor. Sertifika için ödenen belge yat imalatçısının aktifinde kayıtlı bir gayrimaddi hak değil, ihraç edilen yatın maliyetine eklenen bir maliyet unsuru oluyor ve yatla birlikte yurt dışına çıkıyor. Yatın motoru, güvertesi gibi alınan bu hizmetten yurt dışındaki yat alıcısı faydalanıyor.

Bu olayda, fatura yurt dışına düzenlendiği, ödeme yurt dışından geldiği için değil, işin gerçek mahiyeti itibariyle bu hizmetin yararlanıcısı yurt dışı müşteri olduğu için hizmet ihracı söz konusudur. Diğer bir ifadeyle ödemenin yurt dışından gelmesi “hizmetten yurt dışında yararlanıldığı” anlamına gelmediği gibi ödemenin yurt içinden yapılması da “hizmetten yurt içinde yararlanıldığı” anlamına gelmeyecektir. Bununla birlikte kurumlar vergisi indirimi, KDV istisnası ve KDV iadelerinde sıkıntı yaşamamak açısından, ödemelerin yurt dışından gelmesine özen gösterilmesi yerinde olacaktır.

Bu görüşte kurumlar vergisi indirimine dair bir açıklama yer almamaktadır. Sunulan hizmet sertifikasyon faaliyetlerinden bir denetim hizmetidir. Bu hizmet, yurt dışı sertifikasyon kuruluşunca (IMCI) yetkilendirilmiş bir şirket tarafından Türkiye’de verilmektedir. Bu denetim hizmetine bağlı olarak yurt dışı sertifikasyon kuruluşunca sertifika verilmektedir. Denetimin yetkilendirilmiş bir sertifikasyon şirketi tarafından yapılması, belgenin ana sertifikasyon şirketi tarafından verilmesi, sunulan hizmetlerin sertifikasyon faaliyeti olmasına engel değildir. Bununla birlikte bu kapsamda üçüncü bir firmadan laboratuvar, ölçüm, test hizmeti alınması halinde bu hizmetlerin de sertifikasyon faaliyeti olduğunu iddia etmek mümkün olmayacaktır. Bu sebeple sertifikasyon hizmetinin sertifikasyon kuruluşlarının bizzat kendileri veya yetkilendirdikleri alt kuruluşlar tarafından sunulması esastır.

Kaldı ki; bu olayda sunulan hizmet sertifikasyon faaliyeti olmasa bile yurt dışına sunulan, yurt dışında yararlanılan, yurt dışına fatura edilen ve yurt dışından ödenen bir mühendislik faaliyetinden elde edilen bir kazanç olduğu için kurumlar vergisinden indirilmesi gerekir. Bu durumda olan şirketlerin, yurt dışına ihraç edilecek gemi ve tekneler için sunulan mühendislik hizmeti kapsamında, kurumlar vergisi indirimine gitmeleri, KDV istisnası açısından daha yerinde ve kolay bir uygulama olacaktır.

Diğer taraftan, sertifikasyon hizmetinde alıcının yurt içi imalatçı firma olması, sertifikasyon hizmetinin ihraç edilen ürüne değil, imalatçı firmaya yönelik olması, imalatçı firmanın almış olduğu bu sertifikayı başka imalatlarında, hizmet faaliyetlerinde kullanması, aktifine kaydedilmiş gayrimaddi bir hak olması, bu hizmetten Türkiye’de yararlandığı anlamına gelecektir. Türkiye’de yararlanılan böylesi bir sertifikasyon hizmetinin ödemesi yurt dışından yapılsa, fatura yurt dışına kesilse bile bu faaliyetlerden elde edilen kazançların kurumlar vergisi indiriminden yararlanması mümkün değildir.

Sertifika almak için aracı olan ve bu konuda danışmanlık hizmeti veren firmaların elde edecekleri kazanç, Tebliğ’de belirtildiği gibi bilfiil bir sertifikasyon faaliyeti olmadığı için kapsam dışında kalacaktır. Bunun haricinde sertifikasyon kuruluşlarına hizmet sunan laboratuvar ve diğer hizmet sağlayıcılarının elde ettikleri kazançlar da kapsam dışıdır. Çünkü sertifikasyon faaliyeti, nihai olarak sertifikasyon kuruluşunun bünyesinde gerçekleşmektedir.

Sertifikasyon belgesi veren yetkili kuruluşların süreç içinde belge almak isteyen kuruluşlara verecekleri eğitim ve danışmanlık hizmetleri sertifikasyon faaliyetleri kapsamında değerlendirilse bile bu hizmetin doğrudan alıcısı Türkiye’deki firma olduğu zaman, fatura yerli firma adına düzenleneceği, ödeme yurt içinden geleceği için bu eğitim ve danışmanlık hizmetinden elde edilecek kazancın kurumlar vergisi matrahından indirilmesi mümkün değildir.


[1] İstanbul VDB'nin 14.08.2020 tarih ve 62030549-125[10-2018/126]-E.597559 sayılı özelgesi

[2] Muğla VDB’nin 03.08.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.48.15.01-KDV/20-120 sayılı özelgesi



Veri saklama, veri işleme ve veri analizi, birbirleriyle bağlantılı ve bir bütün olarak veri yönetimi sürecini oluşturan üç temel faaliyettir. Veri işleme, saklanan depolanan veriler üzerinde, veri analizi ise işlenen veriler üzerinde gerçekleştirilir. Kısaca veri yönetimi faaliyetleri, günümüzde birçok farklı alanda işletmelerin daha iyi kararlar vermesine, daha verimli çalışmasına ve daha fazla katma değer oluşturmasına yardımcı olmaktadır.

Kurumlar vergisi indirimi kapsamında Kanun’da bahsedilen veri saklama, veri işleme ve veri analizi faaliyetlerinin neler olduğu aşağıda ayrıntılı olarak açıklanmakta, yine Kanun kapsamında söz konusu faaliyetlerin nerede gerçekleştiği ve nerede yararlanıldığı ele alınmaktadır.

Veri Saklama, verilerin belirli bir formatta, güvenilir bir ortamda erişilebilir ve işlenebilir bir şekilde depolanması işlemidir. Veriler, dosyalar, veri tabanları veya bulut depolama gibi farklı ortamlarda saklanabilir. Veri saklama, verilerin erişilebilir ve kullanılabilir olmasını sağlar. Bu kapsamda sunulan hizmet, fiziki bir veri depolamaktan daha ziyade sanal ortamda verilerin server, sunucu gibi fiziki ortamlarda tutulmasıdır. Sanal ortamda, bulutta depolanan veriler, birden fazla veri merkezine dağılmış sunuculardan oluşan bir ağda saklanır. Bu sunuculara, internet üzerinden erişilebilir. Verilere erişmek için bir web tarayıcısı veya bir uygulama kullanılması gerekir.

Kurumlar vergisi kapsamında konuyu ele alacak olursak, veri saklama hizmetinin Türkiye’den yurt dışı müşterilere verilmesi gerekir. Depolanan verilerin saklandığı fiziki sunuculardan birinin ya da tamamının yurt dışında olması, veri saklama hizmetinin Türkiye’den sunulmadığı anlamına gelmez. Hizmetin Türkiye’den sunulup sunulmadığını belirlemek için veri saklama hizmeti sunan şirketin genel merkez faaliyetlerinin nerede odaklandığına bakmak daha doğru olur.

Sunucular, depolama aygıtları ve ağ ekipmanları gibi altyapı bileşenlerinden oluşan veri merkezi yönetiminin yapıldığı, verilerin siber saldırılara ve yetkisiz erişimlere karşı korunduğu, müşteri ilişkilerinin yönetildiği, pazarlama ve satış faaliyetlerinin yürütüldüğü, teknik destek ve faturalandırma hizmetlerinin sunulduğu, finansal işlemlerin yürütüldüğü yerler, veri saklama hizmetini sunan bir şirketin genel merkezinde olması gereken temel faaliyetlerdir. Bu hizmetlerin anlamlı bir kısmının Türkiye’de olması, faaliyetin Türkiye’de sunulduğu anlamına gelecektir. Hizmetin Türkiye’de sunulabilmesi için söz konusu hizmetlerin tamamının Türkiye’den yürütülmesi gerekmez. Verilerin güvenliğini sağlamak için farklı ülkelerde sunucular kullanılabilir, farklı coğrafi bölgelerde pazarlama, satış ve müşteri ilişkileri hizmeti sunulabilir.

Bütün bu açıklamalara rağmen Gelir İdaresi, güvenlik amacıyla sunucuların bir kısmının yurt dışında tutulması durumunda, veri saklama faaliyetinin Türkiye’de sunulmadığı sonucuna varabilir. Bu şekilde hizmet sunan mükelleflerin faaliyet kazançlarının kurumlar vergisi matrahından indirilmesine izin vermeyebilir. Oysa verilerinin saklanmasını isteyen yabancı müşteriler, verilerinin güvenliğinin sağlanması için değişik coğrafyalarda tutulmasını daha çok arzu ederler.

Veri saklama hizmetinde hizmetten nerede yararlanıldığı konusu, yurt dışı yabancı müşteriye kesilen faturaya bağlı olarak tespiti, nispeten daha kolay bir konudur. Burada saklanan verilerin kaynağının neresi olduğundan daha ziyade, mülkiyetinin kimde olduğu ve kim adına saklandığı önemlidir. Uluslararası bir şirketin Türkiye şubesine ait verilerin mülkiyeti Türkiye’deki şubeye ait olacağı için faturalar yurt dışına kesilse ve yurt dışından ödense bile yararlanmanın yurt dışında gerçekleştiği söylenemez. Diğer taraftan merkez yönetim diğer ülkelerdeki operasyonlarından elde ettiği verileri de bir yerde kendi adına saklıyor ise Türkiye şubesine ait verilerin mülkiyetinin de artık genel merkeze geçtiği, veri saklama hizmetinden yurt dışında yararlanıldığı söylenebilir.

Veri İşleme, verilerin ham halinden analiz edilebilir ve yorumlanabilir hale getirilmesi işlemidir. Veri temizleme, dönüştürme ve entegrasyon gibi işlemleri içerir. Veri işleme, verilerin analiz için hazır olmasını sağlar. Veri işleme faaliyetleri, verilerin elde edilmesi, kaydedilmesi, değiştirilmesi, güncellenmesi, yeniden düzenlenip farklı bir şekilde organize edilmesi, farklı kategori veya gruplara ayrılması, başka yerlere, kişi veya kuruluşlara aktarılması gibi işlemlerden oluşur. Müşterilerin iletişim, sipariş, fatura, geri bildirim ve anket sonucu gibi verilerini; Ürün ve hizmetlerin teknik özellikleri, fiyatları, stok bilgileri, pazarlama ve satış materyalleri gibi verilerini; Finansal gelir, gider, fatura, banka hesap bilgisi, kredi kartı bilgisi, muhasebe ve finansal raporlar gibi verilerini; Çalışanların iletişim, maaş, bordro ve performans değerlendirmeleri gibi verilerini; Operasyonel web sitesi trafiği, kullanıcı davranışı, IT altyapısı ve ağ güvenliği gibi verilerini işlemek üzere yapılan faaliyetlerin tümüdür.

Veri işleme faaliyetlerinin Türkiye’de gerçekleşmesi konusunda bir sorun görülmemektedir. Bununla birlikte bu hizmetten yararlanma konusuna değinecek olursak, işlenen verilerin mülkiyetinin kime ait olduğuna ve kim adına işlendiğine bakılması gerekir. Dolayısıyla işlenen, kaydı tutulan, düzenlenen, tasnif edilen verilerin yabancı müşterilere ait bir veri olması ve onlar adına verilerin işlenmesi gerekir.

Muhasebe denetim ve danışmanlık hizmetleri alanında faaliyet gösteren bir firmanın, serbest bölgede faaliyet gösteren bir firmanın tekdüzen hesap planına göre tutulmakta olan muhasebesini Amerika'da yapılacak konsolidasyona esas olmak üzere Amerikan Muhasebe Standartlarına (USGAAP) çevirmek ve aylık muhasebe verilerini e-posta yolu ile alarak tekrar işleyerek USGAAP'a uygun olarak Amerika'da yerleşik firmaya e-posta ortamında gönderme faaliyeti Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10/1-ğ kapsamında sayılan muhasebe kaydı tutma faaliyeti olarak değerlendirilemeyeceğinden, bu faaliyetten elde ettiği kazançlara kurumlar vergisi indirimi uygulanamayacağı,”[1] ifade edilmektedir.

Muhasebe kaydı tutma faaliyetleri bölümünde açıkladığımız gibi; bu faaliyet geniş anlamda muhasebecilik kavramının içine girse de kanun metninde açıkça belirtilen daha dar kapsamdaki muhasebe kaydı tutma tanımına girmediği için kurumlar vergisi matrahından indirilmemesi normaldir. Diğer taraftan TFRS’ye göre tutulan muhasebe kayıtlarının USGAAP standartlarına dönüştürülmesi ya da ilgili verilerin e-posta yoluyla alınıp USGAAP’e göre girilmesi, yukarıda tarif edilen veri işleme faaliyetlerindendir. Mevcut verinin değiştirilmesi, güncellenmesi, yeniden tasnif edilmesi ya da farklı şekilde organize edilmesi veri işleme faaliyeti ise muhasebe verilerinin de benzer işlemlerden geçirilmesi veri işlemedir. Bu verilerin mülkiyeti Türkiye’de faaliyet gösteren bir firma olsa da veriler yurt dışındaki ana firma adına, onun yararına işlenmektedir. Dolayısıyla bu işlemde yararlanma yurt dışında gerçekleşmektedir. “Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olma” sorunu burada da ortaya çıkabilir.

Gelir İdaresi vermiş olduğu bir özelgede[2] aşağıda sayılı faaliyetleri veri işleme ve veri analizi faaliyeti olarak görerek Gelir Vergisi Kanunu’nun 89/1-13 kapsamında indirim uygulamasına tabi olacağını belirtmiştir:

“…Türkiye'de yerleşmiş olmayan kişilerle, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara internet üzerinden veri analizi ve veri işleme kapsamında;”

  • “Şirket yöneticilerinin anket verilerinin analiz edilmesi ve bu verilerin veri tabanlarına işlenmesi,”
  • “Şirket yöneticilerinin koçluk programlarının yeni verilerle geliştirilmesi, sonuç verilerinin analiz edilmesi ve bu verilerin veri tabanlarına işlenmesi,”
  • “Yönetici koçlarının ve halkla ilişkiler uzmanlarının veri tabanı üzerinden iletişimlerinin sağlanması,”
  • “Şirketlerin iş düzeni ve şartlarının toplanması, toplanan verilerin analiz edilmesi ve bu verilerin veri tabanlarına işlenmesi ve raporlanması,”
  • “Şirketlerin veri tabanına, insan kaynaklarının hazırladığı personel eğitim programı verilerinin işlenmesi,”
  • “Web sitesi tasarlayan şirketlere kullanıcı deneyimlerinin geliştirilmesi için veri analiz hizmetinin verilmesi,”
  • “Teknoloji şirketlerinin müşterilerine daha iyi hizmet verebilmesi için internet kullanıcılarının deneyim verilerinin anketler yapılarak analiz edilmesi”

“… yurt dışında bulunanlara verdiğiniz veri işleme ve veri analizi hizmetlerinden elde ettiğiniz kazançların %50'sinin gelir vergisi beyannamesinde ayrıca gösterilmek suretiyle gelir vergisi matrahınızın tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.”

Veri Analizi, istatistiki yöntemler, görselleştirme ve makine öğrenmesi gibi teknikler kullanarak, verilerden anlamlı bilgiler ve öngörüler çıkarma işlemidir. Veri analizi, verilerin görselleştirilerek yöneticilere sunulması, iş süreçleri ve operasyonların iyileştirilmesi, pazarlama kampanyaları yürütülmesi, risk tespiti ve risklerin yönetimi amacıyla yapılan veri sahibine değer katmaya yönelik faaliyetlerin tamamıdır. Yapılan analizler, geçmişte gerçekleşen operasyonların ne şekilde oluştuğunu tarif etmeye yönelik tanımlayıcı analizler olabileceği gibi gelecekte nasıl gerçekleşebileceğine dair tahmine dayalı analizler de yapılabilir. Verileri etkin bir şekilde analiz eden kuruluşlar, daha iyi kararlar verebilir, daha verimli çalışabilir ve daha karlı hale gelebilir.

Veri analizi, riskleri yönetmek, dolandırıcılığı tespit etmek ve yatırımları optimize etmek için finans sektöründe; hastalıkları teşhis etmek, tedavileri optimize etmek ve halk sağlığını iyileştirmek için sağlık sektöründe; müşterileri daha iyi anlamak, hedef kampanyaları yürütmek ve satışları artırmak için pazarlama sektöründe; ürün kalitesini kontrol etmek, üretim süreçlerini optimize etmek ve maliyetleri düşürmek için imalat sektöründe sıklıkla kullanılır.

Kurumlar vergisi indirimi açısından konuyu ele alacak olursak, bu faaliyetlerden yararlanan kişiler yapılan analiz sonucunun rapor edildiği kişilerdir. Bir şirketin mülkiyetinde olan veriler, başka bir şirket veya kuruluş adına analiz edilebilir, raporlama yapılabilir. Uluslararası bir şirketin Türkiye şubesi hakkındaki verilerin analiz edilerek yurt dışına raporlanması, yurt dışına fatura kesilmesi ve yurt dışından ödeme alınması halinde bu faaliyetten elde edilen kazanç, yararlanma yurt dışında gerçekleştiği için, kurumlar vergisi matrahından indirilebilir.

Elbette bu görüşümüz diğer faaliyet açıklamalarında değindiğimiz gibi, Gelir İdaresinin “Türkiye’deki faaliyetlerle ilgili olmaması” şartına aykırıdır. Veri analizinin yararlanıcısı gayet açıktır. Analiz raporu kime sunulduysa, veri analizinden yararlanan kişi, sunulan kişidir. Sunulan kişinin yerleşiklik durumuna göre de bu faaliyetten Türkiye içinde ya da dışında yararlanıldığı söylenebilir. Bir şirketin veya kuruluşun verileri yurt dışı ortakları, partnerleri için de analiz edilebilir, yurt dışı alakasız bir üçüncü kişi için de analiz edilebilir. Şirket alım – satım, devir – birleşme (M&A) işlemlerinde alıcı almayı düşündüğü hedef şirketle gizlilik sözleşmesi imzaladıktan sonra bazı verilerini analiz ettirebilir. Denetim faaliyetine dönüşmediği müddetçe bu şekilde yurt dışı üçüncü kişiler adına yapılan veri analiz işlemleri de kurumlar vergisi indirimi kapsamında değerlendirilebilir.

Burada dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de yapılan veri analizi faaliyetinin denetimle karıştırılmamasıdır. Söz gelimi ülkemizde sıklıkla yabancı potansiyel şirket alıcıları adına yapılan due diligence işlemlerinin, şirket değerleme işlemlerinin veri analizi mi yoksa bir denetim mi olduğu tartışılabilir. Şirket değerleme işlemleri daha çok somut verilere, objektif teknik hesaplamalara dayandığı için veri analizi şeklinde yorumlanması daha muhtemeldir. Diğer taraftan due diligence işlemleri gerçek finansal rakamlara verilere dayandığı kadar, denetim ekibinin sezgi, algı ve yorumlarına dayandığı için veri analizinden daha çok şirket denetimi şeklinde tanımlanması daha makul olacaktır. Bağımsız denetim raporlama faaliyetlerini de veri analizinden çok bir denetim faaliyeti olarak kabul edilmesi gerekir.

Bir faaliyetin veri saklama, işleme ve analizi faaliyeti konusunda bir şüphe olacak olursa, dikkat edilmesi gereken konu, söz konusu hizmetin Türkiye ya da başka bir ülkedeki kişiler tarafından sunulup sunulamadığına bakmak gerekir. Şayet sunulan veri saklama, işleme ve analiz hizmeti Türkiye’ye özgü bir husus değilse, benzer şekilde başka ülkeler tarafından da verilebilecek bir durum söz konusu ise kanun gerekçesine uygun bir şekilde, rekabet avantajı sağlamak amacıyla bu hizmet, Türkiye’de kurumlar vergisi indirimi sağlanmak suretiyle teşvik edilmektedir.

Bu açıdan bakınca, muhasebe kayıtlarının USGAAP standartlarına göre yeniden işlenmesi ve şirket değerleme faaliyetleri, Türkiye’deki kişilerce yapılabileceği gibi Türkiye dışındaki kişiler tarafından da yapılabilir. Bu sebeple söz konusu faaliyetlerin veri yönetimi faaliyetleri kapsamında ele alınarak bu faaliyetlerden elde edilen kazancın kurumlar vergisi matrahından indirilmesi gerekir.


[1] İstanbul VDB'nin 17.02.2016 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-125[10-2015/201]-13439 sayılı özelgesi

[2] Bursa VDB’nin 05.01.2024 tarih ve E-17192610-120[GV-22-736]-4615 sayılı özelgesi



“Mesleki eğitim hizmetleriyle ilgili olarak Maliye Bakanlığına belirleme yetkisi verilmiş olup ilgili bakanlıkların görüşü alınmak suretiyle bu indirimin uygulanmasında mesleki eğitimin kapsamına giren hizmetler aşağıdaki şekilde tespit edilmiştir.

- Planlama, tanıtım, satış, satış sonrası hizmetler, marka yönetimi, finansal yönetim, teknik destek, Ar-Ge, tasarım, dış tedarik, yeni geliştirilen ürünlerin test edilmesi, laboratuvar, araştırma ve analiz,

- Sanayi, turizm, inşaat, tarım, savunma, reklam, internet ve e-ticaret, çevre, sağlık, basın, kültür-sanat, sigorta, enerji, spor ve denizcilik, iç ve dış ticaret, lojistik ve ulaştırma.

Buna göre, yukarıda yer alan alanlarda verilen mesleki eğitim hizmetleri, indirim kapsamında değerlendirilecektir.”

Maliye Bakanlığının belirlediği ve Tebliğle düzenlediği bu konuların dışında verilecek mesleki eğitimlerden elde edilen kazançlar, diğer tüm şartları sağlasa bile kurumlar vergisi matrahından indirilemezler.

Tebliğ’de sayılan alanlarda mesleki eğitimin Türkiye’de verilmesi ve Türkiye’de yerleşik olmayanlara verilmesi gerekir. Bunun için mesleki eğitim alan kişilerin geçici olarak Türkiye’ye gelmesi ya da uzaktan eğitim metoduyla Türkiye’den yurt dışına verilmesi gerekir. Bu şekilde verilecek eğitimler, kısa ve yoğun kurs programları, uzun vadeli ve kapsamlı eğitim programları, belirli bir beceri veya bilgi setinde uzmanlaşmayı sağlayan sertifika programları ya da belirli bir meslek dalında uzmanlaşmayı sağlayan uzmanlık programları şeklinde verilebilir.

Kanun metnine göre söz konusu eğitimleri verecek mükelleflerin Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetim ve gözetiminde faaliyette bulunması şartı aranmamaktadır. Tebliğ’de belirtilen alanlardan birinde yeterli uzmanlığa sahip olan bir firma bu mesleki eğitimleri verebilir.

Eğitim alan kişiler, Türkiye’de yerleşik olmadıkları müddetçe bu eğitimlerden yurt dışında yararlanıldığı söylenebilir. Söz konusu mesleki eğitimler Türkiye’de iş bulma vaadiyle verilse bile, eğitim alanların eğitim süresi göz önüne alınarak Türkiye’de yerleşik olmamaları yeterlidir. İlk defa mesleki eğitim alma gayesiyle Türkiye’ye gelenlere ve eğitimden sonra Türkiye’de geçirdikleri süre 185 günü aşmayanlara verilen eğitimlerden elde edilecek kazançlar, indirim kapsamı dahilinde olması gerekir. Mesleki eğitimi aldıktan sonra kişinin Türkiye’de işe girmesi, mesleki faaliyette bulunması eğitimin mahiyetini değiştirmemektedir.

“Danışmanlık ve reklam tasarım hizmeti faaliyetinde bulunan, bu kapsamda Türkiye üzerinden Fransa uzantılı (…) internet sayfalarında yayınlanmak üzere bu web sitelerinde reklam vermek isteyen veya buralarda alım satım yapmak isteyen Fransa mukimi gerçek ve tüzel kişilere doğru satış pazarlama teknikleri gösterilerek ürünlerin daha hızlı bir şekilde satılmasını sağlamak ya da bu web sitelerinin dizaynını veya tasarımını yapmak suretiyle hizmet veren şirketin, bu hizmetler nedeniyle elde edilen kazancın Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ kapsamında sayılan hizmetler arasında yer almadığından, söz konusu faaliyetlerden elde edilen kazancın yüzde ellisinin anılan düzenleme kapsamında kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.”[1]

Yazılım faaliyetleri kısmında belirtildiği gibi görüş sorulurken yapılan hizmetin mahiyeti Kanun’da sayılan faaliyetlerle doğrudan ilişkilendirilmedikçe mukteza taleplerinden olumlu bir görüş alınması mümkün değildir. Oysa sunulan hizmetlerin mahiyetine bakıldığında, reklam, internet ve e-ticaret alanlarında verilen bir mesleki eğitim hizmeti olduğu görülecektir.

Eğitim alan kişilerin bu mesleki eğitimleri Türkiye yerine başka bir ülkeden alma alternatifleri varken Türkiye’den alıyorlarsa mesleki eğitim faaliyetinin teşvik edilmesindeki amaç gerçekleşmiş demektir. Diğer taraftan mükellef kabul etmedikçe, uzaktan eğitim yöntemiyle verilen mesleki eğitimlerin kayıt altına alınması, kavranması son derece zordur. Bu sebeple zaten kayıt altında olan mükelleflere bu şekilde olumsuz görüş vererek kayıt dışına itmenin mantıki bir gerekçesi de bulunmamaktadır.

Diğer taraftan mesleki eğitim konularında uzman kişilerce verilen danışmanlık hizmetlerinin satış, reklam, pazarlama danışmanlık, finansal danışmanlık, lojistik danışmanlık gibi daha genel anlamda idari danışmanlık faaliyeti olarak tanımlanması, Kanun’da yer almadığı için de bu faaliyetlerden elde edilen kazancın indirim uygulamasına konu edilmemesi kuvvetle muhtemeldir.

“…Almanya'da yerleşik firmalara, discount marketlerde pazar geliştirme ve firmanın ticaretini yaptığı ürünlerin daha iyi pazarlanabilmesi, raf konumlandırmaları, fiyat politikası ve benzeri konularda bilgi toplayarak verilen danışmanlık hizmetinden elde edilen kazanç… yapılan danışmanlık faaliyeti, Gelir Vergisi Kanunu’nun 89/1-13 numaralı bendinde sayılan faaliyetler içinde yer almadığından, bu faaliyete ilişkin elde edilen kazancın … indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.”[2]

Mesleki eğitim faaliyet konularıyla ilgili özel ders mahiyetinde verilen danışmanlık hizmetlerinden elde edilen kazancın da indirim uygulaması kapsamına alınması Kanuni düzenlemenin getiriliş gerekçesine çok daha uygun olacaktır. Türkiye’den yurt dışına verilen, Türkiye’ye alternatif olarak başka ülkelerden de alınabilecek olan, uzmanlık gerektiren bu hizmetten elde edilen gelirin, mükellef beyan etmedikçe, tespiti de zaten güçtür. Biraz daha genişletici bir yorumla bu faaliyetleri kapsam içine almak, kayıt dışılığı azaltacak vergi gelirlerini de artıracaktır. Bu tür kararları almaktan korkmamak gerekir.


[1] İstanbul VDB'nin 12.06.2023 tarih ve 62030549-125-644684 sayılı özelgesi

[2] Kütahya Defterdarlığının 21.04.2020 tarih ve 61504625-120-E.18696 sayılı özelgesi




“Eğitim alanında faaliyet gösteren işletmelerin Milli Eğitim Bakanlığından alınan izin belgesi veya ruhsat çerçevesinde faaliyette bulunmaları gerekmektedir.” Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde eğitim faaliyetleriyle ilgili bu cümleden başka bir açıklama yer almamaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın izin ve denetimine tabi olan kurumlar şunlardır:

  • Okullar; kreş, anaokul, ilkokul, ortaokul, lise, mesleki ve teknik anadolu liseleri, güzel sanatlar lisesi, spor lisesi ve imam hatip lisesi,
  • Kurumlar; açık öğretim okulları, halk eğitim merkezleri, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri, öğrenci yurtları ve pansiyonlar,
  • Kurslar; Yabancı dil kursları, bilgisayar kursları, mesleki kurslar ve diğer kurslar.

Bu kapsamda faaliyette bulunan özel işletmelerin sunacakları eğitim hizmetleri, diğer şartların da sağlanması şartıyla, hizmet ihracı olup kurumlar vergisi indiriminden yararlanabilirler.

Yukarıda sayılan öğrenci yurtları ve pansiyonlarınca verilecek özel ders ve etüd gibi eğitim hizmetleri de (varsa şayet) eğitim kurumu sayıldıkları ve Milli Eğitim Bakanlığının izin ve denetimine tabi oldukları için kurumlar vergisi indiriminden yararlanabilirler. Yurt ve pansiyonlarda verilen, eğitimle doğrudan alakası olmayan, konaklama, yeme içme ve ulaşım gibi hizmetlerden elde edilen kazançlar ise kapsam dışında kalmaktadır.

Eğitim faaliyetlerinden elde edilen kazancın kurumlar vergisi indirimine konu olabilmesi için;

  • Milli Eğitim Bakanlığı’nın izin ve denetimine tabi bir kurum tarafından,
  • Türkiye’de yerleşik olmayanlara

sunulan bir eğitim hizmeti olması gerekmektedir. Kanun metni dikkatlice okunduğunda, “ile” bağlacından sonraki kısımda, eğitim ve sağlık faaliyetlerinin Türkiye’de sunulması ve yurt dışında yararlanılması gerektiği söylenmemiştir. Türkiye’de sunulma ve yurt dışında yararlanılma şartları sadece “ile” bağlacından önceki mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi, ürün testi, sertifikasyon, veri saklama, veri işleme, veri analizi ve mesleki eğitim faaliyetleri için geçerli olduğu görülmektedir.

Eğitim ve sağlık hizmetleri, Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlıklarının izin ve denetimine tabi işletmeler tarafından verileceği için doğası gereği bu işletmelerin Türkiye’de olacakları ve sadece Türkiye’de hizmet verebilecekleri düşünülmektedir. Mesela Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı’nın izin ve denetimine bağlı olarak faaliyette bulunan özel bir sürücü kursu, direksiyon eğitimi vermek amacıyla 3 eğitmenini Bulgaristan’a göndermesi durumunda elde edilecek kazancın kurumlar vergisi matrahından indirilmesi gerekir. Benzer durum sağlık hizmetlerinde daha sıklıkla görülebilir.

Gelir İdaresinin sunulan eğitim hizmetinden yurt dışında yararlanılması şartını aramadığı aşağıdaki Özelge’de açıkça görülmektedir.

“Yurt dışından gelen müşterilere Türkiye'de verilen eğitim hizmeti, hizmet Türkiye'de ifa edildiğinden ve hizmetten Türkiye'de faydalanıldığından genel hükümler çerçevesinde KDV ye tabi bulunduğu, bu hizmetin hizmet ihracı kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı…

… Milli Eğitim Bakanlığından alınan izin belgesi veya ruhsat çerçevesinde faaliyet gösteren eğitim işletmesi olması ve … tebliğdeki diğer şartları sağlaması durumunda Türkiye'de yerleşmiş olmayan kişilere sunulan eğitim faaliyetinden elde ettiği kazancın %50'sini, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10/1-ğ bendine göre, kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapması mümkündür.”[1]

Bu Özelge’de Gelir İdaresi KDV açısından konuyu ele alırken hizmetten Türkiye’de faydalanıldığını ve bu sebeple KDV’ye tabi olduğunu söylerken, Kurumlar vergisi açısından sunulan eğitim hizmetinden Türkiye’de yararlanılmasını önemsememiştir. Çünkü Gelir İdaresine göre Türkiye’de sunulan eğitim ve sağlık hizmetlerinden ancak Türkiye’de yararlanılabilir.

Bu konuda Gelir İdaresinden tamamen farklı düşünmekteyiz. Çünkü Türkiye’de yerleşik olmayan kişilerin Türkiye’de almış oldukları eğitim ve sağlık hizmetinden Türkiye’de faydalanmaları mümkün değildir. Eğitim ve sağlık hizmetini alan kişi nerede yerleşik ise bu hizmetlerden de orada yararlanacaktır. Eğitim ve sağlık hizmetleri, turizm, yeme, içme gibi yerinde tüketilen hizmetler olmadığı için kişilerin yerleşik olduğu yerlerde tüketildiğinin, faydalanıldığının kabulü, daha doğru olacaktır. Dolayısıyla Türkiye’de yerleşik olmayan kişiler aldıkları eğitim ve sağlık hizmetlerinden yurt dışında yararlandıkları için, “yurt dışında yararlanma” kriteri eğitim ve sağlık faaliyetleri için hala geçerlidir. Burada hatalı olduğunu düşündüğümüz görüş, KDV açısından Türkiye’de faydalanıldığını belirterek hizmet ihracı olarak kabul etmeyen kısımdır.

Eğitim ve sağlık hizmetlerinde hizmetten yararlanma durumu daha çok Türkiye’de yerleşik olup olmamayla doğrudan ilişkili olduğu için ilgili bölümde ayrıntılı olarak incelenecektir.


[1] Ankara VDB’nin 08.11.2017 tarih ve 84974990-130[1-2013/56]-439400 sayılı özelgesi




Sağlık faaliyetleri ile ilgili bir diğer düzenleme de KDV Kanunu 13/1-l’de yer almaktadır. Sağlık faaliyetleriyle ilgili KDV istisnası ve kurumlar vergisi indirimi uygulamalarının arasında bazı farklılıklar olsa da çok fazla benzerlik bulunmaktadır. Benzerlik olan alanlarda Gelir İdaresinin görüşünü daha iyi görebilmek açısından KDV Kanunu Genel Tebliği’nin ilgili kısımlarına bu bölümde yer verilmiş, konuya ilişkin açıklamalarımız da yeri geldikçe yapılmıştır.

Her iki kanuni hüküm arasında en önemli fark, kurumlar vergisinde sağlık hizmetlerinin tamamı kapsama alınmışken, KDV açısından sağlık hizmetlerinin sadece koruyucu hekimlik, teşhis, tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri kapsama alınmıştır. Ayrıca KDV Kanunu’ndaki bu hükümde Türkiye dışında yararlanma şartı belirtilmemiştir. Kurumlar vergisi indirimiyle ilgili hükümde de yukarıda bahsedildiği gibi, eğitim ve sağlık faaliyetlerinden yurt dışında yararlanma şartı bulunmamaktadır. Bunun haricinde

  • Sağlık Bakanlığının izin ve denetimindeki bir kurum ve kuruluş tarafından verilmesi,
  • Türkiye’de yerleşik olmayanlara verilmesi

şartları her iki kanunda da yer almaktadır.

“…ana sözleşmenizde yazılı esas faaliyet konuları arasında sağlık hizmetinin yer alması ve söz konusu indirim için belirtilen diğer şartların da sağlanması durumunda …. almış olduğunuz sağlık turizmi işletmesi ruhsatının teslim tarihinden itibaren, Türkiye'de yerleşmiş olmayan kişilere sunduğunuz ve münhasıran sağlık hizmetlerinden elde ettiğiniz kazancın %....'sini, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10/1-ğ bendine göre, kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapmanız mümkün bulunmaktadır.” [1]

Sağlık hizmeti ve sağlık turizmiyle ilgili faaliyette bulunulduğuna Sağlık Bakanlığının izin ve denetimine tabi bir kuruluş olduğuna en önemli emare, ilgili bakanlık tarafından verilen ruhsattır. Ruhsat tarihinden önce gösterilen faaliyetlerden elde edilen kazançların indirimi mümkün değildir.


[1] Antalya VDB'nin 22.02.2023 tarih ve 49327596-125[KVK.ÖZ.2022.58]-41259 sayılı özelgesi



“KDV Kanunu’nun 13/l-l maddesinde düzenlenen (KDV istisnası uygulamasında Tebliğ’e göre) sadece koruyucu hekimlik, teşhis, tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinin girdiği, bu hizmetlerin kapsamının da Sağlık Bakanlığının ilgili mevzuat hükümlerine göre belirleneceği açıklanmıştır. Saç ekimi, cilt bakımı, kırışıklık tedavisi, dolgu maddeleri uygulamaları gibi estetik amacıyla yapılan hizmetler bu istisna kapsamında değerlendirilmez.”

Estetik amacıyla sunulan sağlık hizmetlerinin KDV’den istisna tutulmamasının gerekçesini anlamak mümkün değildir. Çünkü KDV Kanunu’nda sunulacak sağlık hizmetleri, koruyucu hekimlik, teşhis, tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri diye açıkça belirtildikten sonra bu hizmetleri amaçları itibariyle tekrar ayrıştırıp bunlar arasından estetik amacıyla yapılan hizmetleri çekip çıkarmak doğru değildir. Oysa kurumlar vergisi indirimi açısından sunulan sağlık hizmetlerinde böyle bir kısıtlamaya gidilmediği için estetik amacıyla sunulan sağlık hizmetlerinden elde edilen kazançların %80’i kurumlar vergisi matrahından indirilebilir.

Elbette KDV Kanunu’nun 13’üncü maddesinin son fıkrasında “Maliye Bakanlığı, istisna kapsamına girecek teslim ve hizmetleri tanımlamaya, istisnaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkili…” olduğuna dair bir hüküm bulunmaktadır. Ancak bu yetkinin Bakanlık tarafından Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10/1-h hükmüne aykırı bir şekilde yorumlanması, yanlıştır. Bir taraftan yurt dışında yerleşik kişilere sağlık hizmeti verilmesinin teşvik edilmesi, bu teşvikle rekabet avantajı sağlanması, yurt içi kaliteli insan gücü istihdamının ve Ülke’ye döviz girişinin artırılması hedeflenirken, KDV tarafında daraltıcı bir yoruma gidilmesi, Gelir İdaresi açısından tutarsız bir çizgi oluşturmaktadır.

KDV istisnası uygulamasında KDV Uygulama Genel Tebliği’ne göre, “koruyucu hekimlik, teşhis, tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri ile birlikte verilebilen konaklama, ulaşım, yemek, (tercümanlık) gibi teslim ve hizmetler istisna kapsamına girmez.” Kurumlar Vergisi indirimi uygulamasına göre de sağlık hizmetiyle beraber sunulan diğer faaliyetlerden elde edilen gelirler bu kapsama girmeyecektir. Bu konuda Gelir İdaresi vermiş olduğu ilk görüşü[1] aşağıdaki gibidir:

“Serbest meslek faaliyeti kapsamında plastik cerrahi uzmanı olarak faaliyette bulunan, Sağlık Bakanlığına müracaat ederek sağlık turizmi izni alan ve yabancı uyruklu hastalara sağlık hizmeti veren, gerek yurt içindeki gerek yurt dışındaki hastalar ile paket bir bedel üzerinden anlaşarak, hastaların yol, konaklama, hekimlik bedeli dahil toplam tutar üzerinden serbest meslek makbuzu kesip kesemeyeceğini, serbest meslek makbuzu kesmesi halinde, ödenen konaklama harcamalarını gider olarak gösterip gösteremeyeceğini, konaklama giderlerinden dolayı başka bir defter tutmak zorunda olup olmadığını soran mükellefin…”

“…ticari kazançlar esas itibarıyla sermaye-emek karışımı bir kaynağa bağlı olarak doğmakta ve bu kaynağa bağlı olarak devamlı bir organizasyona dayanan her türlü faaliyet ticari faaliyet sayılmaktadır. Serbest meslek faaliyetinin ticari bir organizasyon içinde yapılması halinde de sağlanan gelir ticari kazanç sayılmakta ve kazancın tespitinde ticari kazanca ait esas ve hükümler geçerli bulunmaktadır.” Dolayısıyla bu faaliyet sonucunda elde edilen kazancın serbest meslek kazancı değil bir ticari kazanç olduğu, bu sebeple fatura düzenlenmesi gerektiği,

“… yurt içi ve yurt dışındaki hastalar ile paket bir bedel üzerinden anlaşarak (konaklama, yol, hekimlik masrafları dahil) hastalara plastik cerrahi alanında verilen hizmetinde … yurt içi ve yurt dışındaki hastalar için yapılan konaklama giderlerinin ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılması halinde ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.”

Benzer konuda verilen diğer görüş[2] ise “yurt dışında mukim kişilere tedavi görmeleri veya tedavileri sonrası konaklama, ulaşım, yemek gibi ihtiyaçların karşılanması için verilen hizmetlere ilişkin harcamalar ise esas itibarıyla sağlık hizmeti kapsamında yapılan harcama olarak değerlendirilemeyeceği için kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılamayacağı,” yabancı hastalardan elde edilen gelirin bir bütün olarak değil ayrı ayrı takip edilmesi gerektiği açıklanmıştır.

Son iki görüş birbiriyle çelişiyor gibi gözükse de Gelir İdaresine ve bizim de katıldığımız görüşe göre konaklama, ulaşım, transfer, yeme – içme, organizasyon gibi diğer faaliyetlerin, sağlık hizmetinden

  • Ne kadar bağımsız bir şekilde verildiği,
  • Pazarlama faaliyeti kapsamında kalıp kalmadığı,
  • Toplam maliyetler içinde ne kadarlık bir ağırlığı olduğu,
  • Farklı kişiler aracılığıyla verilip verilmediği,
  • Sağlık kuruluşunun bağımsız faaliyet giderleri arasında olup olmadığı

gibi hususlara dikkat edilmesi gerekir. Sağlık kuruluşunun ana sözleşmesinde konaklama hizmeti sunumu gibi bir husus yoksa ya da bu hizmet başka bir şirket tarafından veriliyor ve faturası sağlık kuruluşuna kesiliyorsa, paket hizmet veriliyorsa ya da bu kapsamda yapılan harcamalar hizmet gelirinin makul bir oranında kalıyorsa bu gibi durumlarda esas olan, ön planda olan sağlık hizmetidir. Bu tür durumlarda, yapılan diğer masraflar esas olan faaliyet gelirinin elde edilmesi için katlanılan maliyetlerdir. Sağlık kuruluşunun diğer faaliyetleri sunmasında bu faaliyetlerden özel bir gelir elde etme gibi bir amacı yoktur. Bu oranın %50’lere çıkması esas faaliyetin sağlık olduğu konusunda haklı şüphelere sebebiyet verecektir.

Yabancı hastalarına saç ekimi hizmetiyle birlikte bulundukları ülkeden İstanbul’a gidiş dönüş uçak bileti, İstanbul’da beş yıldızlı bir otelde on günlük konaklama, havaalanı transferleri dahil bir paket şeklinde sağlık hizmeti sunulması, tek kalemde fatura kesilmesi halinde, sunulan bu sağlık hizmetinden elde edilen kazancın %80’i kurumlar vergisinden indirilebilir. Kazanç tespit edilirken elbette uçak, otel ve transfer maliyetleri fatura bedelinden düşüleceği için diğer faaliyetlerden elde edilen bir gelirin kurum kazancından indirilmesi söz konusu olmayacaktır. Sunulan bu imkanlar, esas faaliyet konusu sağlık hizmeti olan bir işletmenin, bu geliri elde etmek için katlandığı elektrik, temizlik gibi bir hizmet maliyetidir.

“…Yurt içi ve yurt dışındaki hastalar için yapılan konaklama giderlerinin ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılması halinde ticari kazancınızın tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.” [3]

Sağlık kuruluşu yabancı hastalarına temin ettiği konaklama hizmeti dolayısıyla yıl veya ay sonunda anlaşmalı olduğu beş yıldızlı otelden bir komisyon geliri (kendisine kesilen fatura bedelinin %15’i gibi) elde etse bile, elde edilen komisyon geliri ayrı bir faturayla otelden elde edileceği için kurumlar vergisi indirimiyle bir alakası olmayacaktır. Bununla birlikte sağlık kuruluşu 100.000 ₺ otel parası ödediği bir tutarı, 150.000 ₺ şeklinde ayrı bir fatura kalemi şeklinde yabancı hastasından elde ederse, 50.000 ₺’nin sağlık faaliyetinden elde edilmiş gelirle bir alakası yoktur. Aksi takdirde 1.000.000 ₺ gelir elde edilen bir sağlık hizmetinde otel, transfer, organizasyon, hastane maliyetleri toplamı 250.000 ₺’ye ulaşmışsa 750.000 ₺ kazancın, 50.000 ₺’sinin aslında konaklama hizmetinde elde edildiği, dolayısıyla %80’inin kurumlar vergisi matrahından indirilemeyeceği sonucuna ulaşılamaz.

Diğer taraftan Gelir İdaresi vermiş olduğu bir görüşte[4] enteresan bir biçimde

“…Türkiye'de yerleşik olmayan kişilerin Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde tedavi ve ameliyatlarının yapılması için konaklama ve ulaşım gibi konularda verilen rehberlik, danışmanlık ve organizasyon hizmetleri karşılığında elde edilecek kazançların %50 si kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılabilecektir. Ancak, … aracılık ve danışmanlık hizmeti sunmakta olan şirketinizin Sağlık Bakanlığının izin ve denetimine tabi olarak sağlık hizmeti sunmak üzere faaliyet göstermediği ve anılan Bakanlık tarafından ruhsatlandırılmış bir şirket olmadığı anlaşıldığından, bu faaliyetlerden elde edilen söz konusu kazançların Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10/1-ğ bendi kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.”

şeklinde görüş beyan etmiştir. Verilen görüş sonuç itibariyle doğru olsa bile gerekçesi son derece yanlıştır. Ayrıca bu görüşe göre şayet mükellef, ileride belirtilen, uluslararası sağlık turizmi aracı kuruluşlarından biri olması, yani Sağlık Bakanlığının izin ve denetimine tabi olması halinde, sunacağı sağlık turizmi, danışmanlık, rehberlik, aracılık faaliyetleri sonucunda elde edilen kazancın kurumlar vergisi matrahından indirilebileceğini söylemektedir. Mükellef lehine gözükse bile hukuka aykırı olduğu için bu görüşe katılmak mümkün değildir. Türkiye’de tedavi ve ameliyat olacak yabancı hastalara sağlık, ulaşım ve konaklama konularında verilen rehberlik, danışmanlık, organizasyon ve aracılık hizmetleri kim tarafından verilirse verilsin bir sağlık hizmeti olmadığı için bu hizmetlerden elde edilen kazancın kurumlar vergisi matrahından indirilmesi hukuki olmayacaktır.

Yurt dışından sağlık hizmeti almak amacıyla ülkemize gelenler ile toplantı, kongre, ticari veya turizm amacıyla geçici olarak Ülkemizde bulunan ve bulunduğu sırada sağlık hizmeti ihtiyacı ortaya çıkan yabancılara, yurt dışında yerleşik kişilere, turistlere sunulan sağlık hizmetleri hakkında Sağlık Bakanlığı tarafından Uluslararası Sağlık Turizmi ve Turistin Sağlığı Hakkında Yönetmelik’i[5] çıkarılmıştır. KDV istisnası ve kurumlar vergisi matrah indirimi uygulamalarında esas alınması gereken kanun gerekçelerine de uygun bir şekilde sağlık faaliyetlerinin kapsamını ve hedef kitleyi tespiti açısından bu Yönetmelik de referans alınabilir.


[1] İstanbul VDB'nin 06.05.2022 tarih ve 62030549-120-492444 sayılı özelgesi

[2] Antalya VDB'nin 09.01.2023 tarih ve 49327596-125[KVK.ÖZ.2021.24]-6172 sayılı özelgesi

[3] İstanbul VDB'nin 06.05.2022 tarih ve 62030549-120-492444 sayılı özelgesi

[4] İzmir VDB'nin 12.08.2015 tarih ve 84098128-125[10-2014/9]-377 sayılı özelgesi

[5] 13.07.2017 tarihli Resmi Gazete



KDV Uygulama Genel Tebliği’ne göre KDV “istisna uygulamasında, söz konusu hizmetlerin münhasıran Sağlık Bakanlığınca izin verilen gerçek veya tüzel kişiler tarafından ve bu sağlık kurum ve kuruluşlarının bünyesinde verilmesi gerekmektedir.”

Kurumlar vergisi indirimi uygulamasında ise münhasıran bu sağlık kurum ve kuruluşunun bünyesinde hatta Türkiye’de sağlık hizmeti verilmesi gerektiğine dair bir düzenlememe bulunmamaktadır. Çünkü Kanun lafzına göre Türkiye’de sunulma” ve “yurt dışında yararlanılma” şartları, sadece “ile” bağlacından önceki mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi, ürün testi, sertifikasyon, veri saklama, veri işleme, veri analizi ve mesleki eğitim faaliyetleri için geçerlidir. Kanun metninde “ile” bağlacından sonraki kısımda, eğitim ve sağlık faaliyetlerinin Türkiye’de sunulması ve yurt dışında yararlanılması gerektiğine dair bir hüküm yer almamaktadır. Bununla birlikte eğitim ve sağlık hizmetlerinin ilgili bakanlıkların izin ve denetimine tabi tutulması zorunludur. Yurt dışında sunulacak eğitim ve sağlık hizmetlerinde bu zorunluluk ortadan kalkacağı için Türkiye dışında sunulan bu tür hizmetlerin indirim uygulamasının kapsamı dışında kalacağı da düşünülebilir.

Dolayısıyla kurumlar vergisi indirimi açısından, söz konusu sağlık hizmeti sağlık kuruluşu bünyesinde olabileceği gibi dışarıda hatta yurt dışında da gerçekleşebilir. Bu uygulamada önemli olan, Sağlık Bakanlığı’nın izin ve denetimine tabi olan bir sağlık işletmesi tarafından sağlık hizmetinin verilmesidir. Bu işletmelerin sağlık hizmetlerini nerede yerine getirmeleri gerektiğine dair bir düzenleme ve açıklama bulunmamaktadır. Alanında uzman bir doktorun ameliyat için bağlı bulunduğu hastanenin sağlık ekibiyle birlikte yurt dışında bir ameliyata girmesi halinde, söz konusu sağlık hizmeti Türkiye’de sunulmadığı halde, elde edilen bu kazancın %80’i kurumlar vergisi matrahından indirilebilir. Sonuç itibariyle Kanun’da, kurumlar vergisi indirimi için eğitim ve sağlık faaliyetlerinin Türkiye’de ifa edilmesi gibi bir zorunluluk yoktur.


Biraz farklı ifade edilseler de her iki kanunda da bahsedilen sağlık kuruluşları, Sağlık Bakanlığı’nın izin ve denetimlerine tabi olan kuruluşlardır. Sağlık alanında faaliyet gösteren işletmelerin elde ettiği kazançlara indirim uygulanabilmesi için Sağlık Bakanlığından alınan ruhsat çerçevesinde faaliyette bulunulması zorunludur. Sağlık Bakanlığınca ruhsatlandırılmış olmak şartıyla sağlık turizmi ile uğraşan işletmelerin de indirimden faydalanması mümkündür.” Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde sağlık faaliyetleriyle ilgili tüm açıklama bu iki cümleden ibarettir. Her iki Kanun ve uygulama ile kastedilen sağlık kuruluşları uluslararası sağlık turizmi sağlık tesisleridir. Bu kuruluşlar, sağlık tesisi ruhsatına sahip olan ve Bakanlıkça uluslararası sağlık turizmi yetki belgesi verilen kamu, üniversite ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarıdır. Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünün Sağlık Turizmi Dairesi Başkanlığı tarafından yetki belgesi verilen ve web sayfasında yayınlanan sağlık tesisi işletmecisi mükelleflerin diğer şartları da sağlamak koşuluyla sunmuş oldukları sağlık hizmetlerinden elde ettikleri kazançlar kurumlar vergisinden indirilebilir.

KDV Uygulama Genel Tebliği’nde belirtilen sağlık kuruluşları, “hastaneler (kamu, özel, üniversite), tıp merkezleri, polikliniklerin (Ağız ve Diş Sağlığı Poliklinikleri dahil) yanında Sağlık Bakanlığından izin almak suretiyle faaliyette bulunan; aile ve toplum sağlığı merkezleri, muayenehaneler, laboratuvarlar, müesseseler, ağız ve diş sağlığı hizmeti sunan özel sağlık kuruluşları, ambulans hizmetleri sunan kuruluşlar, diyaliz merkezleri, fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezleri, genetik hastalıklar tanı merkezleri, hiperbarik oksijen tedavisi uygulanan özel sağlık kuruluşları, hemoglobinopati tanı merkezleri, madde bağımlılığı tedavi merkezleri, üremeye yardımcı tedavi merkezleri, terapötikaferez merkezleri, geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulama merkezleri, kordon kanı bankaları ile kaplıcaların Türkiye’de yerleşmiş olmayan yabancı uyruklu gerçek kişilere verdikleri koruyucu hekimlik, teşhis, tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinde istisna uygulanır.” Sağlık Bakanlığı’nın izin ve denetimine tabi diğer kuruluşlar arasında ayrıca radyoloji merkezleri ile evde bakım merkezleri de bulunmaktadır. Türkiye’de yerleşik olmadıkları sürece bu kişilere verilen sağlık hizmetlerinin de her iki uygulamadan yararlanması gerekir.

Benzer şekilde, uluslararası sağlık turizmi aracı kuruluşları da bulunmaktadır. Bakanlıkça, uluslararası sağlık turisti ile beraberindeki refakatçi ve diğer yakınlarına konaklama, ulaşım ve transfer hizmetlerinin sağlanması faaliyetlerini yürütmek üzere yetkilendirilen, 14/9/1972 tarihli ve 1618 sayılı Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentaları Birliği Kanunu uyarınca işletme belgesi alan A grubu seyahat acentalarıdır. Bu aracı kuruluşların sunmuş oldukları hizmetler doğrudan bir sağlık hizmeti olmadığı, verilen konaklama, ulaşım, transfer ve aracılık hizmetleri kapsam dışında olduğu için sağlık turizmi yetki belgesine sahip olsalar bile sağlık turizmi aracı kuruluşlarının elde ettikleri gelirler kurumlar vergisi indiriminden yararlanamazlar.


Kanun gerekçesinde belirtildiği üzere, Türkiye’nin hizmet sunumu açısından cazibe merkezi olabilmesi, bu alanda diğer ülkelerle daha iyi rekabet edebilmesi için Kanun’da geçen hizmetlerin Türkiye’de yerleşik olmayan gerçek ve tüzel kişilere sunulması gerekir. Diğer bir ifadeyle Türkiye’de tam mükellef kişilerin birbirlerine sundukları hizmetlerden elde edilen kazançlar kapsam dışıdır. Bu sebeple hizmet sunulan gerçek veya tüzel kişinin vergisel açıdan hukuki statüsü, tam mükellef olup olmadığı önemlidir. Ayrıca daha önceki bölümlerde belirttiğimiz gibi, yararlanma sorununu büyük ölçüde netleştirdiği için yerleşiklik kriterinin doğru belirlenmesi gerekir.
Esasen, Türkiye’de yerleşik olmayan gerçek ve tüzel kişilerin Türkiye’den aldıkları hizmetlerden Türkiye’de yararlanmaları mümkün değildir. Bu hizmetler, Türkiye’de yerleşik olmayanların Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olsa bile.
Yukarıda kurumlar vergisi indirimi uygulaması kapsamındaki faaliyetler tek tek ele alınırken “Türkiye dışında yararlanma” kriteriyle birlikte “Türkiye’de yerleşik olmayanlara sunulması” kriterine yeri geldikçe kısaca değinilmiştir. Burada ise kurumlar vergisi matrah indirimi bağlamında tüm faaliyetler için kimlere hizmet sunulması gerektiğine dair daha genel ve ayrıntılı bir açıklamaya gidilecektir. Bu kapsamda Kanun ve Tebliğ açıklamaları ışığında gerçek ve tüzel kişilerin mukimlik durumları aşağıda ele alınmaktadır.

Türkiye’de ikamet etmeyen, yerleşik olmayan gerçek kişiler açısından konu aslından gayet nettir. Gelir Vergisi Kanunu’nun 3’üncü maddesinde, “Türkiye’de yerleşmiş olanlar”dan bahsedilmekte, 4’üncü maddesinde ise Türkiye’de yerleşmenin tarifi yapılarak ikametgahı Türkiye’de bulunanlar ile bir takvim yılında Türkiye’de devamlı olarak altı aydan fazla oturanların Türkiye’de yerleşmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla Türkiye’de bir takvim yılında altı aydan fazla kalmamış olmak, diğer bir ifadeyle hizmet sunulan müşterinin tam mükellef olmaması gerekir.

Bu noktada nispeten tartışmalı olan konu, Türk vatandaşı olduğu halde yurt dışında oturum ve çalışma izni olan, çifte vatandaşlığı bulunan gerçek kişilere sunulan hizmetlerden elde edilen kazancın kurumlar vergisi matrah indiriminden yararlanıp yararlanamayacağıdır. Gerçek kişiler açısından Türkiye’de yerleşik olma konusunu netleştirirken şu üç hususa dikkat edilmesi gerekir:

  • İkametgâh ve ekonomik yoğunluğun olduğu yer,
  • Yurttaşlık uyrukluk ilişkisinden bağımsız olarak konunun ele alınması ve
  • Gelir Vergisi Kanunu’na göre (madde 5) yerleşik sayılmama halleri.


Konuyla ilgili 210 seri no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde aşağıdaki açıklamalar yer almaktadır:

“Yurt dışında oturma veya çalışma izni bulunan vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu ailelerini de yanlarına alarak, uzun bir süreden beri bulundukları yabancı ülkelerde yaşamaktadırlar. Dolayısıyla bu vatandaşlarımızın kişisel ve ekonomik ilişkileri Türkiye’den ziyade bulundukları ülkelerde yoğunlaşmıştır. Öyle ki bunların önemli bir kısmı bulundukları ülkenin vatandaşlığına geçmiştir. Bu durumda, gelir vergisi uygulaması açısından, yurt dışında oturma veya çalışma izni bulunan vatandaşlarımızın ikametgâhlarının bulundukları ülkede olduğunu kabul etmek gerekmektedir.”

“Öte yandan, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerin çok büyük bir kısmıyla yapılan çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları yürürlüktedir. Yabancı ülkelerde yaşayan Türk vatandaşları bu anlaşmalar uyarınca, daimi meskene sahip bulunduğu ülkenin, gerek Türkiye’de gerekse yabancı ülkede daimi meskenin bulunması halinde ise kişisel ve ekonomik ilişkilerinin bağlı bulunduğu ülkenin mukimi sayılmaktadırlar. Yabancı ülkelere yaşayan Türk vatandaşlarının kişisel ve ekonomik ilişkilerinin yoğunlaştığı yer, bulundukları yabancı ülkeler olduğundan, bu ülkeler anlaşmaların uygulanması bakımından mukim ülke olarak vergileme hakkına sahip olmakla, Türkiye ise ancak kaynak ülke olarak vergileme hakkını sürdürebilmektedir.”

“Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, Gelir Vergisi Kanunu’nun 3’üncü maddesinin 2 numaralı bendinde belirtilenler (Resmi işleri veya merkezi Türkiye’de bulunan özel teşebbüslerin işleri dolayısıyla yabancı memleketlerde oturan Türk vatandaşları) hariç olmak üzere, çalışma veya oturma izni alarak altı aydan daha fazla bir süredir yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının (tam mükellef olmadıkları) Türkiye’de elde ettikleri kazanç ve iratları bakımından dar mükellefiyet esasında vergilendirilmeleri gerekmektedir. Bu vatandaşlarımızdan kesin dönüş yaparak Türkiye’ye yerleşenler ile bir takvim yılı içinde altı aydan daha fazla süreyle Türkiye’de oturanlar ise tam mükellefiyet esasında vergilendirileceklerdir.”

Yukarıdaki açıklamalara ilaveten resmi işleri veya merkezi Türkiye’de bulunan özel teşebbüslerin işleri dolayısıyla yabancı memleketlerde oturan Türk vatandaşları 6 aydan fazla yurt dışında kalsalar bile GVK 3/2 uyarınca tam mükellef oldukları için, Türkiye’de yerleşik sayıldıkları için bu kişilere sunulan hizmetlerden elde edilen kazançlar KV indirimi uygulamasından yararlanamazlar. GVK 5 uyarınca “Türkiye’de yerleşik sayılmayanlar” nasıl kabul ediliyorsa, GVK 3/2 uyarınca “Türkiye’de yerleşik sayılanlar” da kabul edilmelidir.

“Hem yurt dışında ikametgahı bulunan hem de yurt içinde ikametgahı bulunan ve çalışma veya oturma izni alarak altı aydan fazla bir süredir yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının kişisel ve ekonomik ilişkilerinin yoğunlaştığı yer, bulundukları yabancı ülkeler olduğundan bu kişiler Türkiye’de yerleşmiş sayılmazlar. Bu vatandaşlarımızdan kesin dönüş yaparak Türkiye’ye yerleşenler ile bir takvim yılı içinde altı aydan daha fazla süreyle Türkiye’de oturanlara verilen sağlık hizmetlerinden elde edilen kazançlara ise indirim uygulanması mümkün değildir.”[1]

“Söz konusu kazancın indirim konusu yapılabilmesinde, sağlık hizmeti verilen kişilerin yurt dışında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı dahil çifte vatandaşlığı bulunan kişilerin olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır.” [2]

Konuyla ilgili Tebliğ ve her iki özelge açıklamalarında görüldüğü gibi dar mükellef konumunda olan gerçek kişilere sunulan, başta eğitim, sağlık olmak üzere Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ hükmünde belirtilen faaliyetlerin sunulmasından elde edilen kazançlara kurumlar vergisi matrah indirimi uygulanabilirken, tam mükellef durumunda olan, tam mükellef sayılan kişilere sunulan benzer hizmetlerden elde edilen kazançlar, bu avantajdan yararlanamazlar.


[1] Balıkesir VDB'nin 19.09.2013 tarih ve B.07.1.GİB.4.10.15.01-125[10-2013/849]-88 sayılı özelgesi

[2] İzmir VDB'nin 24.03.2023 tarih ve 21152195-130[13-2022.5194]-149014 sayılı özelgesi



Kanunda ve yukarıdaki Tebliğ ve Özelge açıklamalarından da görüldüğü gibi önemli olan Türk uyruğuna sahip olup olmamak değil, Türkiye’de mukim olup olmamak, mukim olmasa bile mukim sayılıp sayılmamaktır. Bu sebeple Türkiye’de yerleşik olan yabancı uyruklu kişilere sunulan hizmetlerden elde edilen kazançlar da kurumlar vergisi indirimine konu edilemezler.

“Türkiye’de yerleşik olan yabancı uyruklu kişilere verilen eğitim hizmetinde, hizmetten yararlanan kişilerin yurt dışı mukimi olmaması nedeniyle, söz konusu eğitim hizmetlerinden elde edilen kazançlar KVK 10/1-ğ kapsamında değerlendirilemez.”[1].

Bununla birlikte söz konusu kişiler aşağıda belirtilen, Türkiye’de yerleşik sayılmayan kişilerden biri ise bu kişilere sunulan hizmetten elde edilen kazanç kurumlar vergisi indirimi kapsamında olacaktır.


[1] Ankara VDB'nin 17.02.2016 tarih ve B.07.1.GİB.4.06.16.01-125[10-15/10]-6632 sayılı özelgesi


Mukimlik açısından genel kural, kurumlar vergisi indiriminde yararlanabilmek için hizmet sunulan gerçek kişinin Türkiye mukim olmamasıdır. Bu kuralın istisnası ise kaldıkları süre itibariyle normalde Türkiye’de yerleşik sayılmaları gerektiği halde, görevleri ve konumları itibariyle yerleşik sayılmayan kişiler de bulunmaktadır. KDV Kanunu Uygulama Genel Tebliği’nde[1] Türkiye’de yerleşik olmayanlara sunulan sağlık hizmetinde KDV istisnasıyla ilgili açıklamalarda Türkiye’de yerleşik sayılmayan yabancı uyruklu kişilerin hukuki statüsünden bahsedilmiştir.

“5901 sayılı Kanunun (3/1-d) maddesinde, yabancının Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile vatandaşlık bağı bulunmayan kişiyi ifade ettiği hüküm altına alınmıştır.”

“193 sayılı Kanunun 5 inci maddesi uyarınca, belli ve geçici görev veya iş için Türkiye’ye gelen iş, ilim ve fen adamları, uzmanlar, memurlar, basın ve yayın muhabirleri ve durumları bunlara benzeyen diğer kimselerle tahsil veya tedavi veya istirahat veya seyahat maksadıyla gelenler ile tutukluluk, hükümlülük veya hastalık gibi elde olmayan sebeplerle Türkiye’de alıkonulmuş veya kalmış olan yabancılar memlekette altı aydan fazla kalsalar dahi, Türkiye’de yerleşmiş sayılmazlar.”

“Buna göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile vatandaşlık bağı bulunmayan ve 193 sayılı Kanuna göre Türkiye’de yerleşmiş olmayan yabancı uyruklu gerçek kişiler bu istisnadan faydalanabilir.”

“Öte yandan, 5901 sayılı Kanunun 28 inci maddesi uyarınca kendilerine mavi kart verilen ve Türkiye’de yerleşmiş olmayan gerçek kişiler de bu istisnadan faydalanabilir.”

“İstisna kapsamında hizmet sunan sağlık kurum ve kuruluşları, alıcının istisna kapsamında olduğunun tevsikine ilişkin olarak uyruğunda bulunduğu ülke tarafından verilmiş pasaport üzerinden Türkiye’ye son giriş tarihinin altı aydan fazla olmadığını kontrol etmek ve pasaportun fotokopisini (çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybeden kişilerde mavi kartın fotokopisini) hizmet sunulmadan önce alıcıdan almak zorundadırlar.”

Yukarıdaki kanuni hüküm ve açıklamalara göre, Türkiye’de yerleşik sayılmayla ilgili genel kural 6 ay kriteri olmakla birlikte Gelir Vergisi Kanunu’nun 5’inci maddesine göre Türkiye’de altı aydan fazla kalsalar dahi,

  • Belli ve geçici görev veya iş için Türkiye’ye gelen iş, ilim ve fen insanları, uzmanlar, memurlar, basın–yayın muhabirleri ve durumları bunlara benzeyen diğer kimselerle eğitim, tedavi, istirahat veya seyahat maksadıyla gelenler;
  • Tutukluluk, hükümlülük veya hastalık gibi elde olmayan sebeplerle Türkiye’de alıkonulmuş veya kalmış olanlar.

Türkiye’de yerleşmiş sayılmazlar. Dolayısıyla bu kapsamda Türkiye’de belli ve geçici bir görev veya iş maksadıyla bulunan iş insanları, akademisyenler, uzmanlar, memurlar, diplomatlar, üniversite öğrencileri, Alanya’da uzun süreli konaklayan Alman turistler ile tutuklu ve hastalara sunulan eğitim ve sağlık hizmetleri (Kanun’da sayılan diğer hizmetler dahil) kurumlar vergisi indirimine tabi olması gerekir.

Türkiye’de yerleşik sayılmayan yabancılara sunulan hizmetlerde KDV istisnası uygulaması yukarıda alıntılanan Tebliğ açıklamalarında İdarenin görüşü açıkça yer almaktadır. Bununla birlikte İdarenin kurumlar vergisi indirimi açısından aynı netlikte olduğu söylenemez.

“Şirketiniz tarafından Türkiye’de yabancı ülke büyükelçilik çalışanlarının çocuklarına ve uluslararası kurumlardan Türkiye’ye geçici görevle gelen memurların çocuklarına verilen anaokulu, ilkokul, ortaokul ve lise eğitimi hizmetinin bu kişilerin ve/veya kurumların Türkiye’deki faaliyetleri ile ilgisinin bulunması nedeniyle, bu faaliyetten elde ettiğiniz kazancınızın KVK 10/1-ğ bendi kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.” [2]

Yabancı uyruklu kişilerin sırf Türkiye’deki faaliyetleri ile ilgisinin bulunması gerekçesiyle reddeden, Türkiye’de yerleşik sayılmama durumunu hiç irdelemeyen bu Özelge’nin hukuka uygun olduğunu söylemek oldukça güçtür. KDV istisnası uygulaması açısından dikkate alınan “Türkiye’de yerleşik sayılmama” hususunun, kurumlar vergisi indirimi uygulamasında dikkate alınmaması doğru değildir. En basit tabirle, İdarenin açık bir çelişkisidir. Tebliğ’deki açıklamaların sağlık hizmetiyle, Özelge’deki açıklamaların ise eğitim hizmetiyle ilgili olması, Türkiye’de mukim sayılmayanların hukuki statülerindeki gerçek mahiyeti değiştirmemektedir.

Bu arada Gelir Vergisi Kanunu 5’inci madde kapsamında düzenleme ve açıklamalar, sadece Türkiye’de yerleşik sayılmayan yabancıların kendilerini ilgilendirdiği, eş ve çocuklarını ilgilendirmediği düşünülebilir. Viyana Sözleşmesine göre Türkiye’de çalışan yabancı elçi ve diplomatların eşleri ve çocukları, genel olarak elçilik ve diplomasi statüsünden doğan bazı haklardan yararlanabilirler. Vize muafiyeti, oturma izni, vergi muafiyeti gibi. Bu sebeple Türkiye’de yerleşik sayılmama statüsünden yabancı diplomat ve elçilerin yanı sıra eş ve çocuklarının da yararlanabilmesi, bu statünün diplomatların haricindeki diğer kişiler için de geçerli olması gerekir.


[1] KDV Kanunu UGT Bölüm II.B.16.1.2.

[2] Ankara VDB'nin 14.11.2023 tarih ve 38418978-125[10-2022/9]-519111 sayılı özelgesi



Türkiye’de kurulu olmayan, faaliyet göstermeyen tüzel kişiler açısından konu aslından gayet nettir. Bu noktada, bir ayağı yurt dışında veya yurt içinde olan; şube – merkez, grup şirketi, büyükelçilik, serbest bölge şirketleri gibi konular özellik arz etmektedir. Bunun için de öncelikle KVK 10/1-ğ hükmünde geçen işyeri, kanuni merkez, iş merkezi gibi kavramlara açıklık getirilmesi gerekir.

KVK 10/1-ğ hükmüne dikkat edildiğinde söz konusu tüzel kişilerle ilgili olarak,

  • “… işyeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara…” ile
  • “… yurt dışındaki müşteri adına…”

ifadeleri geçmektedir. İlk ibarede kastedilen şudur:

  • İşyeri yurt dışında bulunanlara,
  • Kanuni merkezi yurt dışında bulunanlara ve
  • İş merkezi yurt dışında bulunanlara,

… sunulan hizmetlerden elde edilen kazançlarda kurumlar vergisi indirimi uygulanır. Bu noktada bir firmanın işyerinin, kanuni merkezinin ve iş merkezinin hepsi birden yurt içinde veya yurt dışında olabileceği gibi bir kısmı yurt dışında bir kısmı da yurt içinde olabilir.

İşyeri, Vergi Usul Kanunu’na göre (madde 156) ticari, zirai, mesleki bir faaliyetin icrasına tahsis edilen veya bu faaliyetlerde kullanılan yerdir. Şube, mağaza, şantiye, fabrika, depo, atölye, idari bina, genel müdürlük gibi yerlerin tamamı birer işyeridir. Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmaları’nda birden fazla ülkede faaliyet gösteren mükelleflerin hangi ülkede vergilendirileceğini belirleme açısından “işyeri” tanımı önemlidir. Bu anlaşmalara göre iş yeri, bir teşebbüsün faaliyetinin kısmen veya tamamının yürütüldüğü sabit bir yerdir. Şantiye, inşaat, montaj veya kurulum faaliyeti gibi faaliyetlerin birden fazla yerde yürütülmesi halinde, her bir yer işyeri olarak kabul edilir. Yalnızca depolama, teşhir veya teslimat için kullanılan yerler işyeri olarak kabul edilmez.

Kanuni merkez, şirket ana sözleşmesinde yazan, ticaret siciline tescil edilen ve vergi dairesine bildirilen faaliyet merkezidir. Resmi ve ticari tebligatların yapıldığı, vergi ve SGK yükümlülüklerinin belirlendiği adrestir.

İş merkezi, özellikle birden fazla işyeri bulunan tüzel kişilerin, iş bakımından muamelelerin bilfiil toplandığı, yoğunlaştığı ve idare edildiği merkezdir. İş merkezinin tayininde işletmenin yönetim ve idaresinin fiilen nerede yapıldığı önemlidir.

Genel olarak tüzel kişilerin kanuni ve iş merkezleri aynı yerler olmakla birlikte farklı yerde olması da mümkündür. Bununla birlikte kanuni merkez ve iş merkezi aynı noktada olsa bile işletmelerin farklı konumlarda farklı işyerleri olabilir. Kanun’un ikinci fıkrasında geçen yurt dışındaki müşteri tabiri ise KDV Kanunu’nun 12/2 hükmünde “… ikametgâhı, işyeri, kanunî ve iş merkezi yurt dışında olan alıcılar ile yurt içinde bulunan bir firmanın yurt dışında kendi adına müstakilen faaliyet gösteren şubelerini ifade eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu açık hükme göre yurt içinde faaliyette bulunan bir firmanın yurt dışında kendi adına bağımsız faaliyette bulunan şubelerine Türkiye’den sunulan sayılı hizmetlerden elde edilen kazançlar da kurumlar vergisi indirimi uygulamasından yararlanabilirler.


Gelir İdaresi vermiş olduğu bir görüşte[1]

“Türkiye merkezli şirketin Türkmenistan şubesine verdiği mimari proje tasarım hizmetinden elde edilen kazancın, hizmet verilen kurumun kanuni ve iş merkezinin Türkiye’de bulunması, dolayısıyla yurt dışı mukimi olmaması nedeniyle Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ bendi kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığını…”

belirtmektedir. Burada işyeri, kanuni merkez ile iş merkezi kavramlarının doğru bir şekilde tespit edilmesi gerekir.

Kanun’da tüzel kişilerle ilgili olarak “…işyeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara…” şeklinde üç unsur sayılmaktadır. Bu unsurlardan biri yurt dışında ise yurt dışındaki bu unsura yapılan teslim hizmet ihracı olup bu kapsamda elde edilen kazançlar, diğer koşullar sağlanmak kaydıyla, kurumlar vergisinden indirilebilir.

Oysa Gelir İdaresi bu noktada tam mükellef – dar mükellef kavramlarına odaklanarak, sadece tam mükellef kurumun dar mükellefin yurt dışındaki iş yeri veya kanuni merkezine sunulan hizmetleri indirim uygulaması kapsamında görmektedir. Ancak böyle düşünmeyi ve yorumlamayı gerektiren bir hüküm bulunmamaktadır. Kanun’un açık hükmüne göre işyeri, kanuni ve iş merkezi (bu üç unsurdan biri) yurt dışında bulunan tam veya dar mükelleflere sunulan hizmetlerin tamamı indirim uygulaması kapsamındadır. Kurumlar Vergisi Kanunu 3’üncü maddeye göre

  • kanunî veya iş merkezi Türkiye’de bulunanlar tam mükellef,
  • kanunî ve iş merkezlerinin her ikisi de Türkiye'de bulunmayanlar ise dar mükelleftir.

Dolayısıyla tam mükellef kurumun yurt dışındaki şubesine, dar mükellef kurumun Türkiye'deki şubesinin yurt dışındaki başka bir şubeye ya da kanuni veya iş merkezine sunulan hizmetler bu kapsama girebilmektedir.

Bir şirketin kanuni merkezi Türkiye’de olduğu halde iş merkezi yurt dışında olabilir. Bir şirketin kanuni ve iş merkezi Türkiye’de olduğu halde yurt dışında işyeri olabilir. Kanun hükmü, işyeri, kanuni ve iş merkezi farklı ise her üç unsurun da yurt dışında olması gerektiğini belirtmiyor. Bunlardan biri yurt dışında ise yurt dışındaki bu unsura sunulacak bir hizmet olmasını yeterli görmektedir. Bu yorum KDV Kanunu’nun 12/2 hükmünde açıkça desteklenmektedir. Yurt dışındaki şube kendi adına müstakilen faaliyet göstermekte ise buraya sunulan hizmet, hizmet ihracı, bu hizmetten elde edilen kazanç da kurumlar vergisi indirimine tabidir.

Diğer taraftan Türk Ticaret Kanunu’na göre (madde 40/4) “Merkezleri Türkiye dışında bulunan ticari işletmelerin Türkiye’deki şubeleri, kendi ülkelerinin kanunlarının ticaret unvanına ilişkin hükümleri saklı kalmak şartıyla, yerli ticari işletmeler gibi tescil olunur.” Bu hükümle özelgeyi bir arada değerlendirecek olduğumuz zaman, yurt dışından gelen şubeleri TTK’ya göre ayrı bir ticari işletme kabul ederken; kurumlar vergisi indiriminde yurt dışı şubeleri özelgeye göre ayrı bir ticari işletme kabul etmemek gibi, çelişkili bir durum ortaya çıkmaktadır. Aksi yorumlar sadece iyi niyetli mükellefleri zor durumda bırakmaya yarar.

Ayrıca söz konusu mimarlık proje bedelini yurt dışı şubeye kesmekle proje sahibi şirkete kesmek arasında bu kadar farklı sonuçlar olmamalıdır. Çünkü netice itibariyle projeyi gerçekleştirecek yurt dışı şubede toplanan malzeme, işçilik ve proje maliyetlerinin toplu halde yansıtılacağı kişi, diğer bir ifadeyle nihai olarak mimari proje hizmetinden yararlanacak olan, yurt dışı şubedir. Dolayısıyla verilen görüş, Kurumlar vergisi ve KDV Kanunlarının metnine uygun olmadığı gibi kanunun özü ruhu diyebileceğimiz kanun gerekçesine de uygun düşmemektedir. Çünkü yurt içinde kaliteli işgücü istihdamının artırılması, bu işgücüyle yurt dışına nitelikli hizmet sunulması, bunun için rekabet avantajı sağlanarak, ihracat gelirlerinin artırılması hedeflenmektedir. Kanun koyucunun getirmek istediği vergisel avantaj, çoğu zaman olduğu gibi bu görüşle aşırı derecede daraltıcı bir şekilde yorumlanarak budanmış ve kurumlar vergisi indirimine müsaade edilmemiştir. Bu sebeple Gelir İdaresinin bu görüşüne katılmamakta, konuyla ilgili yargı yoluna gidilmesi halinde olumlu sonuç alınacağı düşünülmektedir.

Örneğin Hollanda merkezli dar mükellefin Türkiye şubesinin Almanya'daki şubeye verdiği hizmet için şubenin kurumlar vergisi matrahından indirim mümkünse bir tam mükellefin Türkmenistan’daki kendi şubesine verdiği hizmet için indirim uygulamasını kabul etmemek en basit ifadeyle ciddi tutarsızlıktır.


[1] İstanbul VDB'nin 04.08.2020 tarih ve 62030549-125[10-2019/12]-E.567779 sayılı özelgesi


Merkezi yurt dışında bulunan bir çağrı merkezi, Balkanlar ve Orta Asya ülkelerindeki beyaz eşya kullanıcısı müşterilere hizmet vermek üzere Türkiye’de 10 kişilik bir çağrı merkezi şubesi kurması halinde ana merkeze bu kapsamda sunulan hizmetlerden elde edilen kazançlar kurumlar vergisi indirimine tabi olması gerektiği son derece açıktır. Benzer şekilde alt software firmalarının yurt dışı merkezlerine sundukları yazılım hizmeti de bu kapsamdaki hizmetlerdendir.
Bu konuda, merkezi yurt dışında kurulu olan şirketlerin Türkiye’deki şubelerinin TTK’ya göre ayrı bir ticari işletme olarak tescil olması gerektiğinden dolayı, İdarenin olumlu görüş verme ihtimali daha yüksektir. Bu durumda ise bir önceki bölümde ele alınan İdari görüşle tezat oluşmuş olacaktır. Bu sebeple merkezi nerede olursa olsun diğer ülkede müstakil olarak kendi adına hareket edebilen işyerlerini, şubeleri ayrı ve yabancı bir müşteri olarak kabul etmek daha hukuki ve adil olacaktır.

“Türkiye Cumhuriyeti İspanya Madrid Büyükelçiliği Kançılarya binası ile Umman Sultanlığı Muskat Büyükelçiliği binasına ilişkin mimari projelerin çizimi hizmetinin esas itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti Devletine verildiği hususu göz önüne alındığında bu faaliyetten elde edilen kazancın Kurumlar Vergisi Kanununun 10/1-ğ maddesi uyarınca kurum kazancından indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.”[1]

Bu Özelge’de sunulan mimarlık hizmetinden Türkiye dışında yerleşik bir tüzel kişilik yararlanmadığı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti yararlandığı gerekçesiyle olumsuz görüş verilmiştir. Oysa tıpkı özel şirketlerin yurt dışındaki işyerlerinin yabancı müşteri kabul edilmesi gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yurt dışındaki büyük elçilikleri de yurt dışı müşteri sayılabilirdi. Sanırım bunun için öncelikle İdarenin özel şirketlerin yurt dışı şubelerini yabancı müşteri olarak kabul etmesi gerekir.


[1] İstanbul VDB 09/05/2016 tarih ve 39044742-KDV 12-53061 sayılı özelgesi



“Yabancı ülke mukimi firmaya malzemeli olarak verilen ... ... Konsolosluk binası yenileme işi Türkiye'de yapıldığından ve bu hizmetten Türkiye'de faydalanıldığından, söz konusu firmaya yapılan hizmetin ihracat istisnası kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.”

“Diğer taraftan, KDV Kanununun 15 inci maddesi kapsamında Dışişleri Bakanlığı tarafından diplomatik temsilcilik veya konsolosluklar adına düzenlenen "KDV Diplomatik İstisna Belgesi" bulunması ve bu hizmetin söz konusu istisna belgesinde yer alması kaydıyla sadece Konsolosluğa doğrudan yapılan teslim ve hizmetlerin KDV Kanununun 15/1-a maddesi kapsamında KDV'den istisna tutulması mümkün bulunmaktadır.”[1]

Görüldüğü üzere sunulan hizmetin bir kısmı yapım, bir kısmı mimari proje hizmeti olmasına rağmen konsolosluk toprakları Türkiye’nin egemenlik sınırları içinde olduğu için yurt dışı sayılmamıştır. Dolayısıyla sunulan hizmetin tamamı diplomatik istisna kapsamında KDV’den istisna olsa bile, hizmet ihracı olmadığı, hizmetten Türkiye’de yararlanıldığı, gümrük sahaları hariç Türkiye siyasi sınırlarının içinde kalan her yer Türkiye kabul edildiği için elde edilen kazancın kurumlar vergisi indiriminden yararlanması mümkün değildir.


[1] Ankara VDB’nin 04/06/2014 tarih ve 84974990-130[01-2013/58]-568 sayılı özelgesi



Hizmetin Türkiye’de sunulması şartından bahsedilirken, serbest bölgelerin Türkiye sınırları içinde olduğu belirtilmişti. Bu sebeple serbest bölgedeki bir firmaya sunulan hizmetten Türkiye’de yararlanıldığı için, Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ kapsamında belirtilen hizmetlerden biri olsa bile, bu faaliyetlerden elde edilen kazancın kurumlar vergisi matrahından indirilmesi söz konusu değildir.

Aynı gerekçeyle söz konusu hizmetler KDV Tebliği’ne[1] göre de “Türkiye’den serbest bölgelere verilen hizmetler hizmet ihracı kapsamında değerlendirilmez.” (fason hizmetler hariç KDV Kanunu 11/1-a ve 12/3) Dolayısıyla serbest bölgelere verilen ne tür bir hizmet olursa olsun bütün hizmetlerden Türkiye’de faydalanıldığı için, bu hizmetler hizmet ihracı kabul edilmediklerinden bu faaliyetlerden elde edilen kazancın %80’i kurumlar vergisi matrahından indirilemezler. Ayrıca bu faaliyetler KDV’ye tabidirler.

Vermiş olduğu bir Özelge’de Gelir İdaresi, serbest bölgelerde faaliyet gösteren firmalara verilen “yüzen araçlara yönelik mühendislik ve proje çizimi hizmetlerinden elde edilen kazancın Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10/1-ğ bendi kapsamında değerlendirilmesinin mümkün bulunmadığını…”[2] belirtmiştir. Yüzen araçlar daha sonrasında ihraç edilse bile, söz konusu hizmet yurt dışındaki firmaya verilmediği, fatura edilmediği müddetçe kurumlar vergisi matrah indiriminden yararlanmak mümkün değildir.

Serbest bölgeye verilen yazılım hizmetiyle ilgili bir görüşte[3] İdare yine aynı yönde karar vermiştir.

“… Serbest Bölgesine yazılım ve yazılım güncellemesi hizmeti veren mükellefin … bilgisayar programlama faaliyetiniz kapsamında … Serbest Bölgesine tarafınızca verilen yazılım veya yazılım güncellemesi hizmeti nedeniyle elde ettiğiniz kazancınızın genel hükümlere göre vergilendirilmesi gerekmekte olup, 193 sayılı Kanun uygulaması bakımından hizmetin Türkiye'de yerleşmiş olmayanlara, kanuni ve iş merkezi Türkiye'de bulunmayanlara verilmesi ve hizmetten münhasıran yurt dışında yararlanılması şartlarının sağlanmaması nedeniyle, söz konusu kazancın %50'sinin anılan Kanunun 89/1-13 numaralı bendi kapsamında beyanname üzerinden indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.”


[1] KDV Kanunu Genel Tebliği Bölüm II.A.2.1

[2] Antalya VDB'nin 08.02.2023 tarih ve 49327596-125[KVK.ÖZ.2022.52]-31116 sayılı özelgesi

[3] İzmir VDB’nin 03.01.2024 tarih E-84098128-120[89-2022/16]-3211 ve sayılı özelgesi


Yurt dışında faydalanma kriteri Kurumlar Vergisi’nden çok daha önce KDV Kanunu’nda hizmet ihracı konusunda vergi mevzuatımızda yer alan bir konudur. Dolayısıyla yurt dışında yararlanma kriteriyle ilgili bu ilk düzenlemeye ilişkin açıklamalar KDV Kanunu Uygulama Genel Tebliği’nde yer almaktadır. Bu açıklamalarda KDV istisna alanını daraltmak amacıyla Gelir İdaresi, net, objektif bir açıklama yapmak yerine “Türkiye’deki faaliyetlerle ilgili olmama” şeklinde Kanun’da olmayan, afaki, kendisine göre ek bir kriter daha getirmiştir.

Bu kritere göre, sunulan bir hizmet, karşı tarafın Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgiliyse şayet, sunulan bu hizmetten Türkiye’de yararlanılmış demektir. Dolayısıyla sunulan hizmet, KDV’ye tabidir. Yabancı müşteriler Türkiye’deki faaliyetleriyle kısmen ilgili bir konuda normal olarak Türkiye’den hizmet almaktadır. Neredeyse Türkiye’deki faaliyetleriyle çok zayıf bağlantılar kurulmak suretiyle, Türkiye’ye sattığı yazılım, ürün gerekçesiyle yabancı müşterinin aldığı çağrı merkezi destek hizmetinden, ürün performans testi hizmetinden Türkiye’de yararlandığı sonucunda gidilmektedir. Kurumlar vergisi indirimiyle ilgisi olmamasına rağmen, hiç girmediği Türkiye veya Orta Asya pazarına girmek için İstanbul’da katıldığı fuar hizmetinden bile Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olduğu gerekçesiyle, fuarcılık hizmetinden de Türkiye’de yararlandığı söylenmektedir.

Konu aslında son derece basittir: Hizmet alan gerçek kişi nerede ikamet ediyorsa, nerede yerleşikse, tüzel kişi nerede kurulmuşsa, kural olarak, almış olduğu hizmetten de mukim olduğu, kurulduğu yerde yararlanmaktadır. Bunun haricinde kanunda olmayan zorlama ek afaki kriterler getirerek Türkiye’de yararlanma kriterinin kapsamını genişletmek, toplanan vergiyi değil ancak kayıt dışına çıkan geliri artıracaktır. Bu sebeple “yurt dışında yararlanma” kriterinde bir önceki bölümde değindiğimiz Kanun’da geçen “yurt dışında yerleşik olma” kriteri esas alınmalıdır.

Bu bölümde aşağıda, Türkiye’deki faaliyetlerle ilgili olmama, ithal ve ihraç ürünlerinde Türkiye dışında yararlanma, eğitim ve sağlık hizmetlerinde Türkiye dışında yararlanma, yurt dışında yerleşik olma/bulunma – yararlanma konuları ele alınacak ve KDV Tebliği’nde geçen örnekler irdelenecektir.



KDV istisnası ve kurumlar vergisi indirimi uygulamalarından mükellefleri mümkün mertebe daha az yararlandırmayı kendisine şiar edinmiş Gelir İdaresi, bu amaçla “Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili bulunmama” gibi bir kriter icat etmiştir. Bu kriter ilk defa KDV Kanunu’nun 12/2-b hükmünde bahsedilen “yurt dışında faydalanılma” ifadesiyle ilgili KDV Kanunu Genel Tebliği’nde[1] yer almaktadır:

“Hizmetten yurt dışında faydalanılmasından kasıt, Türkiye’de yurt dışındaki müşteri için yapılan hizmetin, müşterinin yurt dışındaki iş, işlem ve faaliyetleri ile ilgili olması; Türkiye'deki faaliyetleri ile ilgisi bulunmamasıdır.”

“Türkiye içinde taşıma hakkı bulunmayan yabancı bayraklı gemilere ve uçaklara verilen tadil, bakım, onarım hizmetleri hizmet ihracı kapsamında KDV’den istisnadır.”

KDV Tebliği’nde geçen bu gemi ve uçakların Türkiye içinde taşımacılık yapma hakkı bulunmadığı, Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olmadığı için bu taşıtlara verilen hizmetlerden yurt dışında yararlanıldığı söylenmiştir. Ancak Gelir İdaresi, aynı gerekçeyle olumsuz pek çok görüş vermiştir.

Konuyla ilgili benzer ifade, daha sonra kurumlar vergisi indirimi uygulaması sebebiyle, Kurumlar Vergisi Tebliği’ne de taşınmıştır.[2]

“Türkiye’den verilen, mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi, ürün testi, sertifikasyon, veri saklama, veri işleme ve veri analizi hizmetlerinden yurt dışında yararlanılmış olması gerekir. Diğer bir anlatımla, yurt dışı mukimi kişi ve/veya kurum için verilen hizmetin, bu kişilerin ve/veya kurumların Türkiye'deki faaliyetleri ile ilgisinin olmaması gerekmektedir.”

Görüldüğü üzere her iki tebliğde geçen “Türkiye'deki faaliyetleri ile ilgisinin olmaması” kriteri kanuni olmayan, kanuna aykırı bir şekilde, İdarece getirilmiş zorlama bir kriterdir. Aşağıda yer alan Özelge de yurt dışı firmaya verilen mühendislik hizmetinden tam olarak Türkiye’deki faaliyetleri ile ilgili olması söz konusudur.

“… Türkiye'de yerleşik olmayan, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunan yabancı şirketlere, Türkiye'de proje, tasarım ve uygulama hizmeti verdiğinizi, söz konusu müşteriler adına da döviz cinsinden hizmet faturası düzenlediğinizi belirterek, faaliyetinize ilişkin kazancınızın …”

Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve Milano Ticaret Odası (Formaper) liderliğinde bir uluslararası konsorsiyum tarafından Türkiye'de yürütülen "Avrupa Birliği-Türkiye İş Merkezleri Ağının Batman, Hatay, Sivas ve Van İllerine Genişletilmesi" projesinde çalıştığınız, verdiğiniz hizmetin mühendislik ve tasarım hizmeti olduğu, hizmet verdiğiniz firmaların Türkiye'de yasal merkezinin bulunmadığı, Türkiye'de yürüttükleri Proje faaliyeti karşılığı ödemelerin yurt dışından ve doğrudan Avrupa Birliği Komisyonu tarafından yapıldığı…

Formaper firması tarafından verilen söz konusu hizmet belgesinde;

-"Avrupa-Türkiye İş Geliştirme Merkezleri Ağının Sivas, Hatay, Batman ve Van'a Genişletilmesi - ABİGEM 3" projesinde çalıştığınız ve 2013 - 2014 yıllarında tasarım ve mühendislik hizmeti verdiğiniz,

-Projenin kontrat makamının T.C. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olduğu ve Formaper'in lider olduğu konsorsiyum tarafından yürütüldüğü,

-Projede iş planı/fizibilite raporunun hazırlanmasından sorumlu olarak kısa dönemli uzman statüsünde çalıştığınız,

-Aynı zamanda T.C. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından ihale yoluyla temin edilecek tüm teknik donanım için teknik özellikler ve pazar araştırması tablolarının hazırlanmasından ve ihale dosyasının teknik bölümünün Avrupa Birliği ihale kurallarına uygun olarak tamamlanmasından sorumlu olduğunuz,

belirtilmiştir.

Bu çerçevede, hizmet verdiğiniz firmanın  "Avrupa Birliği Türkiye İş Geliştirme Merkezleri Ağının Sivas, Antakya, Batman ve Van'a Geliştirilmesi Projesi"ni Türkiye'de yürütüyor olması nedeniyle, anılan firmanın Türkiye'deki bu faaliyeti ile ilgili olarak verdiğiniz söz konusu mühendislik hizmetinden yurt dışında yararlanılmış olmayacaktır.

Dolayısıyla Farmaper firmasına verdiğiniz hizmetten sağladığınız kazancın % 50'sinin Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu madesinin 13 numaralı bendi kapsamında indirilmesi mümkün değildir.[3]


[1] KDV Kanunu Genel Tebliği Bölüm II.A.2.1

[2] Kurumlar Vergisi Genel Tebliği II.10.5.2.4. Bölüm.

[3] Ankara VDB’nin 14/07/2014 tarih ve 38418978-120[89-14/1]-716 sayılı özelgesi


Kurumlar vergisi indirimi uygulaması kapsamında olan, yazılım, çağrı merkezi, ürün testi, sertifikasyon faaliyetleri ithal ve ihraç edilen ürünlerle doğrudan alakalı olabilmektedir. Bu sebeple ithal ve ihraç edilen ürünlerle ilgili yurt dışında yararlanma kriteri KDV Tebliği’nde nasıl ele alındığını görmek için ilgili açıklamalara aşağıda yer verilmiştir.

“Yurt dışındaki firmaların, Türkiye'ye gönderecekleri mal ve hizmetler Türkiye’de tüketildiğinden, yabancı firmanın Türkiye’deki faaliyetleri ile ilgisi bulunduğundan (sunulan hizmetlerden Türkiye’de yararlanıldığından), bu firmalara söz konusu mal ve hizmetler için Türkiye’de verilen danışmanlık, aracılık, gözetim, müşteri bulma, piyasa araştırması vb. hizmetler, hizmet ihracı istisnası kapsamında değerlendirilmez ve KDV’ye tabidir…”

Yabancı firmaların Türkiye'den ithal ettiği (Türkiye'nin ihraç ettiği) mallar dolayısıyla verilen hizmetler, (bu hizmetlerden yurt dışında faydalanıldığından) hizmet ihracı kapsamında değerlendirilir.

Bu açıklamalar doğrultusunda Gelir İdaresinde,

  • Türkiye’den ihraç edilen mallara yönelik verilen hizmetten yurt dışında yararlanıldığı,
  • Türkiye’ye ithal edilecek mallara yönelik verilen hizmetten de yurt içinde yararlanıldığı

şeklinde genel bir görüş oluşmuştur. Buna rağmen kurumlar vergisi indirimi uygulamasında aynı görüşü görmek mümkün değildir. Yukarıda ürün testi faaliyetleri ile ilgili açıklamalarımızda bahsettiğimiz gibi, kurumlar vergisi indirimi uygulamasında İdarenin ithalata ya da ihracata konu ürünler için sunulan ürün testi hizmetinden elde edilecek kazançları kapsama almadığı görülmektedir.

“Ancak, Türkiye'den ihraç edilecek ürünlere ilişkin olarak yurt dışındaki müşterilere veya Türkiye'ye ithal edilecek ürünlere ilişkin olarak yurt dışındaki satıcılara verilen ürün testi ve sertifikasyon hizmetleri, Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ kapsamında münhasıran yurt dışında yararlanılan hizmetler olarak değerlendirilemeyeceğinden, bu faaliyetlerden elde edilen kazancın söz konusu indirime konu edilmesi mümkün bulunmamaktadır.”[1]

Bu görüş, KDV istisna uygulamasına, İdarenin diğer kendi görüşlerine, en önemlisi de hukuka aykırıdır. Bu görüşte İdarenin kurumlar vergisi dairesi, KDV dairesine aykırı bir görüş bildirmiştir.

Bir hizmetten yararlanmada temel kriter, hizmet sunulan malların nerede olduğu değil, hizmet alanın nerede olduğu ve bu hizmetten nerede yararlandığıdır. Çünkü hizmetin muhatabı ithal veya ihraç edilen mal değil, ithalatçı veya ihracatçıdır. Türkiye’nin gerçekleştirdiği her uluslararası ticarette, ticaretin bir ayağı Türkiye ise öteki ayağı diğer ülkedir. Böylesi bir durumda tüm işlemleri sadece Türkiye ile ilişkilendirmek, sadece Türkiye’deki faaliyetlerle ilgili görmek, karşı tarafı yok saymaktır. Vergisel milliyetçiliktir. Bu sebeple uluslararası ticari bir mala yönelik sunulan bir hizmet varsa, bu hizmeti alan kimse, nerede ikamet ediyorsa, sunulan hizmetten de orada yararlanıldığını kabul etmek gerekir.

Dolayısıyla Türkiye’ye ithal edilecek bir ürün için yurt dışı satıcı adına ürün testi yapılması halinde bu hizmetten yararlanan yurt dışı satıcı olacaktır. Ancak bu noktada Gelir İdaresi Kanun’a aykırı bir şekilde “Türkiye’deki faaliyetleri ile ilgili bulunmamak” gibi yeni bir kriter getirmektedir. Yurt dışı satıcının Türkiye’de ürün testi yaptırması elbette Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgilidir. Ancak bu test yapılırken henüz Türkiye’ye girmiş bir ürün yoktur. Dolayısıyla bu durumda “Türkiye’deki muhtemel faaliyetleriyle ilgili” olduğunu söylemek daha doğru olacaktır. Test sonucunda Türkiye tarafı almaktan, standartlara uymadığı, gümrükte sorun olabileceği için yurt dışı satıcı taraf da satmaktan vazgeçebilir. Bu şartlardan biri gerçekleştiğinde, ticaretten vazgeçildiğinde, ürün testi hizmeti alan yurt dışı satıcının Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olduğundan daha halen bahsedilebilir mi?

Aslında bu konuda karşı tarafın test sonucuna göre bir ürünü alma ya da almama kararını birbirinden ayrıştırmamak gerekir. Test hizmetinden yabancı müşteri karar verme sürecinde yararlanmıştır. Yabancı müşteri bu kararı nerede almışsa ürün testi hizmetinden de orada yararlanmıştır. Bu yararlanma, ürünü alma ya da almama kararı ile tüketilmiştir. Ürünün alınması veya almaması hizmetin faydalanma yerini değiştirmez.

Diğer taraftan hizmetin alıcısı yurt dışı ürün satıcısı olduğu müddetçe, Türkiye’ye test edilen ürünün ithali gerçekleşsin ya da gerçekleşmesin, bu ürün testi hizmetinden yurt dışındaki satıcı kendi ülkesinde yararlanmıştır. Türkiye’de yararlanılan bir hizmetten bahsedilemez. Ödenen hizmet bedeli, Türkiye dışında gelir ve gider hesaplarına intikal ettirmiştir.

“… Türkiye'de faaliyette bulunan bir seramik fabrikasına yapacağı makine yatırımı için teklif vermek isteyen Hong Kong mukimi bir firmaya tasarım ve çizim alanında … Türkiye'de verilen … ancak bu şirket tarafından Türkiye'de yararlanılan söz konusu hizmetlerden elde edilen kazancınızın gelir vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.”[2]

Yukarıdaki Özelge’de İdare, söz konusu hizmetlerden Türkiye’de yararlanıldığı gerekçesiyle olumsuz görüş verilmiştir. Söz konusu faaliyetlerin yabancı firmanın Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olduğu kabul edilmekle beraber bu hizmetlerden Türkiye’de yararlanıldığı söylenemez. Bu noktada İdareden farklı düşünülmektedir. 


[1] İstanbul VDB'nin 12.04.2017 tarih ve 62030549-125[10-2016/474]-101894 sayılı özelgesi

[2] İstanbul VDB’nin 15.04.2014 tarih ve 62030549-120[89-2013/292]-947 sayılı özelgesi



Bu bölümde aynı mahiyette oldukları için eğitim ve sağlık faaliyetleri açısından yurt dışında yararlanma konusu bir arada ele alınmaktadır. İdare, KDV Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1984 yılından beri, sunulan eğitim ve sağlık hizmetlerinin yeme, içme, eğlence gibi verildiği anda tüketildiğini öngördüğü için, Türkiye’de verilen eğitim ve sağlık hizmetlerinden Türkiye’de yararlanıldığını kabul etmektedir. İdareye göre “alıcının Türkiye’deki faaliyetleriyle bir şekilde ilgili olacağı için Türkiye’de sunulan her hizmetten Türkiye’de yararlanıldığı iddiası” hemen hemen kaçınılmaz bir durumdur.

İdare “Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olduğu için Türkiye’de yararlanma” konusunu o kadar abartmıştır ki hiç olmazsa sağlık hizmetleri bu engele takılmasın diye, özel önem gösterilmiştir. Mükellefleri engellemek için İdare tarafından siper olarak kullanılan “Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olmama” şartını aşmak, “yurt dışında yararlanma” kriterine takılmamak, özellikle sağlık hizmetlerinin önünü açmak için, Kanun’da eğitim ve sağlık hizmetleri açısından “yurt dışında yararlanma” şartı özellikle düzenlenmemiştir. Aksi takdirde eğitim ve sağlık faaliyetlerinden elde edilen kazançlara hiçbir şekilde indirim uygulanamazdı.

İlgili Kanun maddesine baktığımızda:

“Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilerle, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara Türkiye’de verilen ve münhasıran yurt dışında yararlanılan mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi, ürün testi, sertifikasyon, veri saklama, veri işleme, veri analizi ve ilgili bakanlıkların görüşü alınmak suretiyle Maliye Bakanlığınca belirlenen mesleki eğitim alanlarında faaliyette bulunan hizmet işletmeleri”

ile

“ilgili bakanlığın izni ve denetimine tabi olarak eğitim ve sağlık alanında faaliyet gösteren ve Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilere hizmet veren işletmelerin…”

indirim avantajından yararlanabilecek hizmet işletmelerinin “ile” bağlacından önceki ve sonraki olmak üzere ikiye ayrıldığı görülmektedir. Önceki hizmet işletmelerinde “Türkiye’de verilme ve münhasıran yurt dışında yararlanma” şartları aranırken, ile bağlacından sonraki hizmet işletmelerinde bu şartların aranmadığı görülmektedir.

Aslında yurt dışında yerleşik bir kişinin Türkiye içinde veya dışında aldığı sağlık ve eğitim hizmetinden Türkiye’de yararlanması mümkün değildir. Kalp, beyin ameliyatı için Türkiye’ye gelen taburcu olduktan sonra da ülkesine dönen ve yıllarca sağlıklı bir şekilde yaşayan yabancı bir hastanın bu hizmetten Türkiye’de yararlandığı düşünülemez.

Özellikle eğitim ve sağlık hizmetlerinde kısa süreli bir yararlanma söz konusu olamayacağı için hizmeti alan nerede mukim ise bu hizmetlerden orada yararlanacaktır. Ayrıca eğitim ve sağlık hizmetlerinde yararlanmanın yurt dışında gerçekleşip gerçekleşmediği hususu, tespiti biraz daha güç ve göreceli bir husustur. Bu sebeple hizmetten yurt dışında yararlanılması şartı eğitim ve sağlık hizmetleri için aranmamış sadece diğer hizmetler için aranmıştır. Konuyla ilgili İdarenin Kurumlar Vergisi Tebliğ açıklaması aşağıdadır:

“İlgili bakanlığın izin ve denetimine tabi olarak Türkiye'de yerleşmiş olmayan kişilere verilen eğitim ve sağlık hizmetleri ile mesleki eğitim hizmetleri, fiziki olarak Türkiye’de verilmekle birlikte yararlanıcısının Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişiler olması gerekmektedir.”

Tebliğ açıklamasında İdare, yararlanmanın yurt dışında olması gerektiğini belirtmeksizin, yararlanıcının, hizmet alıcısının Türkiye’de yerleşik olmayan kişi olması gerektiğini belirterek biraz kapalı biraz dolaylı bir anlatım yolunu tercih etmiştir.



Hizmet alanın yurt dışında yerleşik olması ile sunulan hizmetten yurt dışında yararlanma şartları birbiriyle çok alakalı ve çok iç içe kavramlar olduğu için öncelikle hizmet alanın nerede yerleşik olduğu tespit edilmelidir. Türkiye’de yabancılara verilen eğitim ve sağlık hizmetlerinde, hizmetin sona erdiği, fatura kesildiği tarih itibariyle 6 aydan fazla Türkiye’de bulunulmaması, yurt dışında yerleşik olduğunu göstermesi açısından yeterlidir. Bununla birlikte yurda girdikten sonra eğitim ve tedavi süresi 6 ayı geçse bile bu yabancılar, Gelir Vergisi Kanunu 5’inci maddesine göre, tahsil ve tedavi devam ettiği süre boyunca yerleşik sayılmayacaktır.

Hizmet alanın yurt dışında yerleşik olması hele hele yurt dışındayken hizmet alması halinde sunulan hizmetten Türkiye’de yararlanıldığı söylenemez. Türkiye’ye gelen bir turiste verilen yeme, içme, konaklama, transfer hizmetlerinde en azından hizmet alan Türkiye’de olduğu için, hizmet sunulduğu yerde, sunulduğu anda tüketildiği için, sonuçları ertesi güne taşınmadığı için bu hizmetlerden Türkiye’de yararlanılmıştır.

Kanun’da sayılan, mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, çağrı merkezi, muhasebe kaydı, ürün testi, sertifikasyon, veri saklama, veri işleme, veri analizi, eğitim, sağlık hizmetlerinin tamamı sunulduğu anda, sunulduğu yerde tüketilmeyen, sonuçları uzun vadeli döneme sirayet eden hizmetler olduğu için bu hizmetlerden hizmet alıcı ancak bulunduğu yerde istifade edebilir. Bu hizmetleri alanlar (eğitim ve sağlık hizmetleri hariç) genellikle Türkiye’de bile bulunmadıkları için Kanun’da sayılı bu hizmetlerden Türkiye’de istifade edildiği söylenemez. Bu hizmetler için yurt dışı hizmet alıcıları tarafından ödenen ücretler, yurt dışındaki gelir ve giderleri ile doğrudan alakalıdır. Yurt dışında tüketilen bu hizmetlerin, Türkiye’ye gelinip gidildiğinde, Türkiye’de tüketilen hizmetlerle bir alakası yoktur.


Hizmetten yurt dışında faydalanma kriterine göre KDV’den istisna olduğu/olmadığı Tebliğ’de belirtilen ilgili örnekler ve bu örneklerle ilgili yorumlarımız şunlardır:

  • “Türkiye'deki aracılık şirketinin, Türkiye'den satın alınacak tekstil ürünlerinin teminine aracılık etmek suretiyle Alman firmaya sunulan aracılık ve komisyon hizmetinden Alman firması yurt dışında yararlandığı için, Türkiye’den ihraç edilen mallara sunulan diğer hizmetler gibi hizmet ihracatı kapsamında KDV’den istisnadır.”

Mesela bu örnekte Alman müşterinin Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olduğunu söylemekten Gelir İdaresini alı koyan şey nedir? Elbette sonuç itibariyle bu hizmetten Türkiye dışında yararlanılmaktadır. Gelir İdaresi’nin bu yönde verdiği nihai karar da doğrudur. Ancak “Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olmama” gibi soyut bir kriter getirildiğinde, kopyala – yapıştır ile bu ifadeler o görüşten bu görüşe, görüşler boyu sirayet etmektedir.

  • “Türkiye'den ithal edilen maden cevheri için Hollandalı firmaya söz konusu maden cevherinin temini, kalite kontrolü, malın ihraç limanına kadar taşınması ve gemilere yüklenmesi gibi hizmetlerden yabancı firma yurt dışında faydalandığı için sunulan bu hizmet, hizmet ihracatı istisnası kapsamında değerlendirilir.”

Bir önceki örnekte olduğu gibi, Hollandalı firmanın satış faaliyetleri Türkiye ile ilgili olmasa da alış faaliyetleri Türkiye ile ilgilidir. Yoksa Gelir İdaresi Türkiye’deki faaliyetlerle ilgili olup olmadığını söylerken, alış ve satış faaliyetleri arasında bir ayırıma daha mı gitmektedir? Daha önce belirtildiği gibi KDV Tebliği’nde en azında ihraç edilen ürünlere yönelik sunulan hizmetlerde hizmet ihracı, KDV istisnası kabul edilmiştir. Kurumlar vergisi indirimi uygulamasında bu yönde olumlu görüşe rastlanmamıştır.

  • “Türkiye'deki aracılık şirketinin, Japon firmaya sunmuş olduğu Türkiye'de müşteri bulma hizmetinden Japon firma Türkiye’de yararlandığı için potansiyel olarak Türkiye’ye ithal edilecek mala ilişkin sunulan diğer hizmetlerde olduğu gibi hizmet ihracı söz konusu değildir.”

Bu örnekte de görüldüğü gibi satış açısından, Türkiye’deki faaliyetleri ile ilgili olması gibi gizli bir şart daha bulunmaktadır. Peki satış faaliyetlerinin gerçekleşmesi veya gerçekleşmemesi üzerine bir alt ayrıntıya daha inilebilir mi?

  • “Türkiye'deki seyahat acentesinin, yurt dışından gönderilen turistlere vermiş olduğu hizmet dolayısıyla yurt dışı seyahat acentesinden elde ettiği net acente geliri hizmet ihracıdır. Turistlerin Türkiye’de konaklama, yeme-içme ve transfer hizmeti karşılığında yerli acentenin yurt dışından tahsil ettiği ve büyük oranda Türkiye’deki otel, restoran ve taşıma firmalarına ödediği gelirler hizmet ihracı kapsamında olmadığından bu kapsamda sunulan hizmetler KDV’ye tabidir. Bu hizmetlerin ötesinde yerli seyahat acentesinin uhdesinde kalan ve yurt dışı seyahat acentesinden elde edilen gelir hizmet ihracıdır. Her ne kadar seyahat acentesinin Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olsa da hizmetler Türkiye’de sunulsa da sunulan bu hizmetten yabancı seyahat acentesi yurt dışında faydalanmıştır.

İşte bu örnekte Gelir İdaresi, “Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olma” kriterini kendi eliyle çöpe atmıştır. Tebliğ’deki bu örnek yararlanma ve yurt dışı faaliyetlerle ilgili olma kriterleri hakkında yukarıda söylediğimiz açıklamaları tamamen destekleyen bir örnektir. Bu örnekteki yaklaşımın diğer vakalarda da örnek alınması gerekir. Aksi takdirde bu kriterin afaki, soyut, keyfi bir şekilde uygulandığına daha çok şahit oluruz.

  • “Yurt dışında yapılacak bir projeye teklif veren firma hakkında ikinci bir firmanın vermiş olduğu yeterlik araştırması hizmetinden proje sahibi yabancı firma yurt dışında yararlandığı için sunulan bu hizmet, hizmet ihracatı istisnası kapsamında değerlendirilir.”

Bu örnekte de yurt dışı firmanın Türkiye’den alacağı bir hizmetle ilgili Türkiye’de yapılan yeterlilik araştırmasının Türkiye’deki faaliyetlerle ilgili olmadığı söylenemez.

  • “Yurt dışındaki firmanın müşterilerine Türkiye’deki bir çağrı merkezi üzerinden internet ortamında verilecek servis, destek, danışmanlık hizmetinden yurt dışında faydalanıldığından, sunulan bu hizmet, hizmet ihracatı istisnası kapsamında değerlendirilir.”

Bu örnekte yurt dışı firmanın müşterilerinden bir kısmı Türkiye’de ise ne olacak? Hemen Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili olma kriteri devreye girecektir. Ama bu durumda da hizmetten yararlanma yurt dışındadır.

  • “Türkiye’de mukim (T) havayolu firması kendisine ait uçaklarla yurt dışındaki havayolu firmalarına kendi uçuş ekibinin denetimi ve yönetimi altında uçuş saatine endeksli ücretlendirme yapılmak suretiyle yurt dışında … vermiş olduğu uçuş hizmeti KDV’nin konusuna girmediğinden hizmet ihracı kapsamında değerlendirilmez.”

İdare, araç kiralama ve uçuş hizmeti yurt dışında gerçekleştiği için KDV’nin konusuna girmediğini, bu sebeple KDV istisnasına konu bir hizmet ifası hizmet ihracı olmadığını, dolayısıyla bu araçların alımında ödenen KDV’nin iade talep edilemeyeceğini söylemektedir. Bununla birlikte 2009, 2012 ve 2021 yıllarında oybirliğiyle vermiş olduğu kararlarda Danıştay, söz konusu hizmetlerin esasen Türkiye’den sunulduğu gerekçesiyle hizmet ihracı olarak kabul etmektedir. Danıştay kararlarının gerekçeleri aşağıda yer almaktadır:

“...Gümrüğünden hububat hasadı için Rusya Federasyonuna gönderilen … biçerdöverlerin … tekrar gümrük giriş beyannameleri ile yurda getirildiklerinin, ihracat bedellerinin … Tebliğine uygun olarak banka aracılığı ile yurda getirildiğinin, biçerdöverlerin yurt içindeki sahiplerinden %18 katma değer vergisi ödenerek kiralandığının yüklenilen ve indirim yoluyla telafi edilmeyen katma değer vergisinin ihracat nedeniyle iadesi istenilerek alındığının görüldüğü, davacının gerek kendisine ait gerekse kiralama yoluyla edindiği biçerdöverlerden yurt dışında yararlanıldığı, biçerdöver ve ekipmanlarının yurt dışındaki müşteri tarafından geçici kullanımının sağlanması dolayısıyla bir hizmet ihracı olduğu, davalı idarece … hizmetin yurt dışında icra edildiği dolayısıyla katma değer vergisinin konusunu oluşturacak bir teslimin yapılmamasının sebep olarak gösterildiği, ancak ticari kiralama yoluyla yapılan hizmet ihracının bir bütün olarak değerlendirilmesi durumunda ihracata ilişkin kiralamanın bir hizmet ihracı olduğunun açık olduğu, yurt dışından dövizin Türkiye'ye getirildiği, biçerdöverlerin kiralanması sırasında katma değer vergisi yüklenildiğinin görüldüğü, burada esas olanın yurt dışına kiralama yoluyla biçerdöverlerin vereceği hizmetten yararlanma olgusunun ihraç edilmiş olduğu, kiralanan biçerdöverlerin Türkiye'de yurt dışında yararlanılmak üzere ihraç edilmiş olduğu, buna göre hizmetin yurt dışındaki müşteri için Türkiye'de yapılma koşulunu içerdiği, bu durumda fiilen ihraç edilen hizmet nedeniyle yüklenilen katma değer vergisinin istisna kapsamında iadesinde hukuka aykırılık bulunmadığı…”[1]

“… olayda davacı şirketin Irak'ta yerleşik olan … firmasına aktifinde kayıtlı kamyon ve frigofirik yarı römorkların kiralanması nedeniyle hizmet ihracatı istisnası kapsamında indirim konusu yapamadığı … dönemine ilişkin katma değer vergisinin, … şirkete iade edildiği, … Irak'ta faaliyet gösteren firmaya kiralanmak üzere satın alınan araçlar için ödenen katma değer vergisinin iade edilip edilemeyeceği hususunun (İdareye) sorulması üzerine … davacıya ait söz konusu kiralama faaliyetinin yurt dışında ifa edilmesi nedeniyle katma değer vergisinin konusuna girmediği, verginin konusuna girmeyen bir işlemin tam istisna kapsamında değerlendirilmesi ve bu işlemle ilgili olarak yurt içinde yüklenilen katma değer vergisi indirimi ya da iadesinin mümkün bulunmadığının bildirilmesi sonucu vergi dairesince … Gelir İdaresi Başkanlığının konuyla ilgili yazıdaki görüşleri doğrultusunda, davacı şirkete ilgili dönemde katma değer vergisi iadesinin haksız yapıldığı tespit edilerek dava konusu verginin salındığı, her ne kadar davalı idarece, yurt dışında ifa edilen kiralama faaliyetinin katma değer vergisinin konusuna girmediği ve bu nedenle işlemle ilgili yurt içinde yüklenilen katma değer vergisinin iadesinin ve indiriminin mümkün olmadığı iddia ediliyor olsa da, davacı şirketin merkezinin ve faaliyetinin Türkiye'de bulunduğu, söz konusu kamyon ve frigofirik yarı römorkların Türkiye'de satın alınarak şirket aktifine kaydedildiği ve alıcı firma ile yapılan akde dayanılarak hizmet bedeli fatura edilmek suretiyle ticari kiralama yoluyla ihraç edilmesi üzerine hizmet ifası amacıyla alıcı firmanın bulunduğu Irak'a gönderilmek için gümrük çıkışlarının yapıldığı, dolayısıyla kiralama işleminin Türkiye'de, kiralama hizmetinden faydalanmanın ise yurt dışında gerçekleştiği hususları dikkate alındığında, davacı şirket ile alıcı firma arasında ticari kiralama yoluyla ihracattan dolayı Katma Değer Vergisi Kanununun 1'inci maddesi kapsamında bir işlemin yapılmış olduğu sonucuna ulaşıldığı, bu durumda 3065 sayılı Kanunun 11'inci maddesi ve 12'nci maddesinin 2'nci fıkrası uyarınca, yurt dışındaki müşterilere yurt dışında yapılan bu hizmet katma değer vergisinden istisna edildiğinden, davacı şirkete iade edilen katma değer vergisinin geri alınması amacıyla yapılan dava konusu tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmadığı …”[2]

“… Hava yolu ile yük ve kargo taşımacılığı faaliyeti ile iştigal eden davacı şirketin "wet lease" olarak isimlendirilen yöntemle aktifine kayıtlı uçakları, kendi personeli ile birlikte kanuni ve iş merkezleri yurt dışında bulunan hava yolu firmalarına kiraladığı, yurt dışındaki müşteriler için sunulan bu kiralama hizmetinden yurt dışında faydalanıldığı hususunda ihtilaf bulunmayan olayda, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 11. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, ihracat teslimleri ve bu teslimlere ilişkin hizmetler ile yurt dışındaki müşteriler için yapılan hizmetlerin katma değer vergisinden istisna olduğu, aynı Kanun'un 12. maddesinin 2. fıkrasında bir hizmetin yurt dışındaki müşteriler için yapılan hizmet sayılabilmesi için, hizmetin yurt dışındaki bir müşteri için yapılmış olması ve hizmetten yurt dışında yararlanılması şartlarının yerine getirilmesi gerektiğinin hükme bağlandığı dikkate alındığında, söz konusu hizmetin bir hizmet ihracı olduğu ve istisna kapsamında kaldığı sonucuna varıldığından hizmetin yurt dışında sunulması nedeniyle katma değer vergisinin konusuna girmeyeceğinden bahisle mahsuben iade talebinin reddi yolundaki işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir.”[3]

Danıştay’ın vermiş olduğu bu görüşlere katılmak mümkün değildir. Danıştay’ın vermiş olduğu bu kararları, ithal edilen ürünlere verilen mümessillik, aracılık, denetim, gözetim hizmetlerini hizmet ihracı saymayan görüşleriyle bir arada değerlendirdiğimizde bir tutarsızlık görülmektedir. Çünkü o kararlarda hizmetten Türkiye’de yararlanıldığını KDV istisnasının söz konusu olmadığını iddia eden Danıştay, bu kararlarında kiralama hizmetinin Türkiye’de sunulduğunu ama hizmetten yurt dışında yararlanıldığını, dolayısıyla KDV istisnasının olduğunu iddia etmektedir.

Oysa her iki durumda da yurt dışında yararlanması söz konusu iken; ithal edilen ürünlere ilişkin hizmet Türkiye’de sunulduğu halde, araç kiralama hizmetlerinde hizmet aracın bulunduğu, nakledildiği yerde verilmektedir.


[1] Danıştay 9. Daire Başkanlığının 2007/4511 E., 2009/2055 K.

[2] Danıştay 3. Daire Başkanlığının 2009/2043 E., 2012/243 K.

[3] Danıştay 3. Daire Başkanlığının 2017/4425 E., 2021/3199 K.


Hizmet ihracı sebebiyle KDV istisnası uygulamasında da kurumlar vergisi indirimi uygulamasında da hizmet bitiminde fatura mutlaka yurt dışındaki müşteri adına düzenlenmelidir. Yurt dışındaki müşteri, yurt dışında mukim olan Türkiye’deki yerleşik olmayan gerçek veya tüzel kişidir. İki önceki bölümde bu gerçek kişilerin kimler olup olmayacağı konusunda ayrıntılı bilgi verilmişti.

“Yapılan hizmet ile ilgili olarak düzenlenecek faturanın, yukarıda özellikleri açıklanan yurt dışı mukimi kişi ve/veya kurum adına düzenlenmesi gerekmektedir.”

Sağlık hizmetleriyle ilgili özel bir durum KDV Genel Tebliği’nde,

“Sağlık alanında faaliyette bulunan şirketlerin ülkemiz ile ikili sosyal güvenlik anlaşması bulunan ülkelerde yerleşik olanlara verdikleri hizmetin bedelinin ülkemiz Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ilgili ülke kurumlarından tahsil edilmesi nedeniyle, hizmet bedeli karşılığı faturanın Sosyal Güvenlik Kurumuna düzenlenmesi durumunda da indirimden faydalanılabilecektir.”

şeklinde düzenlenmiştir. Yine sağlık hizmetlerinde konuyla ilgili bir özelge de aşağıdaki gibidir:

“Türkiye’de yerleşik olmayan kişilere verilen sağlık hizmetlerine ilişkin düzenlenen fatura, (doğrudan yabancı kişi adına düzenlenebileceği gibi) yabancı sosyal güvenlik kurumuna ya da yabancı sigorta şirketi adına da düzenlenebilir.”[1]

Bazı durumlarda hizmetin gerçek alıcısı yurt dışı mukim olduğu halde ödeme yurt içindeki vekili tarafından yapılması sebebiyle fatura yurt içindeki vekil adına düzenlenebilir.

“Bu indirimden yararlanılabilmesi için fatura veya benzeri belgenin yurt dışındaki müşteri adına düzenlenmesi şarttır.”

Yukarıdaki Kanun maddesinde açıkça düzenlediği üzere yurt içindeki kişi adına düzenlenen faturalar üzerinden elde edilen kazançlara indirim uygulanamaz. Kanuni düzenlemenin açık olduğu yerlerde tevil yapmak suretiyle esas müşterinin yurt içi değil, yurt dışı müşteri olduğu, işin gerçek mahiyetinin esas olduğu, söylenemez. Dolayısıyla söz konusu indirimden yararlanma ihtimali bulunan mükellefin bu hususa dikkat etmesi gerekir.

Söz gelimi yurt dışındaki müşterinin Bodrum’da yaptıracağı teknenin proje çizim, tasarım ve mühendislik hizmetlerine ilişkin fatura bedelinin yurt dışındaki müşteri yerine, bu tekneyi yaptırmak için Bodrum’daki tersane adına düzenlenmesi arasında indirim uygulaması açısından önemli fark vardır.


[1] Balıkesir VDB'nin 19.09.2013 tarih ve B.07.1.GİB.4.10.15.01-125[10-2013/849]-88 sayılı özelgesi



İndirim uygulaması 2012 yılında yürürlüğe girdiğinde, elde edilen kazancın Türkiye’ye getirilme şartı bulunmamaktaydı. 28 Aralık 2023’te yürürlüğe giren yeni değişiklikle birlikte bu kapsamda elde edilen gelirlerin Türkiye’ye getirilmesi şartı gelmiştir. Söz konusu değişiklik 2023 yılı kazançlarını da kapsadığı için 2023 yılında elde edilen bu tür gelirlerin tamamının yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannamesi verilene kadar Türkiye’ye getirilmesi gerekir.

Gelir, brüt bir tutar iken; kazanç, gelir gider arasındaki olumlu farktır. Gider olması halinde gelir daima kazançtan büyüktür. Kanun metnine göre, Türkiye’ye transfer edilmesi gereken gelir değil kazançtır. Böyle bir konu İdare’ye sorulduğunda “kazancın tamamı” ifadesini net kazanç şeklinde değil, daha büyük tutarlı “gelir” şeklinde yorumlayabilir.

Hizmet ihracından kaynaklanan, yüklenen KDV’nin iadesi için, hizmet ihraç bedellerinin Türkiye’ye getirilmesi gerekmektedir. İhraç bedelinin getirilmesiyle ilgili özelgede yer alan açıklamalar, bu konuda İdarenin yaklaşımını anlamak için yardımcı olacaktır.

Normalde Kanun’da “Türkiye’ye transfer edilmesi” şartı yer aldığı için gereksiz katı bir yorumla, mahsuplaşma sonrası kalan tutarın transferini kabul edilmeyebilirdi. Ancak benzer durumda mahsuplaşma sonrası kalan tutarın Türkiye'ye getirilmesi kabul edildiği için kurumlar vergisi indirimi uygulamasında da mahsuplaşmanın kabul edilmesi gerekir. Ayrıca bu görüş Kanun’da geçen “kazancın tamamı” ifadesine daha uygun olacaktır. Aksi görüş uygulamada ikilik çıkmasına, Gelir İdaresinin kendi içinde çelişkiye düşmesine sebep olacaktır. Bu sebeple hizmet ihraç bedellerinin Türkiye’ye transferiyle ilgili aşağıdaki özelge dikkate alınabilir:

“İtalya'da mukim grup şirketlerinden birine hizmet ihracı yapılması, aynı firmadan aynı zamanda hizmet ithalinin de yapılması ve ihracat tutarının ithalat tutarından fazla olması halinde aradaki farka isabet eden döviz alım belgesinin ibrazı yeterli olup, taraflar arasında düzenlenen "mahsuplaşma" yazılarının da tevsik edici belge olarak ibrazı gerekmektedir”[1].

Benzer şekilde yurt dışı müşteriden alacağın yurt içi – dışı başka bir borca temliki de mümkündür. Dolayısıyla Kanun’da geçen transfer edilmesi” kavramını nakden – mahsuben ödenmesi şeklinde daha geniş bir anlamda yorumlamak gerekir. Kanun keşke ek bir yorum yapmaya gerek duymayacak netlikte yazılsaydı.

Normalde hizmet ihraç bedellerinin döviz cinsi gelmesi beklenir. Ancak son zamanlar değişik ülkelerle TL para cinsi üzerinden de ihracat yapılabildiği gibi hizmet ihracat bedellerinin de TL üzerinden transferi mümkündür.

“Yurt dışı merkezli Google'a verilen hizmetin diğer şartları birlikte taşıması halinde ihracat istisnası kapsamında beyan edilmesi mümkün olup söz konusu hizmet bedelinin şirket hesaplarınıza TL cinsinden yatırılması bu hizmetin ihracat istisnası kapsamında beyan edilmesine engel teşkil etmeyecektir.”[2]

Aynı şekilde, aşağıdaki Özelge’de görüleceği üzere, hizmet bedelinin Türkiye’ye TL cinsinden getirilmiş olması gelir ve kurumlar vergisi matrahından indirilmesine engel değildir. 

“…yurt dışından elde edilen gelirin döviz cinsinden veya TL cinsinden tahsil edilmesi indirim uygulamasını etkilemeyecek olup, şartları dahilinde beyanname üzerinden … bendi kapsamında indirimden faydalanılabilecektir.”[3]

Diğer taraftan Türkiye ile düzenli olarak iş yapan bazı firmaların belirli koşullar altında Türkiye’de de banka hesabı açabildikleri ve bu kapsamdaki hizmet alımı bedellerini Türkiye’deki banka hesaplarından ödedikleri görülebilmektedir. Bu durumda söz konusu hizmet ihracat bedelinin yabancı müşterinin Türkiye’deki banka hesabından ödenmesi durumunda da gelirin Türkiye’ye transfer edildiği söylenebilir.

Yurt dışında ikamet etmekte olan bir iş adamının Bodrum Tersanesinde yaptırmakta olduğu yatın proje çizim, tasarım, mimarlık ve mühendislik hizmeti fatura bedelinin tersane tarafından ödenmesinde hukuki düzenlemeler açısından bir sorun olmayacaktır. Çünkü işin gerçek mahiyeti itibariyle para, yurt dışındaki müşteri tarafından tüm ödemelerin yapılması için avans mahiyetinde gönderildiği tersanenin banka hesabına gelmiş, oradan da söz konusu hizmet bedeli ödenmiştir. Bu haliyle Kanun’da ve Tebliğ’de belirtilen tüm şartlar gerçekleşmiştir. Bununla birlikte, KDV iadesi söz konusu olduğunda veya indirim uygulaması incelemeye alındığında ödemenin tersane tarafından yapılmış olması sıkıntı doğuracaktır. Netice itibariyle, indirime tabi gelir “Türkiye’ye (tersane üzerinden dolaylı da olsa) transfer edilmiştir.” Ancak muhtemel sıkıntı ihtimalini göz önünde tutarak ödemenin direkt yurt dışından gelmiş olmasına, gönderen kişi ile faturada yer alan kişinin aynı olmasına dikkat edilmelidir.

Bu noktada, son yıllarda yaygınlaşan kripto para cinsinden yapılan transferler akla gelebilir. Yurt dışı müşteri tarafından gönderildiği tevsik edilse bile TCMB Mevzuatı’na[4] göre kripto para ile yapılan transferlerin kabul edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla transferden kastın Türkiye'de bir banka hesabına transfer edilmesi ya da gümrüğe beyan edilmek suretiyle efektif olarak getirilmesi şeklinde yorumlanması gerekir.


[1] Manisa VDB’nin 10.04.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.45.15.01-KDV-53-48-32 sayılı Özelge

[2] Kocaeli VDB’nin 25.03.2015 tarih ve 93767041-130[12-2014/181]-29 sayılı özelgesi

[3] İstanbul VDB’nin 03.02.2023 tarih ve E-62030549-120[2022]-166967 sayılı özelgesi

[4] Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından 16 Nisan 2021 tarih ve 31456 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Ödemelerde Kripto Varlıkların Kullanılmamasına Dair Yönetmelik”


Kanun’da geçen “… elde edildiği hesap dönemine ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihe kadar…” ifadesinden söz konusu beyannamenin geçici değil yıllık beyanname olduğu anlaşılmaktadır. Vergi Usul Kanunu’nun 174’üncü maddesine göre;

“Hesap dönemi normal olarak takvim yılıdır.”

“… takvim yılı dönemi faaliyet ve muamelelerinin mahiyetine uygun bulunmayanlar için, bunların müracaatı üzerine Maliye Bakanlığı 12 şer aylık özel hesap dönemleri belli edebilir.”

“Yeniden işe başlama veya işi bırakma hallerinde, hesap dönemi içinde bir yıldan eksik olan faaliyet süresi, hesap dönemi sayılır.”

Aksi takdirde 3 aylık periyotlar halinde ödemelerin takip edilmesi meslek mensupları açısından ciddi bir külfet gerektirecekti. Dolayısıyla geçici gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerinde indirim uygulamasından yararlanabilmek için transfer edilme şartı yıllık beyannamenin verilebileceği son güne kadar ötelenmektedir. Bunun haricinde diğer tüm şartların gerçekleşmesi gerekir.

Gelirin Türkiye’ye transfer edilebileceği en son gün, normal şartlar altında verilmesi gereken gelir vergisi beyannamelerinde 31 Mart, kurumlar vergisi beyannamelerinde ise 25 Nisan’dır. Özel hesap dönemi uygulanan mükellefler için bu süre, mali hesap döneminin sona erdiği ayı takip eden 4’üncü ayın 25’inci günüdür. Ancak bu tarihin bayram tatili veya herhangi bir teknik arıza sebebiyle uzatılması halinde, uzatılan tarihe kadar gelirin transfer edilebilme süresi de uzar. Diğer bir ifadeyle bayrama gelmesi sebebiyle kurumlar vergisi için beyanname verme süresi, örneğin 3 Mayıs’a uzatılmasına rağmen, “25 Nisan’dan sonra gelir transfer edildi” gerekçesiyle kurumlar vergisi indirimi reddedilemez. 2024 yılında olduğu gibi teknik sebeplerle gelir vergisi beyanname verme süresi 5 Nisan’a kadar uzatılırsa, gelirin transfer süresi de aynı şekilde 5 Nisan’a uzayacaktır.

Nihai süreden önce beyanname verilmesinin ardından, nihai süreden önce olmak kaydıyla sonraki bir tarihte kazancın Türkiye’ye transferi halinde de düzeltme beyannamesi verilerek kurumlar vergisi beyannamesi üzerinden elde edilen kazanç matrahtan indirilebilir. Bununla birlikte, şayet söz konusu gelirin gelme ihtimali varsa, Gelir İdaresi ile muhtemel bir sıkıntıya girmemek için beyannamenin son güne bırakılması yerinde olur. Çünkü “…beyannamesinin verilmesi gereken tarihe kadar…” ifadesinin “…beyannamesinin verildiği tarihe kadar…” şeklinde yanlış yorumlanması mümkündür.

Beyannamenin verilmesi gereken nihai süreden sonra gelirin Türkiye’ye transferi halinde ise kanuni getirme süresi geçirildiği için kurumlar vergisi matrah indiriminden yararlanma imkânı artık kalmamıştır. Bu sebeple Aralık sonunda sunulan, faturası düzenlenen, gelir kayıtlarına intikal eden kanunda sayılı hizmet ihracı gelirlerinin üç – dört ay içinde Türkiye’ye getirilmesi gerekir. Sunulan hizmet gelirlerinin tahakkuku, mal teslimine göre nispeten daha esnek olduğu için fatura kesim tarihine bu açıdan dikkat edilmelidir.



Mevcut kanuni düzenlemeye göre elde edilen gelirin tamamı Türkiye’ye transfer edilmelidir. Ancak Cumhurbaşkanının tutarın tamamı yerine sadece belirli bir kısmının transferini yeterli görme yönünde düzenleme yetkisi vardır. Kanun’dan gelen bu yetkiyi Cumhurbaşkanı bu yazının yayınlandığı tarihe kadar kullanmamıştır. Bu sebeple kurumlar vergisi indirimi uygulamasından yararlanabilmek için elde edilen gelirin tamamının Türkiye’ye transfer edilmesi gerekir. Diğer bir ifadeyle, kısmi ödemelerde indirimden kısmi olarak yararlanmak söz konusu olamaz.

Kanun’un alt bendinin (3) üncü fıkrasında,

“- Bu bentte yer alan oranı, hizmet alanları ve kazanç tutarları itibarıyla sıfıra kadar indirmeye veya % 100’e kadar artırmaya

ve

- Türkiye’ye transfer edilecek kazanç tutarını sıfıra kadar indirmeye veya kanuni seviyesine kadar artırmaya...”

ifadesi yer almaktadır. Yukarıda görüldüğü gibi, indirim oranı ve transfer oranı olmak üzere iki farklı oran bulunmaktadır. Her iki oranı da % 0 – 100 arasında belirlemeye Cumhurbaşkanı’na verilmiş bir yetki bulunmaktadır. İki oran arasındaki fark;

  • Cumhurbaşkanı indirim oranını hizmet alanları ve kazanç tutarları itibariyle farklılaştırabilirken,
  • Cumhurbaşkanının transfer oranını hizmet alanı ve kazanç tutarı itibariyle farklılaştırabilme yetkisi bulunmamaktadır.

Cumhurbaşkanı tüm hizmet türleri ve kazanç tutarları için % 0 – 100 arasında tek bir transfer oranı belirleyebilir. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle böylesi bir düzenleme yapılıncaya kadar geçerli transfer oranı %100 olduğu için indirim uygulamasında gelirin tamamı Türkiye’ye nakden veya mahsuben getirilmelidir. Bu noktada gelirin tamamı, fatura üzerinde yazılı tutarı ifade etmektedir.

Söz gelimi yurt dışına periyodik olarak yazılım destek hizmeti veya çağrı merkezi hizmeti veren Türkiye’deki işletme, aylık harcanan kişi/saat ücreti üzerinden veya cevaplanan yapılan arama üzerinden aylık olarak fatura kesip yurt dışı müşteriye gönderebilir. Burada önemli olan aylık kesilen fatura bedellerinin Türkiye’ye transfer edilmesidir. Mesela Nisan ayında kurumlar vergisi beyannamesi verilinceye kadar sadece Kasım ayına kadarki fatura bedelleri tahsil edilmiş, henüz Aralık faturası tahsil edilmediyse Aralık faturası kurum kazancına dahil edilmekle birlikte %80’lik indirim uygulanamaz. Söz konusu Aralık fatura bedelinin uzatmalar dahil, beyanname verme süresinin sonrasında tahsil edilse bile Kanun’un açık hükmüne göre indirimden yararlanma ihtimali kalmamıştır.



“Hizmet faaliyetinin ana sözleşmede yer alması” şartı kanuni değil idari bir zorunluluktur. İdarenin “bu bendin uygulanmasına ve denetime ilişkin usul ve esasları belirlemeye” yetkisi vardır. Bu faaliyetlerden elde edilen kazançların ayrı hesaplarda takip edilmesi, yurt dışında yerleşik olmaya dair bazı belgeler istenmesi…; bunlar uygulama ve denetime ilişkin usul ve esasların düzenlenmesidir. Ancak ana sözleşmede yer alma zorunluluğu getirilmesi, uygulama ve denetime ilişkin bir usul ve esas mıdır? Sanmıyorum. Yararlanma şartlarının tamamı kanunda açıkça yer alıyorken sonra Tebliğ ile ek bir zorunluluk getirilmesinin, İdareye verilen kanuni yetki çerçevesinde gerçekleştiğini düşünmüyorum.

Diğer taraftan işin ciddiyetini ve kalıcılığını gösterme adına ana sözleşmede bu faaliyetlerin zikredilmiş olması, tevsik edici bir unsurdur. “İndirim uygulanmasından yararlanmak isteyen mükelleflerin beyanname verildikten, indirimden yararlanıldıktan sonra üç ay içinde ana sözleşme değişikliğine gidilmesi gerekir.” şeklinde bir Tebliğ açıklaması olsaydı uygulamaya yönelik bir esas belirlenmiş olabilirdi. Oysa artık yeni TTK’ya göre, ana sözleşmede belirtilmemiş olsa bile, kanunlar tarafından yasaklanmadığı müddetçe şirketler artık her türlü faaliyette bulunabilirler. Dolayısıyla ana sözleşmesinde yer almasa bile yapabileceği faaliyetlerden elde edeceği kazancın indirim uygulamasına konu edilebilmesi gerekir. Mevcut haliyle bu düzenleme vergilemede kanunilik ilkesine aykırı olduğu için İdarenin aksi görüşleri, dava konusu edilebilir.


Böyle bir şart kanun hükmünde olmamasına rağmen Tebliğ’de yer almaktadır. İndirim uygulaması 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu’ndan tam 15 gün önce 15 Haziran 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kurumlar Vergisi Tebliği’nde bu konuyla ilgili değişiklik yaklaşık 5 ay sonra yapılmasına rağmen, Tebliğ çalışması daha erkenden başladığı için yeni TTK ile kaldırılan “Ultra Vires” ilkesi kapsamındaki hükmü ihmal edilmiş olabilir. Yeni TTK komple bir kanun değişikliği olduğu için “ilgili faaliyetin ana sözleşmede bulunması” şartı 5 ay sonra çıkan Tebliğ’den çıkarılması gözden kaçmış olabilir. 

Bununla beraber daha sonraki pek çok Tebliğ değişikliğinde ise bu idari zorunluluk kaldırılmamıştır. En son 2023 yılında verilen özelgelerde bile ana sözleşmede yer alma şartının arandığı görülmektedir.

“…yukarıda belirtilen şartların topluca sağlanması kaydıyla Türkiye'de yerleşik olmayan kişilere verilen tasarım ve dizayn hizmetlerinden elde edilen kazancın % 50'si indirim konusu yapılabileceğinden şirketiniz ana sözleşmesine "tasarım/dizayn hizmeti vermek" ibaresinin eklenip bu hususun Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde tescil edilip yayımlandığı tarihten itibaren bu faaliyetlerinizden elde ettiğiniz söz konusu kazançların Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10/1-ğ bendi kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmaktadır…”[1]

Eski TTK hükümlerine göre, şirket faaliyetleri, ana sözleşmede açıkça belirtilmiş olan faaliyetlerle sınırlıydı. Ana sözleşmede belirtilmeyen bir faaliyete girmek için genel kurul kararı ve ticaret sicilinde tescil gerekliydi. Yeni TTK'nın kabul edilmesi ve yürürlüğe girmesi ile bu sınırlama (ultra vires kuralı) artık kaldırılmıştır. Artık şirket faaliyetleri, ana sözleşmede belirtilen faaliyetlerle sınırlı değildir. Şirket, ana sözleşmede belirtilmemiş olsa bile, kanunlar tarafından yasaklanmadıkça her türlü faaliyete girebilir.

Bu İdari şartın kabulü halinde, ana sözleşmede bulunma şartı ne zaman itibariyle gerçekleşmiş olmalıdır?

  • Faaliyete başlamadan önce
  • Fatura kesmeden – kazanç oluşmadan önce
  • Beyanname verilmeden önce

Yukarıdaki Özelge’ye göre fatura kesilmeden – kazanç oluşmadan önce ana sözleşme değişikliğinin tescil ve ilan edilmesi gerekmektedir. Mükelleflerin hukuki güvenliğinin sağlanması, vergilemede adaletin temini, keyfiliğin engellenmesi ve kanunla getirilen teşviklerin amacına ulaşması açısından vergilemede kanunilik ilkesine dikkat edilmelidir. Kanunla getirilen bir indirim uygulamasının Tebliğ’le ek şartlara bağlanması, kanunsuz vergi alınmasından hiçbir farkı yoktur.


[1] İzmir VDB'nin 12.05.2023 tarih ve 84098128-125[10-2021/13]-212590 sayılı özelgesi


Tebliğ’e göre,

“…Şirket bünyesinde sözü edilen hizmetlerden sadece birisi verilebileceği gibi ana sözleşmelerinde yer almak şartıyla birden fazlası da verilebilir.”

Tebliğ’de söz konusu faaliyetlerden birinin yer alması diğer faaliyet gelirlerinden elde edilecek kazançların indirim uygulamasından yararlanması için yeterli değildir. Mesela yurt dışında yapılacak bir havaalanının mimari proje işi için bir mimarlık ofisiyle anlaşılmış olabilir. Anlaşmada projenin sadece mimari tasarımı değil, elektrik, elektronik, ısıtma soğutma projeleri de bulunabilir. Diğer bir ifadeyle mimarlık ve mühendislik faaliyetleri bir arada olabilir. Çünkü mimar mutlaka kendisiyle daha uyumlu olan mühendislerle çalışmayı tercih edeceği için işin mimarlık ve mühendislik faaliyetlerinin tamamını üstlendikten sonra mühendislik hizmetlerini başka birine yaptırabilir.

Bu durumda mimarlık ve mühendislik faaliyetlerinin her ikisi de indirim uygulaması kapsamında olduğu halde projeyi bütünüyle sunan mimarlık ofisinin faaliyet alanında mühendislik hizmetleri yer almıyor diye mühendisliğe isabet eden kazançtan yararlanamayabilir. Böyle bir konu, İdarenin önüne gitmesi halinde olumsuz görüş alınması muhtemeldir. Bu sebeple bu durumda olan mükelleflerin indirim uygulaması kapsamına girdiği için yararlanabilecekleri tüm faaliyet türlerine ana sözleşmelerinde yer vermeleri önemlidir.

Diğer taraftan indirim uygulamasının denetimi ve idari kontrolü esnasında Kanun’da geçen ifadelerin birebir aynısının sözleşmede aranacağı kuvvetle muhtemeldir. Örneğin “muhasebecilik”, “laboratuvar”, “veri yönetimi” faaliyetleri daha geniş kapsamlı iken sözleşmede “muhasebe kaydı tutma”, “ürün testi” ve “veri saklama, veri işleme, veri analizi” ifadeleri birebir geçmiyor diye geçici sıkıntılar yaşanabilir. Elbette bu sıkıntılara ileride çözüm bulunur ama gereksiz zaman kaybına ve sıkıntıya maruz kalmamak için ana sözleşmedeki faaliyet konularının Kanun’da geçen faaliyetlerle birebir uyumlu olması daha iyi olacaktır.

“…alanında faaliyet gösteren işletmelerin Türkiye'de yerleşmiş olan kişilere de hizmet vermesi indirimden faydalanmaya engel teşkil etmeyecek, Türkiye'de yerleşmiş olmayan kişilerle, iş yeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara verilen hizmetlerden elde edilen kazancın %80'ine indirim uygulanacaktır.”

Bu açıklamasıyla İdare, Türkiye’de yerleşik olmayanlara sunulması gereken bu faaliyetlerin, aynı zamanda Türkiye’de yerleşiklere sunulmasında bir mahzur görmemiştir. Elbette yurt dışında ve yurt içinde yerleşik olanlardan elde edilen kazançlarının ayrı şekilde takip edilmesi gerekir.

Bu noktada indirim uygulaması kapsamında verilen hizmetlerin ana sözleşmede yer aldığı tarih, faaliyete başlama tarihi, avans tarihi ile ilgili verilen özelge aşağıdadır:

“… Şirketiniz ana sözleşmesine "…." ibaresinin eklenip bu hususun Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde tescil edilip yayımlandığı tarihten önce verdiğiniz hizmetler kapsamında almış olduğunuz avans tutarlarının, şirket ana sözleşmesinin tescilinden sonra gelir hesabına intikal ettirilmesi durumunda söz konusu tutarların da kazancın oluştuğu hesap döneminde indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.”

“Öte yandan, şirketinizin söz konusu kapsamda yapılan ana sözleşme değişikliği öncesi almış olduğu ödemelerin mahiyet itibarıyla avans niteliğinde olmaması ve gelir hesaplarıyla ilişkilendirilmesi gereken ödemelerden olması durumunda ise bu tutarların mezkur bent hükmü kapsamında indirim konusu yapılmayacağı tabiidir.” [1]

Bu görüşe göre ana sözleşmede yer almasa bile faaliyete geçerken avans mahiyetinde yapılan ödemelerin indirim uygulamasında engel olmayacağı belirtilmiştir. Bize göre de faturanın kesildiği tarih itibariyle kazancın oluştuğu söylenebileceği için bu tarih itibariyle ana sözleşmede gerekli değişikliğin yapılmış olması yeterlidir. Fatura tarihi ile beyanname tarihi arasında ana sözleşme değişikliğine gidilmesi halinde ise sıkıntı yaşanabilir. Bu sebeple fatura kesilmeden önce ana sözleşme değişikliğine gidildiğinden emin olunması bu tarihten önce fatura kesilmemesi önemlidir.

Diğer taraftan ana sözleşme değişikliği tarihinden önce faaliyete başlanılmasının bir önemi yoktur. Ana sözleşme değişikliğinin tescili malumun ilanıdır.

Ayrıca ana sözleşmede sayılan faaliyetler ile mükellefin vergi dairesine bildirdiği faaliyet kodlarının uyumlu olması gerekir. Bunun için de yıllık beyanname dönemine bırakmadan geçici vergi beyannamesi verilmeden önce faaliyet kodu eklemesi yapılmalıdır. Faaliyet kodu eklenmesi durumunda vergi dairesi gerekli gördüğü takdirde yoklama yaparak, bildirilen faaliyet koduna uygun bir altyapıyı, makine ve teçhizatı yerinde görmek isteyebilir. Söz gelimi, ürün testi faaliyetini ilk defa vergi dairesine bildiren mükellefin ürün testi faaliyetlerini yerine getirebilecek yeterli donanıma sahip olup olmadığı vergi dairesince kontrol edilmesi gayet normaldir.


[1] İzmir VDB'nin 12.05.2023 tarih ve 84098128-125[10-2021/13]-212590 sayılı özelgesi



İndirim kapsamına giren hizmetlerin ayrı muhasebe kayıtlarında takip edilmesi gerekir. Bu koşulda aslında tam olarak Kanun’da yer alan bir şarttır. Kanun’a göre bu faaliyetleri gösteren hizmet işletmelerinin münhasıran bu faaliyetlerinden elde ettikleri kazancın” indirimi mümkündür. Burada münhasırlık şartının gerçekleşebilmesi için bu faaliyetlerden elde edilen kazancın muhasebe kayıtlarında ayrı takip edilmesi gerekir. Bu kazançların hem diğer faaliyetlerden elde edilen kazançlardan hem de aynı faaliyet olsa bile yurt içinde yerleşiklerden elde edilen kazançlardan ayrı, münhasır bir kazanç olmalıdır.

Ayrıca Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlıklarının izin ve denetimine tabi oldukları eğitim ve sağlık hizmetlerinde de ruhsat öncesi faaliyetlerin, ruhsat sonrası faaliyetlerden ayrıştırılması gerekir. Ruhsat iptalinin söz konusu olması halinde de benzer ayırıma gidilmelidir.

Kanun’dan böyle bir zorunluluk çıkarılmasa bile doğru bir uygulama için bu ayırımın yapılması gerekir. Bu sebeple bu konudaki Tebliğ açıklamalarını “bu bendin uygulanmasına ve denetime ilişkin usul ve esasları belirleme” yetkisi çerçevesinde İdarece getirilmiş düzenlemeler şeklinde algılanabilir.

“…hizmetleri ile ilgili olarak indirim kapsamında kabul edilen faaliyetlerden elde edilen kazancın, kurumlar vergisi matrahının tespiti açısından, hasılat, maliyet ve gider unsurlarının; ayrı ayrı izlenmesi, diğer faaliyetlerle ilişkilendirilmemesi ve kayıtların da bu ayrımı sağlayacak şekilde tutulması gerekmektedir.”

“İndirim kapsamında kabul edilen faaliyetler ile bu kapsama girmeyen işlerin birlikte yapılması halinde, indirim uygulanacak kazanca ilişkin hasılat, gider ve maliyet unsurlarının ayrı olarak tespit edilmesi esastır.”

Proje bazlı hizmet sunumlarında gelir, gider ve maliyet kalemlerinin ayrı takip edilmesi nispeten kolaydır. Periyodik hizmet sunumlarında aylık bazda kesilen faturalarda aylık bazda gider ve maliyetlerin de takip edilmesi gerekir. Aksi takdirde geliri süresinde tahsil edilemediği için geçici vergi dönemi ya da yıllık kurumlar vergisi dönemi itibariyle indirim uygulamasından yararlanamayacak gelirler için yapılan gider ve maliyetler, yararlanılacak kazançların tespitinde mükellef aleyhine yer almış olacaktır.

Özellikle aylık periyotlarda hizmet sunan mükelleflerde, yıllık kurumlar vergi beyan dönemi olan 25 Nisan tarihine kadar, Aralık fatura bedelinin tahsil edilmiş olması gerekir. Aralık faturası tahsil edilemediği takdirde kesilen fatura üzerindeki gelir tutarı ve o döneme ilişkin gider ve maliyetler indirim uygulanacak kazançlar arasından çıkarılması gerekir. Mükellef son ana kadar bu tahsili beklediği için kazanç hesaplamalarını ona göre yapmıştır. Son güne kadar beklenen transfer gelmediği takdirde bu düzeltmenin son anda yapılması zordur. Hele ki beyannameleri ofis dışındaki mali müşavirler tarafından verilmesi halinde, kabusa dönüşen beyanname vermesi süresinin son gününde imkansız gibi bir şeydir.



“Gider ve maliyet unsurlarının ayrı hesaplarda izlenmek suretiyle tespitinin mümkün olmadığı hallerde ise müşterek genel giderler, bu faaliyetler ile ilgili olarak cari yılda oluşan hasılatın toplam hasılata oranı esas alınarak dağıtılacaktır.”

Esas olan, mümkün mertebe her gelir kalemi itibariyle oluşan gider ve maliyetlerin de ayrı bir şekilde tespit edilmesidir. Mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım gibi proje bazında takip edilen işlerde proje maliyet ve gelirlerinin birlikte tespiti yaygındır. Dolayısıyla proje bazında yapılan bu faaliyetlerden elde edilen kazancın tespiti kolaydır. Tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi, ürün testi, sertifikasyon, veri saklama, veri işleme, veri analizi, eğitim ve sağlık hizmetlerinde aynı kolaylıkta, ayrıntılı bir şekilde, yurt dışında yerleşik olanlardan ve bu faaliyetlerden ne kadar net kazanç elde edildiğini tespit edebilmek her zaman mümkün olmamaktadır. Dolayısıyla işin mahiyeti ve işletmede muhasebe kaydını tutan kişilerin yeterliliği ve ayırabildikleri zamana bağlı olarak gider ve maliyetlerin ayrıntılı takip edilmesi söz konusudur.

Gider ve maliyetlerin ayrıntılı bir şekilde muhasebe kayıtlarında takip edilmesinin mümkün olmadığı durumlarda Tebliğ aşağıdaki açıklamalarda yer alan dağıtım anahtarlarının uygulanmasını yeterli görmüştür. Bunun haricinde, niye daha fazla ayrıntılı tutmadın, diye mükellefe eleştiri getirilmesi ve indirim hakkının reddedilmesi mümkün değildir.

“İndirim kapsamında kabul edilen faaliyetler ile bu kapsamda değerlendirilmeyen faaliyetlerde müştereken kullanılan tesisat, makine ve ulaştırma vasıtalarının amortismanlarının ise bunların her bir işte kullanıldıkları gün sayısına göre dağıtımının yapılması gerekmektedir.”

“Hangi işte ne kadar süreyle kullanıldığı tespit edilemeyen sabit kıymetlere ilişkin amortismanlar ise, müşterek genel giderlerle birlikte dağıtıma tabi tutulacaktır.”

Dolayısıyla münhasıran bu faaliyetlerinden elde ettikleri kazancın” tespiti için, muhasebe kayıtlarının ayrı tutulması açısından, elde edilen gelirlerden bu kriterlere göre dağıtılmış gider ve maliyetlerin çıkarılması yeterlidir. Bunun ötesinde daha ayrıntılı muhasebe kaydı tutmak, işin mahiyeti ve mükellefin kendi talep ve becerisine kalmıştır.


“… tüp bebek tedavisi için sağlık hizmeti veren, gider ve maliyet unsurlarını ayrı hesaplarda takip etmeyen, müşterek genel giderlerini hasılat oranına göre dağıtan, ancak gider ve maliyet unsurlarının ayrıştırarak ayrı hesaplarda takip etmeyi amaçlayan, laboratuvar analiz, malzeme v.b. bazı doğrudan giderleri tespit edebilen, ancak temizlik, bakım, ısıtma, soğutma, aydınlatma, enerji gibi dolaylı giderlerin hasta sayısına göre dağıtılmasının mümkün olup olmadığını soran mükellefe,…”

“… indirim uygulanacak kazanca ilişkin hasılat, gider ve maliyet unsurlarının ayrı olarak tespit edilmesi esas olmakla birlikte, söz konusu unsurların ayrı olarak tespitinin mümkün olmadığı durumlarda indirim kapsamındaki faaliyetler ile ilgili olarak cari yılda oluşan hasılatın toplam hasılata oranı esas alınarak müşterek genel giderlerin dağıtılması gerekmekte olup bunun haricinde bir dağıtım anahtarı kullanılması mümkün değildir.” [1]

Direkt ve endirekt maliyet ve giderlerini en doğru dağıtım anahtarlarıyla ilgili faaliyetleri arasında dağıtarak en gerçekçi fiili kazanç tutarını tespit etmeye çalışan, sırf daha hassas ve daha doğru sonuca ulaşmak isteyen bir mükellefe verilen bu cevap kesinlikle doğru ve hukuki değildir. Çünkü yukarıda yer verilen Tebliğ açıklamasına göre “İndirim kapsamında kabul edilen faaliyetler ile bu kapsama girmeyen işlerin birlikte yapılması halinde, indirim uygulanacak kazanca ilişkin hasılat, gider ve maliyet unsurlarının ayrı olarak tespit edilmesi esastır.” Bu kapsamda dolaylı gider ve maliyet unsurlarının hasta sayısına göre dağıtımı, gerçekleşen fiili kazanç tutarını tespit etme yöntemlerinden biridir. Bu açıklama ile İdare, hasta sayısı, öğrenci sayısı gibi bir yöntem yoksa, en azından en basit şekilde hasılata göre dağıtabilmesine izin vermiştir. Hangi yöntemin daha doğru olduğunu görmeden sadece hasılat yönteminin uygulanmasını isteyen Özelge görüşü doğru ve hukuki olamaz.

“Diğer taraftan, istisna kazancın hesaplanmasında, ödeme alan aracı kuruma yapılan komisyon ödemelerinin Gelir Vergisi Kanunu’nun 40/1-1 bendi gereğince gider olarak indirim konusu yapılabilmesi mümkün bulunmaktadır.” [2]

Ödemede aracı kurumuna ödenen komisyon gideri doğrudan bu faaliyetle ilgili bir gider olduğu için indirime konu faaliyet kazancının tespitinde dikkate alınması gerekir.

İlgili faaliyet kazancına indirim uygulanıp beyan edildikten sonra söz konusu faaliyet ve kazançla ilgili gider meydana çıkabilir. Söz gelimi sunulan mühendislik hizmetiyle ilgili eksik kalan bir hususun sonradan tamamlanması arzu edilebilir ve faaliyet yurt içinde veya yurt dışında başka kişiler aracılığıyla tamamlanabilir. Teslim edilen yazılımla ilgili sonradan destek hizmeti verilebilir. Bu tür durumlarda sonradan yapılan giderler aynı mahiyetteki başka faaliyet kazançlarının tespitinde dikkate alınabilir. Aynı mahiyette başka faaliyetlerin olmaması, yurt dışı yerleşiklere artık hizmet verilmemesi halinde söz konusu giderin %80’inin KKEG olarak beyan edilmesi gerekir.


[1] İstanbul VDB'nin 27.09.2018 tarih ve 62030549-125[10-ğ-2017/165]-863486 sayılı özelgesi

[2] İstanbul VDB’nin 15.09.2022 tarih ve 62030549-125[10-2018/552]-1037657 sayı özelgesi


Tebliğ’de belirtildiği gibi faaliyetlerin gerçekleştirilmesinde müştereken kullanılan amortismana tabi, makine, tesisat ve taşıtların amortismanlarının da gün esasına göre dağıtılması gerekmektedir. Gün esasına göre dağıtımın mümkün olmadığı durumlarda, ofis demirbaşlarının amortismanının dağılımında hasılat esas alınabilir.

“… rafineri, petrol ve gaz, petrokimya, ilaç ve enerji üretim sektörlerinde … yurt dışına verilen mühendislik hizmetleri kapsamında personelin proje dışında geçirdiği zamana ilişkin ücret maliyetlerinin ve personele yapılan ikramiye ve kıdem tazminatı ödemelerinin müşterek genel gider olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğini [1]

soran başka bir Özelge’de İdare, Tebliğ açıklamalarını tekrar ettikten sonra,

“Gider ve maliyet unsurlarının ayrı hesaplarda izlenmek suretiyle tespitinin mümkün olmadığı hallerde, personele ödenen ve indirim kapsamında kabul edilen faaliyetler de dahil herhangi bir proje ile ilişkilendirilemeyen ücret, kıdem tazminatı, ikramiye vb. adlar altında yapılan ödemelerin müşterek genel gider olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.”

“Ayrıca, indirime konu edilebilen faaliyetlerin yapıldığı döneme ilişkin olarak projede çalışan personele kıdem tazminatı ödenmesi durumunda, kıdem tazminatının o işe ilişkin kısmının da Kanunun 10/1-ğ bendi çerçevesinde kazancın tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.”

Bu görüşte İdare herhangi bir proje ile ilişkilendirilemeyen ücret, ikramiye vb ödemelerin müşterek genel gider olarak değerlendirildikten sonra hasılat esasına göre dağıtılmasını öngörmektedir. Bu durum yurt dışı mühendislik işlerine özel olarak tahsis edilmemiş, müsaitlik durumuna göre yurt içi ve yurt dışı işlerde birlikte çalışan personel için geçerli bir açıklamadır. Proje dışı sürelere isabet eden doğrudan bir proje maliyeti ile ilişkilendirilemeyen ücret ve ikramiyelerinin dolaylı maliyet olarak hasılat esasına göre, indirime tabi tutulacak proje kazancıyla ilişkilendirilmesidir. Şayet personel sadece yurt içi veya yurt dışı işlere tahsis edilmiş ise bu personelin proje dışı çalışma saatlerine isabet eden ücret vb ödemeler ilgili yerin gider ve maliyet hesaplarına girmelidir.

Diğer taraftan 20 yıldır Şirket bünyesinde çalışan bir mühendisin içten çıkması halinde ödenmesi gereken kıdem tazminatı tutarının proje süresiyle oranlandıktan sonraki kısmının proje kazancının tespitinde dikkate alınması gerekir. Bir önceki Özelge’de hasılata göre dağıtımdan başka dağıtım anahtarını kabul etmeyen İdare bu görüşte, kıdem tazminatı konusunda süreye göre dağıtımı da kabul etmiştir. Söz konusu mühendisin indirime konu projenin haricinde başka projelerde çalışması halinde, diğer proje maliyetlerine de çalışma süresine veya hasılata göre pay verilebilir.


[1] İstanbul VDB'nin 19.03.2015 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-125[10-2013/453]-494 sayılı özelgesi



Diğer taraftan, Tebliğ’e göre[1]

“İlgili şirketlerin esas faaliyet konusu dışındaki işlemlerinden elde ettikleri gelirleri ile olağandışı gelirlerinin indirim kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, nakitlerin değerlendirilmesi sonucu oluşan faiz gelirleri, kasadaki dövizlerin değerlemesinden kaynaklanan kur farkları ve iktisadi kıymetlerin elden çıkarılmasından doğan gelirler bu kapsamda değerlendirilmeyecektir.”

Faaliyet sunulduktan, fatura kesildikten, fatura bedeli Türkiye’ye transfer edildikten, esas faaliyet gerçekleştikten sonra, elde edilen gelirin döviz, faiz gibi çeşitli yatırım alanlarında değerlendirilmesi sonucunda elde edilen kazançlar, bu indirim uygulaması kapsamında değildir.

Bununla birlikte,

“Yabancı hastalar adına döviz cinsinden düzenlenen faturaların geçici vergi ve takvim yıl sonları itibarıyla tahsil edilemeyen kısımları için hesaplanan kur farkı kârı veya zararlarının indirim uygulamasına esas gelirin hesaplanmasında dikkate alınıp alınmayacağı hususlarında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.”

“İndirim uygulamasında sadece kasadaki dövizlerin değerlemesinden kaynaklanan kur farkları dikkate alınmadığından, döviz karşılığında yapmış olduğunuz hizmetler dolayısıyla doğan alacaklara ilişkin dönem sonunda yapılan değerleme sonucu ortaya çıkan kur farkı gelir veya giderlerinin indirim uygulamasında dikkate alınması gerekmektedir.” [2]

Görüldüğü üzere, elde edilen kur farkları

  • kasa ve bankadaki dövizlerin değerlenmesinden kaynaklanan kur farkları ile
  • döviz cinsinde kesilen faturalardan kaynaklanan döviz cinsi alacakların kur farkları

olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Gelir İdaresi mevcut nakdin değerlemesinden elde edilen kur farkı gelirlerini kabul etmezken, döviz cinsi alacakların değerlenmesinden kaynaklanan kur farkı gelirlerinin indirime konu olabileceğini kabul etmektedir. Benzer şekilde yurt dışı yerleşik müşterinin zamanında ödeme yapmaması sonucunda vade farkı, geç ödeme tazminatı gibi asli faaliyetten kaynaklanan alacağa bağlı olarak elde edilen feri gelirler de indirim uygulanacak kazanca dahil edilebilir.

Muhasebe kayıtları tutulurken faiz ve kur farkı gelir ve giderleri normal olarak ayrı bir şekilde farklı muhasebe hesaplarında takip edildiği için, özel ekstra bir kayıt yapılmadığı müddetçe, indirim konusu yapılacak kazancın içerisine zaten dahil değildirler. Ancak alacağın değerlemesi, asli alacağa bağlı feri gelirler elde edilmesi halinde, bu gelir unsurlarının da indirim uygulanacak kazanca dahil olacak şekilde muhasebe kaydı yapılması gerekir. En azından dönem sonu döviz cinsi alacaklar değerlenirken meydana gelen kur farklarında bir ayrıştırma yapılmalıdır.

Şirketin başka hiçbir esas faaliyeti olmasa bile esas faaliyet dışında, taşınır ve taşınmazların elden çıkarılmasından, SGK, Tübitak desteklerinden elde edilen gelirler kapsam dışıdır. Esas faaliyet dışı bu tür kazançlar üzerinden indirim söz konusu değildir.


[1] KDV UGT Bölüm 10.5.3.4. Esas faaliyet konusu dışındaki gelirler

[2] Antalya VDB'nin 9.01.2023 tarih ve 49327596-125[KVK.ÖZ.2021.24]-6172 sayılı özelgesi



Bir önceki bölümde sayılan şartların bir araya gelmesi sonucunda bu faaliyetlerden elde edilen kazançlar beyanname üzerinden kurumlar vergisi matrahından indirilirler. Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10’uncu maddesinin 1’inci fıkrasına göre,

“Kurumlar vergisi matrahının tespitinde; kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla, kurum kazancından sırasıyla aşağıdaki indirimler yapılır:”

Bu hükme göre indirimin uygulanabilmesi için, – matrahın olması, – beyannamede ayrıca gösterilmesi ve – sırayla uygulanması gerekir. Bu kazançların beyannamede gösterilmesi için geçici ve yıllık kurumlar vergisi beyannamesinde “Diğer hizmetlere ilişkin indirim (KVK Mad. 10/1-ğ)” şeklinde aşağıdaki gibi bir indirim kalemi eklenmiştir. Açıklama kısmına ilgili faaliyet türü seçildikten sonra, indirime konu olabilecek hesaplanan kazanç tutarı girilmelidir.

Bu resim için metin sağlanmadı

“İsviçre'de bulunan ve uçak üretimi yapan müşteri için dijital harita, radar veri tabanı, görsel simülasyon veri tabanı gibi verilerin bilgisayar ortamında oluşturulması ve yapılan hizmetin elektronik ortamda sunulmasından oluşan mühendislik hizmetinden elde edilen kazancın, diğer şartların da sağlanması kaydıyla, %80'i, Kurumlar Vergisi Kanunu 10/1-ğ kapsamında geçici vergi döneminde de uygulanmak üzere kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılabilecektir.”[1]

Yukarıdaki İdari görüşte de görüleceği üzere söz konusu uygulama, “kurumlar vergisi matrahının tespitinde” dikkate alınması gerektiği için sadece yıllık kurumlar vergisi beyannamesinde değil, geçici kurumlar vergisi matrahının tespitinde de dikkate alınırlar.

Yine Kanun’da geçen “aşağıdaki indirimler yapılır” ifadesine göre bu indirimden yararlanmak mükellefin ihtiyarında değildir. Mükellef vergi kanunlarına yeterince vakıf olamadığı için bilmeden vergi ziyaına sebep verebileceği gibi; aynı gerekçeyle bazı vergi avantajlarından da normal süresinde yararlanamayabilir. Bu ve benzeri indirimlerden yararlanmadığı halde sonrasında fark ettiği bu uygulamadan düzeltme beyannamesiyle ya da vergi inceleme veya dava aşamasında yararlanmayı mükellef talep edebilir. Oysa amortisman uygulaması gibi mükellefin ihtiyarında olan bir uygulamadan ilgili yılda yararlanmayan mükellefin başlangıçta iradesini amortisman indiriminden yararlanmama yönünde kullandığı kabul edilerek, sonradan yapılan yararlanma talepleri kabul edilmez.

Söz konusu faaliyetlerden elde edilen kazancın %80’i kurumlar vergisi matrahından indirildikten sonra kalan %20’lik kazanca normal kurumlar vergisi oranı değil ihracat kazançlarına ilişkin %20’lik indirimli kurumlar vergisi oranı uygulanacaktır. Bu durumda söz konusu faaliyetlerden elde edilen kazanç üzerinden sadece %4 oranında efektif bir vergi uygulanmış olacaktır. Vergiyle uyumlu mükelleflerde uygulanacak %5’lik ek indirimle birlikte bu oran %3,8’e gelecektir.

Bu noktada eğitim ve sağlık hizmetlerinde ihracat gelirlerine %20’lik indirimli kurumlar vergisinin uygulanıp uygulanmayacağı tartışılmaya değerdir. Bizim en başından ifade ettiğimiz görüşe göre, yurt dışında yerleşik kişilere verilen eğitim ve sağlık hizmetleri her yönüyle hizmet ihracı olduğu için diğer ihracat kazançlarından bir farkı bulunmamaktadır. Gelir İdaresinin vereceği muhtemel görüşe göre bu hizmetlerden Türkiye’de yararlanıldığı için hiçbir şekilde hizmet ihracı olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla bu faaliyetlerden elde edilen kazanca indirimler uygulandıktan sonra tespit edilen matraha %20 kurumlar vergisi oranının uygulanması mümkün değildir.

Bilindiği üzere, Gelir Vergisi Kanunu’nun Mükerrer 20’nci maddesine göre, “Ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle adlarına ilk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis olunan ve mükellefiyet başlangıç tarihi itibarıyla yirmi dokuz yaşını doldurmamış tam mükellef gerçek kişilerin, faaliyete başladıkları takvim yılından itibaren üç vergilendirme dönemi boyunca elde ettikleri bu kazançlarının 75.000 Türk lirasına kadar olan kısmı, aşağıdaki şartlarla gelir vergisinden müstesnadır.” Bu kapsamda genç girişimci kazanç istisnasından yararlanan gelir vergisi mükelleflerinin aynı zamanda yurt dışında mukim firmalara verilen yazılım hizmetinden elde edilen kazancın %80’ini gelir vergisi matrahından indirebilir.

“… işletmenizin faaliyet konusunun ‘yazılım üretimi ve buna bağlı tüm hizmetler’ olduğu, faaliyetiniz kapsamında yurt dışına yazılım alanında destek hizmeti verdiğinizi ve aynı zamanda … genç girişimcilerde kazanç istisnasından faydalanmakta olduğunuzu belirterek, söz konusu istisnadan faydalanırken aynı zamanda yurt dışında yerleşik firmalara verdiğiniz yazılım destek hizmetinizden elde ettiğiniz kazancın %50'sinin Gelir Vergisi Kanunu’nun 89/1-13 bendi kapsamında indirim konusu yapılıp yapılamayacağı …”

“Gelir Vergisi Kanunu’nun Mükerrer 20’nci maddesinde yer alan Genç Girişimcilerde Kazanç İstisnası hükmünden faydalanmanız, Gelir Vergisi Kanunu’nun 89/1-13 bendinde sayılan şartları taşımanız kaydıyla, yurt dışında bulunanlara vermiş olduğunuz yazılım hizmetinden elde edilen kazancınızın %50'sinin gelir vergisi matrahınızın tespitinde indirim konusu yapılmasına engel teşkil etmemektedir.”[2]

İndirilemeyen tutarlar gelecek yıllara devredilemez

“İndirim kapsamında kabul edilen faaliyetlerden elde edilen hasılattan bu faaliyetler nedeniyle yüklenilen gider ve maliyet unsurlarının düşülmesi sonucu bulunacak kazancın %80’i, kurumlar vergisi beyannamesinin “Kazancın Bulunması Halinde İndirilecek İstisna ve İndirimler” bölümünde gösterilmek suretiyle indirim konusu yapılabilecektir. Diğer indirim ve istisnalar ile geçmiş yıl zararları nedeniyle indirim konusu yapılamayan tutar izleyen dönemlere devredilemeyecektir. Faaliyet sonucunun zararlı olması halinde ise indirim söz konusu olmayacaktır.”

Yukarıdaki Tebliğ açıklamalarına göre indirim konusu yapılamayan tutarlar öteki diğer indirimler gibi sonraki yıllara devredilemez. Bu kuralın tek istisnası, nakdi sermaye artışı faiz indirimleridir. Ayrıca Kurumlar Vergisi Kanunu 10’uncu maddede sayılan diğer indirimlerin kendi içlerinde bir öncelikleri vardır ve o öncelik sırasına göre indirime tabi tutulurlar. Mesela bu yazıda ele alınan hizmet ihracından elde edilen kazanç indirimi (ğ) bendinde düzenlendiği için (ı) bendinde düzenlenen nakdi sermaye artışı faiz indiriminden daha öncelikli olarak indirime konu edilmelidir. (ğ) hükmünden haberi olmadığı için hizmet ihracı faaliyet kazancı indiriminden yararlanmayan bir mükellef sadece nakdi sermaye artışı faiz indiriminden yararlanmış olabilir. Bu durumun sonradan fark edilmesi halinde verilen düzeltme beyannamesiyle mükellef önce (ğ) hükmü indiriminden yararlanır. Geriye kalan bir matrah olması durumunda ise (ı) hükmünden de yararlanır ya da matrahın yeterli olmaması durumunda indirim hakkı sonraki yıllara devreder.

İndirime konu faaliyet zararlarının mahsubu

İstisna kazançlardan elde edilen kârlar vergi matrahına girmediği gibi oluşan zararlar da matrahı etkilemez. Hizmet ihracı kapsamında bazı faaliyetlerden elde edilen gelirler ise bir istisna olmadığı için, nadiren de olsa şayet bir zarar hasıl olmuşsa bu zarar kurumlar vergisi matrahından indirilebilir.

“… rafineri, petrol ve gaz, petrokimya, ilaç ve enerji üretim sektörlerinde … yurt dışına verilen mühendislik hizmetleri kapsamında … ile indirim kapsamındaki faaliyetlerinize ilişkin zararların kanunen kabul edilmeyen gider olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği…”[3]

“Diğer yandan, söz konusu indirim kapsamındaki faaliyetlerden zarar doğması halinde, bahse konu zararların tamamının matrahın tespitinde dikkate alınması mümkündür.”

Yurt dışında ödenen vergilerin mahsubu

İndirime konu faaliyetler dolayısıyla yurt dışında kazanç vergisi ödenmesi pek olası değilse de Türkiye’den yurt dışına yapılan bazı ödemelerde kurum stopajı yapılması gibi, elde edilen bu gelirler üzerinden stopaj yapılmış olabilir. Yurt dışından elde edilen bu kazançlar üzerinden yurt dışında yapılan stopajın Türkiye’de ödenecek kurumlar vergisinden ve geçici kurumlar vergisinden mahsubu mümkündür. Ancak Gelir İdaresi, söz konusu kazancın tamamı Türkiye’de vergilendirilmediği için, yurt dışında ödenen verginin sadece Türkiye’de vergilendirilecek %20’sinin mahsubunu mümkün görmüştür.

“…yurt içinde ve yurt dışında mimarlık, mühendislik, etüt, plan, proje, harita ve benzeri hizmetleri veren şirketin… indirimden yararlanılan kazanç ile ilgili olarak yurt dışında ödenen vergilerin Türkiye'de bu kazançlar üzerinden tarh olunan kurumlar vergisinden mahsup konusu yapılıp yapılmayacağı hususunda…[4]

“… Kanunun “Yurt dışında ödenen vergilerin mahsubu” başlıklı 33 üncü maddesinin birinci fıkrasında; yabancı ülkelerde elde edilerek Türkiye'de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen kazançlardan mahallinde ödenen kurumlar vergisi ve benzeri vergilerin, Türkiye'de bu kazançlar üzerinden tarh olunan kurumlar vergisinden indirilebileceği, dördüncü fıkrasında da yurt dışı kazançlar üzerinden Türkiye'de tarh olunacak vergilere mahsup edilebilecek tutarın, hiçbir surette yurt dışında elde edilen kazançlara Kanunun 32 inci maddesinde belirtilen kurumlar vergisi oranının uygulanmasıyla bulunacak tutardan fazla olamayacağı hükme bağlanmıştır.”

“… yabancı ülkelerde elde edilen kazançlar üzerinden yurt dışında ödenen kurumlar vergisi ve benzeri vergilerin Türkiye'de mahsuba konu edilebilmesi için aynı kazanç üzerinden Türkiye'de de bir vergi hesaplanması gerekmektedir. Dolayısıyla, yukarıda sayılan faaliyetlerden elde edilen kazançların %50'lik kısmı kurum kazancından indirim konusu yapılarak bu kısım üzerinden Türkiye'de kurumlar vergisi hesaplanmayacağından, yurt dışında ödenen vergilerden sadece bu kazançların %50'lik kısmına isabet eden tutarı, Kurumlar Vergisi Kanununun 32’nci maddesi de dikkate alınarak kurumlar vergisinden mahsup edilebilecektir.”

Yurt dışı mühendislik hizmetinden 100 ₺ gelir elde ederken %10 stopaj ödeyen mükellef, bu faaliyet dolayısıyla 50 ₺ personel ve sair diğer giderlere katlanmış ve net 50 ₺ kazanç elde etmiştir. Kurumlar vergisi matrahının yeterli olması halinde, bu kazancın 40 ₺’si diğer indirimler arasında indirime konu edilerek vergilendirilmeyecek, yurt dışında ödenen stopajın %20’si olan 2 ₺ de hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilecektir. Kurumlar vergisi matrahının yeterli olmaması halinde ödenecek kurumlar vergisi çıkmayacağından, yurt dışında ödenen verginin mahsubu mümkün değildir. Benzer durumda yurt dışı mühendislik faaliyetinden elde edilen kazancın kısmen indirilmesi de hesaplanan kurumlar vergisi çıkmayacağı anlamına geleceği için yine mahsup imkanı olmayacaktır.

Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’ne[5] göre yurt dışında ödenen verginin ödendiğine dair yetkili makamdan alınan belgenin mahallindeki Türk elçilik veya konsoloslukları tarafından tasdik edilmek suretiyle tevsik edilmesi gerekmektedir. Geçici vergi beyannamesi verilirken tevsik edilemeyen bu vergi daha sonraki geçici beyan dönemlerinde ya da yıllık kurumlar vergisi beyannamesinde tevsik edilmek suretiyle mahsup edilebilir. Yıllık beyan süresinden sonra tevsik edilen verginin ilgili dönemi geçtiği için dönemsellik ilkesi gereği mahsup imkanı artık kalmamıştır.


[1] Antalya VDB'nin 27.05.2014 tarih ve 49327596-125[KVK.2014.ÖZ.12]-136 sayılı özelgesi

[2] İstanbul VDB’nin 13.11.2020 tarih ve 62030549-120[Mük.20-2020/647]-E.841043 sayılı özelgesi

[3] İstanbul VDB'nin 19.03.2015 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-125[10-2013/453]-494 sayılı özelgesi

[4] Ankara VDB'nin 23.07.2013 tarih ve 38418978-125[10-12/9]-774 sayılı özelgesi

[5] Kurumlar Vergisi Kanunu Uygulama Genel Tebliği Bölüm 33.7.



“İndirim kapsamında kabul edilen faaliyetlerden elde edilen hasılattan bu faaliyetler nedeniyle yüklenilen gider ve maliyet unsurlarının düşülmesi sonucu bulunacak kazancın %80’i, kurumlar vergisi beyannamesinin “Kazancın Bulunması Halinde İndirilecek İstisna ve İndirimler” bölümünde gösterilmek suretiyle indirim konusu yapılabilecektir. Diğer indirim ve istisnalar ile geçmiş yıl zararları nedeniyle indirim konusu yapılamayan tutar izleyen dönemlere devredilemeyecektir. Faaliyet sonucunun zararlı olması halinde ise indirim söz konusu olmayacaktır.”

Yukarıdaki Tebliğ açıklamalarına göre indirim konusu yapılamayan tutarlar öteki diğer indirimler gibi sonraki yıllara devredilemez. Bu kuralın tek istisnası, nakdi sermaye artışı faiz indirimleridir. Ayrıca Kurumlar Vergisi Kanunu 10’uncu maddede sayılan diğer indirimlerin kendi içlerinde bir öncelikleri vardır ve o öncelik sırasına göre indirime tabi tutulurlar. Mesela bu yazıda ele alınan hizmet ihracından elde edilen kazanç indirimi (ğ) bendinde düzenlendiği için (ı) bendinde düzenlenen nakdi sermaye artışı faiz indiriminden daha öncelikli olarak indirime konu edilmelidir. (ğ) hükmünden haberi olmadığı için hizmet ihracı faaliyet kazancı indiriminden yararlanmayan bir mükellef sadece nakdi sermaye artışı faiz indiriminden yararlanmış olabilir. Bu durumun sonradan fark edilmesi halinde verilen düzeltme beyannamesiyle mükellef önce (ğ) hükmü indiriminden yararlanır. Geriye kalan bir matrah olması durumunda ise (ı) hükmünden de yararlanır ya da matrahın yeterli olmaması durumunda indirim hakkı sonraki yıllara devreder.



İstisna kazançlardan elde edilen kârlar vergi matrahına girmediği gibi oluşan zararlar da matrahı etkilemez. Hizmet ihracı kapsamında bazı faaliyetlerden elde edilen gelirler ise bir istisna olmadığı için, nadiren de olsa şayet bir zarar hasıl olmuşsa bu zarar kurumlar vergisi matrahından indirilebilir.

“… rafineri, petrol ve gaz, petrokimya, ilaç ve enerji üretim sektörlerinde … yurt dışına verilen mühendislik hizmetleri kapsamında … ile indirim kapsamındaki faaliyetlerinize ilişkin zararların kanunen kabul edilmeyen gider olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği…”[1]

“Diğer yandan, söz konusu indirim kapsamındaki faaliyetlerden zarar doğması halinde, bahse konu zararların tamamının matrahın tespitinde dikkate alınması mümkündür.”


[1] İstanbul VDB'nin 19.03.2015 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-125[10-2013/453]-494 sayılı özelgesi



İndirime konu faaliyetler dolayısıyla yurt dışında kazanç vergisi ödenmesi pek olası değilse de Türkiye’den yurt dışına yapılan bazı ödemelerde kurum stopajı yapılması gibi, elde edilen bu gelirler üzerinden stopaj yapılmış olabilir. Yurt dışından elde edilen bu kazançlar üzerinden yurt dışında yapılan stopajın Türkiye’de ödenecek kurumlar vergisinden ve geçici kurumlar vergisinden mahsubu mümkündür. Ancak Gelir İdaresi, söz konusu kazancın tamamı Türkiye’de vergilendirilmediği için, yurt dışında ödenen verginin sadece Türkiye’de vergilendirilecek %20’sinin mahsubunu mümkün görmüştür.

“…yurt içinde ve yurt dışında mimarlık, mühendislik, etüt, plan, proje, harita ve benzeri hizmetleri veren şirketin… indirimden yararlanılan kazanç ile ilgili olarak yurt dışında ödenen vergilerin Türkiye'de bu kazançlar üzerinden tarh olunan kurumlar vergisinden mahsup konusu yapılıp yapılmayacağı hususunda…[1]

“… Kanunun “Yurt dışında ödenen vergilerin mahsubu” başlıklı 33 üncü maddesinin birinci fıkrasında; yabancı ülkelerde elde edilerek Türkiye'de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen kazançlardan mahallinde ödenen kurumlar vergisi ve benzeri vergilerin, Türkiye'de bu kazançlar üzerinden tarh olunan kurumlar vergisinden indirilebileceği, dördüncü fıkrasında da yurt dışı kazançlar üzerinden Türkiye'de tarh olunacak vergilere mahsup edilebilecek tutarın, hiçbir surette yurt dışında elde edilen kazançlara Kanunun 32 inci maddesinde belirtilen kurumlar vergisi oranının uygulanmasıyla bulunacak tutardan fazla olamayacağı hükme bağlanmıştır.”

“… yabancı ülkelerde elde edilen kazançlar üzerinden yurt dışında ödenen kurumlar vergisi ve benzeri vergilerin Türkiye'de mahsuba konu edilebilmesi için aynı kazanç üzerinden Türkiye'de de bir vergi hesaplanması gerekmektedir. Dolayısıyla, yukarıda sayılan faaliyetlerden elde edilen kazançların %50'lik kısmı kurum kazancından indirim konusu yapılarak bu kısım üzerinden Türkiye'de kurumlar vergisi hesaplanmayacağından, yurt dışında ödenen vergilerden sadece bu kazançların %50'lik kısmına isabet eden tutarı, Kurumlar Vergisi Kanununun 32’nci maddesi de dikkate alınarak kurumlar vergisinden mahsup edilebilecektir.”

Yurt dışı mühendislik hizmetinden 100 ₺ gelir elde ederken %10 stopaj ödeyen mükellef, bu faaliyet dolayısıyla 50 ₺ personel ve sair diğer giderlere katlanmış ve net 50 ₺ kazanç elde etmiştir. Kurumlar vergisi matrahının yeterli olması halinde, bu kazancın 40 ₺’si diğer indirimler arasında indirime konu edilerek vergilendirilmeyecek, yurt dışında ödenen stopajın %20’si olan 2 ₺ de hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilecektir. Kurumlar vergisi matrahının yeterli olmaması halinde ödenecek kurumlar vergisi çıkmayacağından, yurt dışında ödenen verginin mahsubu mümkün değildir. Benzer durumda yurt dışı mühendislik faaliyetinden elde edilen kazancın kısmen indirilmesi de hesaplanan kurumlar vergisi çıkmayacağı anlamına geleceği için yine mahsup imkanı olmayacaktır.

Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’ne[2] göre yurt dışında ödenen verginin ödendiğine dair yetkili makamdan alınan belgenin mahallindeki Türk elçilik veya konsoloslukları tarafından tasdik edilmek suretiyle tevsik edilmesi gerekmektedir. Geçici vergi beyannamesi verilirken tevsik edilemeyen bu vergi daha sonraki geçici beyan dönemlerinde ya da yıllık kurumlar vergisi beyannamesinde tevsik edilmek suretiyle mahsup edilebilir. Yıllık beyan süresinden sonra tevsik edilen verginin ilgili dönemi geçtiği için dönemsellik ilkesi gereği mahsup imkanı artık kalmamıştır.


[1] Ankara VDB'nin 23.07.2013 tarih ve 38418978-125[10-12/9]-774 sayılı özelgesi

[2] Kurumlar Vergisi Kanunu Uygulama Genel Tebliği Bölüm 33.7.




Yurt dışına hizmet ihracı sebebiyle elde edilen kazancın kurumlar vergisi matrahından indirilebilmesi için bu süreçte gerekli belgelerin tevsikine dikkat etmek gerekir. Her şeyden önce her ne kadar kanuni bir zorunluluk bulunmasa da İdare istediği için ana sözleşmede ilgili faaliyetlerin yer alması, yoksa da gerekli ana sözleşme değişikliğine gidilmesi gerekir. Ayrıca yapılan faaliyet, ana sözleşme ve vergi dairesine bildirilen faaliyet koduyla uyumlu olması da önemlidir. Ana sözleşmeye uygun vergi dairesine faaliyet kodu bildirilmemesi indirim uygulamasında sıkıntı yaşatır.

Uygulama sürecinde ana sözleşme, yurt dışı müşteri adına düzenlenen faturalar, hizmet sunulan kişinin yerleşik durumunun tereddütlü olması halinde, yurt dışı mukimlik belgesi, ödemenin yurt dışından transfer edildiğine dair banka dekontu, gerekiyorsa yurt dışında ödenen verginin tasdikli bir şekilde tevsik edilmek suretiyle muhasebe bünyesinde ayrı bir şekilde dosyalanması ve gerektiğinde vergi dairesine birer örneğinin ibrazı gerekir.

Diğer taraftan yurt dışı müşteriyle yapılan sözleşmede belirtilen hizmet çeşitlerinin Kanun’da sayılan hizmetlerle uyumlu olması gerekir. Döviz kazandırıcı faaliyetler kapsamında sunulan hizmetlere ilişkin düzenlenecek sözleşmelerin damga vergisinden istisna olabilmesi için vergi dairesinde “Damga ve Harç İstisna Belgesi” alınması gerekir.

Bunun haricinde indirim uygulaması kapsamında eğitim ve sağlık hizmeti verenlerin hazırlaması gereken bildirim ve belgeler Tebliğ’de[1] aşağıdaki gibi düzenlenmiştir:

“Milli Eğitim Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının izni ve denetimine tabi olarak eğitim veya sağlık alanında faaliyet gösteren ve yurt dışı yerleşik kişilere verdikleri hizmetlerden elde ettikleri kazançlarının %80’ini indirim konusu yapan işletmelerin, hizmet verilen yurt dışı yerleşik gerçek kişilere ilişkin ad-soyad ya da unvan, hangi ülkenin uyruğunda olduğu, pasaport numarası, düzenlenen faturanın tarih ve sayısı, verilen hizmetin niteliği ve hizmet bedeli gibi bilgileri içeren formun, her bir geçici vergi beyannamesi ile birlikte beyanname eki olarak verilmesi gerekmektedir. İlgili geçici vergi beyannamesinin ekindeki forma dahil edilememiş bilgilerin bir sonraki geçici vergi beyannamesi ekindeki formla bildirilmesi mümkündür.”

“…geçici vergi beyannamesi ekinde yer alan formda, sağlık hizmetinden faydalanan kişinin uyruğu bölümüne yerleşik olduğu ülke bilgisinin, faturanın sigorta şirketi ya da sosyal güvenlik kurumuna düzenlendiği durumda da faturanın düzenlendiği kişi ve/veya kurumun adı (unvanı) bölümüne şirket veya kurum bilgisinin girilmesi gerekir.”[2]

“- Dışişleri Bakanlığınca pasaport ibraz etmeden Türkiye'ye kimlik kartlarıyla girmesine izin verilen yabancı hastalar için pasaport yerine kimlik numarası dikkate alınarak işlem tesis edilmesi söz konusu indirimin uygulanmasına engel teşkil etmeyecektir.” [3]

“Bunun yanı sıra, sağlık alanında faaliyet gösteren işletmelere Sağlık Bakanlığınca verilen ruhsatın, eğitim alanında faaliyet gösteren işletmelere de Milli Eğitim Bakanlığınca verilen izin belgesi veya ruhsatın bir örneğinin, istisnadan faydalanılacak ilk yıl, yıllık kurumlar vergisi beyanname verme süresi içerisinde bağlı bulunan vergi dairesine verilmesi gerekmektedir.”

Söz konusu mükellefler aynı zamanda KDVK 13/1-l’deki sağlık hizmeti istisnası hükümlerinden de yararlanacakları için, yukarıdaki açıklamalara ek olarak KDV Tebliği’nde[4] yer alan aşağıdaki hususlara da dikkat etmeleri gerekir:

İstisna uygulanabilmesi için, Türkiye’de yerleşmiş olmayan yabancı uyruklu gerçek kişilerin uyruğunda bulunduğu ülke tarafından verilmiş pasaportu (çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybeden kişilerde mavi kartı) ibraz ederek, yabancı uyruklu olduklarını ve pasaport üzerinden altı aydan daha az süreli Türkiye’de bulunduklarını tevsik etmeleri gerekmektedir.”

“Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu anlaşmalarla ya da Cumhurbaşkanı kararıyla vizeden muaf tutularak, ulusal kimlik belgeleri ile ülkemize girebilecek ülkelerin vatandaşlarının, Türkiye'de 6 aydan daha az süreli bulunduklarını (Türkiye'de yerleşik olmadıklarını) Türkiye'ye girişte verilen belge üzerindeki tarih ile tevsik etmeleri halinde, yabancı ülke kimlik fotokopisi ve Türkiye'ye girişte verilen belgeye istinaden, istisna için gerekli diğer şartların da sağlanması şartıyla istisnadan yararlanması mümkün bulunmaktadır.” [5]

“…ilişkin faturada hizmet verilen yabancının adı, soyadı, hangi ülkenin uyruğunda olduğu, pasaport veya mavi kart numarası, verilen hizmetin niteliği, hizmetin sunulduğu yer ve hizmet bedeli bilgilerine yer vererek KDV hesaplamazlar.”

“Yabancı ülke pasaportunun veya mavi kartın fotokopisi, hizmeti sunanlar tarafından 213 sayılı Kanunun muhafaza ve ibraz hükümlerine uygun olarak saklanır.”

“Yabancılara sunulan koruyucu hekimlik, teşhis, tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerine ilişkin faturanın, hizmet sunulan yabancı hasta yerine, sigorta kuruluşları, yabancı sosyal güvenlik kurumları, yetkili acenteler veya Sosyal Güvenlik Kurumuna (ikili sosyal güvenlik anlaşması bulunan ülkelerde yerleşik olanlara verilen hizmet bedelinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ilgili ülke kurumlarından tahsil edilmesi durumunda) düzenlenmesi mümkün olabilmektedir. Bu durumda istisnanın uygulanabilmesi için düzenlenen faturada hizmet verilen yabancının adı, soyadı, hangi ülkenin uyruğunda olduğu, pasaport veya mavi kart numarası, Türkiye’ye en son giriş tarihi, verilen hizmetin niteliği ve hizmet bedeli bilgilerine yer verilmesi zorunludur.”

Kurumlar vergisi indirimi uygulamasında gerekli bilgilerin forma aktarılarak beyanname ile verilmesi yeterli iken KDV istisnası uygulamasında belgelerin saklanması ve gerektiğinde ibrazı zorunludur.


[1] Kurumlar Vergisi Kanunu Uygulama Genel Tebliği Bölüm 10.5.3.3.

[2] Balıkesir VDB'nin 19.09.2013 tarih ve B.07.1.GİB.4.10.15.01-125[10-2013/849]-88 sayılı özelgesi

[3] Antalya VDB'nin 9.01.2023 tarih ve 49327596-125[KVK.ÖZ.2021.24]-6172 sayılı özelgesi

[4] KDV Kanunu Uygulama Genel Tebliği Bölüm 16.2.

[5] Gaziantep VDB’nin 22.05.2023 tarih ve E-20811645-130[22-415-1]-29958 sayılı özelgesi